Konuyu tartışırken bir meslektaşım mırıldanmaya başladı; “Eller günahkâr / Diller günahkâr / Bir çağ yangını bu bütün / Dünya günahkâr / Masum değiliz hiçbirimiz.

Bu Sezen Aksu şarkısını anımsattıktan sonra da ekledi; “Müzesini de yaptık, ama masum değiliz.

Kastettiği Masumiyet Müzesi!

Şimdi girmemiz yasak olan Wikipedia’da Masumiyet Müzesi için şunlar yazıyor: “Orhan Pamuk’un aynı adlı eserinden yola çıkarak oluşturduğu müzedir. İstanbul’da 19. yüzyıldan kalma bir ev yazar tarafından müzeye dönüştürüldü. Müze, bir romanın kurmaca evreninden yola çıkılarak oluşturulan ilk müzedir.

İyi!

Son birkaç gündür, yöneticiliğini yaptığım Avrupa Gazeteciler Birliği’nin (AEJ) bütün şubelerinden bir mesaj paylaşılıyor: Bir lanetleme, göreve çağırma, dayanışma mesajı!

Kan ter içinde uykularımızdan uyandığımız gecelerde, gündüzlerde hatta, yanımızda boylu boyunca uzanan yalnızlık olmasın diye paylaşılan mesajlar. Kalbimizi bir mektup gibi buruşturulup fırlatılmış, kimsesiz ve erken unutulmuş hissetmeyelim diye…

Onlar öyle iyi gelir ki insana; misal hapishanede bir gazeteciyseniz Türkiye’de, hatta hasta yatağında yazılardan uzak… Nitekim dünyanın dört bir yanından aydınlar, gazeteciler, yazarlar bizim memlekette yazıp söyledikleri için duvarlar arkasına kapatılanlarla dayanışma içinde olduklarını göstermek için pek çok şey yapıyorlar…

Geçen yıl Ekim ayında, Maltalı kadın gazeteci Daphne Caruana Galizia öldürüldü. Araştırmacı gazeteciydi ve Malta’da şeffaflığın olmayışına, yolsuzluğun yaygınlığına kalemiyle savaş açmıştı. Öldürülmesinin arkasında yakıt kaçakçılığı şebekesinin olduğu düşünüldü.

Günlerce Daphne’nin öldürülmesini lanetledik, iktidarları ve polisi katillerini bulmaya çağırdık, işlerini yaptıkları için zor durumda bırakılan bütün gazetecilerle dayanışma içinde olduğumuzu ilan ettik.

Geçen hafta boyunca, bu kez Slovak gazeteci Ján Kuciak ve nişanlısı vahşice katledildi. O da araştırmacı gazeteciydi ve yalnızca yeraltı dünyasında işlenen suçların değil, aynı zamanda ülkesinin yolsuzluğa ve suça bulaşmış siyasi elitinin de peşindeydi.

Dünyanın her yerinden gazeteciler, yazarlar, aydınlar olarak bu kez JánKuciak için aynı şeyleri yaptık. Uzaktaysak ve elimizden başka hiçbir şey gelmiyorsa cinayeti lanetledik, dayanışma içinde olduğumuzu ilan ettik.

Masumiyet buralardan başlayan bir şey işte… Masum olmayanlar masum insanların başını belaya soktuklarında, o başı belaya girenlerle dayanışma içinde olmakla başlayan bir şey…

Svetlana Alexievich, Philip W Anderson, Aaron Ciechanover, JM Coetzee, Claude Cohen-Tannoudji, Elias J Corey, Gerhard Ertl, Albert Fert, Edmond H Fischer, Andrew Z Fire, Andre Geim, Sheldon Glashow, Serge Haroche, Leland H Hartwell, Oliver Hart, Richard Henderson, Dudley Herschbach, Avram Hershko, Roald Hoffmann, Robert Huber, Tim Hunt, Kazuo Ishiguro, Elfriede Jelinek, Eric S Maskin, Hartmut Michel, Herta Müller, VS Naipaul, William D Phillips, John C Polanyi, Richard J Roberts, Randy W Schekman, Wole Soyinka, Joseph Stiglitz, Thomas C Südhof, Jack W Szostak, Mario Vargas Llosa, J Robin Warren, Eric F Wieschaus.

Geçen gün Guardian’da, Erdoğan’a yazılmış bir açık mektubun altında Nobel ödüllü bu 38 bilim insanı ve yazarın ismini gördüm.

Cezaevindeki gazetecilerin serbest bırakılmasını isteyen, özgürlük çağrısı yapan mektupta Erdoğan’a eski sözleri de anımsatılıyor ve bir yerde şöyle deniliyordu: “2 Şubat 2009’da Çetin Altan onuruna bir törende; ‘Türkiye artık büyük yazarlarını hapseden o eski Türkiye değil – o dönem sonsuza kadar kapandı’ demiştiniz. Dinleyiciler arasında Çetin Altan’ın iki oğlu da vardı. Dokuz yıl sonra müebbet hapse mahkûm oldular, bu temel bir çelişki değil mi?

Mektubu imzalayanlar arasında Nobel almış bir Türk’ün ismini aradım. Yoktu. Kim bilir, vardır bir nedeni!

Masumiyet dayanışmadır zor zamanlarda, sadece müzelik bir şey değil!

Not: Yazılarına hasret kaldığımız Bekir (Coşkun) Abi’ye hoş geldin diyor, hep köşesinde ve sağlıkla kalmasını diliyorum.