Sade, mütevazı bir masa. Yuvarlak ve eşit. İtibar, saygınlık deyince cep değil, fikir zenginliğinin akla geldiği her yerde olması gerektiği gibi… Muhalefetin altı partisinin liderleri akşam yemeğinde bir araya geldi. Genel başkan yardımcıları tarafından yürütülen ‘güçlendirilmiş parlamenter sistem’ çalışmasının taslak metninde uzlaşıldığı ve kamuoyu ile paylaşılacağı açıklandı. Başta ekonomi olmak üzere, yaşadığımız her krizin üretim merkezine dönüşen Türk tipi başkanlık sisteminden, demokrasilerin olmazsa olmazı parlamenter sisteme geri dönülmesi gerektiğine dair anlaşmaya varılması elbette önemli. AKP-MHP cephesinin ‘şer ittifakı’ dediği bu birlikteliği, önce İYİP’i, daha sonra SP’yi ittifak dışına çıkartarak dağıtmaya çalıştığını biliyoruz. Gelinen noktada, mekanın ev sahipliğini üstlenen, masanın kurulabilmesi için diyalog kanallarını açık tutan Kılıçdaroğlu’nun hakkını teslim etmek gerekir. Türkiye demokrasisi adına, alınan yolu küçümsemeden, ancak dikkatle izleyerek…

***


Gelelim masanın eksiklerine… Bu, Millet İttifakı’nın masası değil çünkü Gelecek ve Deva henüz dahil değil. Muhalefet masası değil, çünkü Kürtler ve sosyalistler yok. Türkiye masası hiç değil çünkü kadınlar, LGBTİ hareketi, işçiler, çevreciler, öğrenci temsilcileri yok. O halde bu, büyüme sinyali veren bir seçim ittifakı masası. Sistem, siyasi partilere ittifaklar kurarak seçime girebilme olanağı sunuyor. Dolayısıyla, tıpkı Cumhur İttifakı ve kuruluş sinyalleri aldığımız sol ya da üçüncü ittifak gibi, bir hedef doğrultusunda ortak hareket etmeye karar vermiş bir oluşum. HDP, daha önce Millet İttifakı içinde yer almak gibi bir istek ve taleplerinin olmadığını, ancak geçiş süreci ve cumhurbaşkanlığı seçimi konularında kendileriyle açık ve şeffaf bir diyalog ve müzakere yürütülmesini talep etti, ki bu da zaten kimsenin reddedemeyeceği meşru bir istek. Kaldı ki sayısal olarak, tıpkı yerel seçimlerde deneyimlendiği üzere, oyların ortak hedefe yönelmesi muhalefetin arzuladığı galibiyet için gerekli. Altı parti, “Türkiye’nin geleceğini inşa ediyoruz” derken bunu oturdukları masanın bütün Türkiye’yi temsil ettiği yanılsamasıyla söylüyorlarsa hataya düşerler. Ancak bir seçim ittifakı olarak, etki ve kapsama alanlarının kısıtlı olduğunu kabul ederler ve kendileri dışında gelişen ittifak, parti ve gruplarla iletişimi sürdürebilirlerse işte o zaman Türkiye demokrasisinin güçlenerek ayağa kalkabileceğine dair umutlar artabilir.

***

O masa, Türkiye’nin değil, aslında AKP’den önce kör topal idare ettiği söylenen demokrasinin fotoğrafı. Tek farkı, Erdoğan ve Bahçeli’nin ülkeye değil belli bir kesime hizmet ettiği kanıtlanan başkanlık sisteminin sebep olduğu, siyasi-toplumsal ve kültürel alanı daraltan politikalarına karşı ‘mecburiyetten’ bir araya gelinebilmiş olması. Yoksa masanın ayağına dikkatli bakınca, sallanmasın diye altına sıkıştırılmış kağıt parçalarını görebilirsiniz. Çünkü o masa yüklü, o masa ağır, o masa çelişkili. Gerek son yirmi yılın, gerek önceki onlarca yılın konuşulmamış, hesabı verilmemiş, üzeri örtülmüş suçu, hatası var üzerinde. AKP’nin kasayı sıfırlayan, kurumları çürüten siyasetinin mimarları, her kötülüğün kendilerinden sonra gerçekleştiğini iddia eden Deva ve Gelecek var bir kere orada. Merkez parti iddiasında olup milyonlarca Kürt’ün hak talebine sırtını dönen İYİP var. Kadın cinayetleri cinskırıma varan ölçüde artarken İstanbul Sözleşmesi’ni reddeden bir SP var. HDP’yi, imkanlarından yararlandığı demokrasiyi zehirlemekle itham etmiş bir DP var. Kırmızı çizgilerle ördüğü katı devletçilikle Türkiye’nin özgürlük ve demokrasi mücadelesine zarar vermiş, tarihle yüzleşme fırsatını her defasında elinin tersiyle itmiş bir CHP var. Öz cümle, o masa dünün ve bugünün ağırlığıyla yarına dair devrimci-heyecanlı bir umut dalgası uyandıramaz. İstese ve amaçlasa bile… Buna karşın, eğer istenirse, sol-sosyalist-özgürlük ve emek mücadelesinin bir araya gelerek oluşturabileceği yüksüz, haklı ve güçlü bir ortaklık için önemli bir alan açılmış durumda. Bu tarihi fırsatı, en doğru şekilde değerlendirmek gerekir.