Yazım; bir grup kolluk kuvvetinin yüzleri maskeli şekilde görev yapmalarını, bunların kılık kıyafet uygulamasında hangi mevzuata tabi olduklarını, maskeli kolluk kuvvetlerinin kimlik tespitinin nasıl yapılacağını anlatmaz. Hükümetin ‘Polis Vazife ve Salahiyet Kanunu ile Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun’la ilgili “kim eline molotof alırsa, kim maske takarsa gereği yapılır,” dendiği de anlatmaz.

Canımızı sıkmayalım, asıl konumuza geçelim.

Maske: Yunancada ‘kişilik’ anlamına gelen ‘persona’, tragedyalarda ‘maske’ anlamında kullanılıyor. Aslında kişilik, bu durumda kişinin kendisi değil, maskesidir.

Maskeleme: Gerçek duygularını, görünüşünü gizlemek.

Maske kimlik: ‘Ben’ bir maske geliştirir. Maske bireyi kuşatır ve onun davranış biçimini belirleyerek çevresine uyumunu düzenler, aynı zamanda çevrenin talepleriyle iç yapısının uzlaşmasını sağlar. Sadece başkalarının beklentilerini karşılamaya yönelik davranışların toplamına ‘maske kimlik’ deniyor. Genellikle insanlar kişiliklerini maske kimlikleriyle özdeşleştiklerini farketmez. ‘Ben’, ‘maske kimlik’le özdeşleştiği için, kendi özgünlüğünü ifade edemez.

Fotoğrafta maskeleme ise: Bir imajın tamamını göstermek yerine belli bir kısmını gösterip geri kalan kısmını gizlemek için kullanılan teknik. Katmanları maskelemek, çok sayıda fotoğrafı tek bir görüntüde birleştirmek veya fotoğraftan bir kişiyi ya da nesneyi kaldırmak için uygulanan bir teknik.

Bir ‘Alacakaranlık kuşağı’ filmi var. ‘Eye of the Beholder’ (Bakanın Gözü), Rod Serling tarafından yazılmış. Hikâye şöyle: Başı tüm yüzünü kaplayacak şekilde bandajlanmış olarak bir hastane odasında karşımıza çıkan Janet, ‘herkes gibi olabilmek’ ve ‘normal’ gözükebilmek için bir dizi operasyon geçirir. Çocukluğuna dair anımsayabildiği kendisini görünce çığlık atan bir kız çocuğudur. Merak ettiği şey ise bandajlar çıktığında yüzünün halidir. Talihsiz kadının geçirdiği ve yasal olarak izin verilen 11. ve son operasyondan sonra yüzü açılır. Eğer bu operasyonda Janet düzelmez ve diğerleri gibi görünmezse devletin kurallarına göre Janet’in deyişiyle kendisi gibi ucubeler için tasarlanmış bir ‘getto’ya gönderilecektir. Nihayetinde hikâyenin gerilimi; bandajların açılmaya karar verilmesiyle birlikte artar ve bandajlar açılır. Hemşire ve hasta bakıcı dehşete kapılır, doktor ise aynı dehşet içinde konuşur: “Değişiklik yok. Hiçbir değişiklik yok....” Operasyon başarısız olmuş, Janet’in yüzündeki anormallik giderilememiştir. Panik anıyla birlikte kamera Janet’in yüzünü gösterir. Janet son derece güzel bir kadındır. Kahramanımız üzüntü ve korku içinde odadan kaçmaya çalışır. Kamera o ana kadar yüzlerini tam olarak göremediğimiz doktorları, hasta bakıcıları ve hemşireleri gösterir. Hepsi birbirinin aynı, korkunç yüzlü, insandan çok bir domuzu andıran görünümdedir. Çoğunluk onlar olduğu için normalin ve anormalin, güzelin ve çirkinin sınırlarına karar verenler de onlar olmuştur. O sırada televizyon ekranlarından devlet başkanı tekliğin ve aynılığın öneminden bahsetmektedir.

İktidar tarafından bahşedilen kimliklere bürünmemiz istendiğini çok iyi anlatan bir öykü bu. Buradan sosyal medya üzerinden oluşturulan kimliklere -takınılan maskelere- girebilirim. Persona, kişinin kendi öz kimliğini kamufle eden soyut bir maskedir (Jung). Kişi personasını yücelterek ve mükemmelleştirerek kendi egosunu göklere çıkarır. Amacı, içinde bulunduğu çevrede yaratacağı etkileyici bir imajla itibar kazanmaktır. Temsili kimlik yani maske, bireyin yüzüne yapışacak ve kişi kendi gerçek özüne ve bütüncül yapısına yabancılaşacaktır. Personanın sanal medyadaki izdüşümü sanal maskedir. Bireyler sanal toplumda kendine yer edinmek, takipçi sayısını artırmak, kimlik temsili, performans sergilemek, profil oluşturmak, gözetlenmek, gözetlemek, teşhir etmek, sanal bedenler oluşturmak, örgütlenmek, sanatsal faaliyetlerini sunmak, sanal uzamda eylem yapmak için bir maske oluştururlar. Mücadele verdikleri temalar: Savaş karşıtlığı, kadın hakları, küresel ısınma, nükleer silahsızlanma vb. Ancak unutmamak gerekir ki; “Toplumun gözetlenmekten zevk alması, hatta iktidarın istemine gerek kalmadan kendisinin gözetlenmesini istemesi toplumun iktidara teslimiyetini gösterir.” ( Zygmunt Bauman)