Cezasız kalan taciz, tecavüz, şiddet şuçlarına verdiğimiz tepkiler sonrası az da olsa kazanımlar elde ettik. Henüz ölmediğimizi, bir nabzımızın olduğunu ve tepki verebildiğimizi gördük. Bir yazılım için bunlar azımsanmayacak kazançlar. Her şeyden öte, yalnız olmadığımızı defalarca deneyimledik.

Mavi kuş sanki bir düş, kaşla göz arasında

NESLİ ZAĞLI

Twitter 2006 yılında geliştirilmiş ve 2019 yılı itibari ile dünya genelinde yüzmilyonlarca kişi tarafından kullanılan bir sosyal medya platformu. Türkiye ise Twitter kullanıcı sayıları açısından dünyada 5. Sırada. Bu bilgi diğer sosyal medya araçlarının ülkedeki kullanım yaygınlığı düşünüldüğünde şaşırtıcı değil ancak Facebook ve Instagram gibi uygulamalardan daha az kullanıldığı da bir gerçek. Temel olarak Twitter'ın kullanım amacının haber, bilgi, yorum ve tartışmaya erişim olduğu söylenebilir. Dünyada ve Türkiye’de birçok insanın günlük haberleri almak konusunda medyadan çok Twitter gibi platformlara güvendiği söyleniyor. Bu bakışla Twitter'ın bilim ve irfan yuvası olması beklenirdi öyle değil mi? Peki biz Twitter'ı hangi psikolojik amaçlar, ihtiyaçlar ve motivasyonlarla kullanıyoruz?

Öncelikle Twitter'ın bil bilgi platformu olduğunu yadsıyarak yola çıkmıyoruz. Amerika’da yapılan araştırmalar bilgi veren twitlerin en yüksek oranda beğeni aldığını gösteriyor. Bizim de çeşitli basın yayın organlarından, kamu ve özel kuruluşlardan, bilim insanları ve akademisyenlerden aktarılan bilgiye hevesli bir kesim olduğumuz malum. Ama iş sadece bilgi paylaşımıyla bitmiyor. Bu dijital platform üzerinde biz sadece bilgiye değil, onun yorumuna, hatta o yorumun da yorumlanmasına erişebiliyoruz. Bunun en sık yapılabildiği sosyal medya platfotmu Twitter. Bir haber görüyorsunuz, alıntılayarak yorumluyorsunuz ve sonra bir başkası sizin yorumunuzu da yorumluyor. Bu bana bir çeşit metakognisyon –üstbiliş- gibi geliiyor. Salt bilgiyi klişelerle aktarmak yerine bir üst seviyede yorumlayabilme olanağı Twitter'ın Türkiyedeki eğitimli kesim açısından avantajıdır diye düşünüyorum. Aynı mantıkla Twitter'ın “floodlara” - twit zincirlerine- olanak vermesi de çoğu zaman kaliteli bir entelektüel akış sağlıyor. Bahsettiğimiz bu bilişsel özelliklerin sınırlı bir kitle açısından önem taşıdığını hatırlayarak Twitter kullanımın ardındaki psikososyal süreçlere odaklanmaya devam edelim.

Twitter kullanıcıları sadece halktan insanlardan oluşmuyor. Azınlık da olsa aralarında ünlüler, politikacılar, sanatçılar da var. Bu kişiler işin içine girince de kaçınılmaz olarak magazin, spekülasyon, sansasyon, linç gibi süreçlerde devreye giriyor. Biz zaten bilimin sanatın bile magazinine meraklı bir toplumuz. Dolayısıyla bu kişilerin ağzından dökülen her 280 karakteri ağzımız açık izliyoruz. Bu haliyle ünlü biri bir anda kanaat lideri haline de gelebilir;linç de yiyebilir. Bunu da bizim Twitter tüketicileri olarak gündemimiz, politik ve sosyal duruşumuz, kitlesel eğilimler belirliyor; bir de etki alanına sahip kişinin amacı. Ünlü kişi erotik/pornografik bir görselle gündeme de oturabilir, hayran kitlesinin olanaklarına seslenerek ihtiyaç içindeki birine yüzbinlerce liralık bağış da toplayabilir. Benim genel gözlemim bu iki eğilimin kitlesi arasında çok büyük Twitter etkileşimi farkı oluşmadığı. Yine de Twitter'daki bir yardım çağrısının ne kadar çok paylaşıldığını görüp şaşırıyoruz. Büyük bir ihtimalle en çok birbirimizden şüphe eden bir toplumuz ve Twitter belli noktalarda bu güveni yeniden yapılandırabiliyor.

Biz sıradan insanlar ise Twitter'da neyi ararsak onu buluyoruz aslında. Twitter'ın kendine özgü kalıpları ve kendi içinde bir mizahı var. Kullanıcılar Twitter dilini dışarıda kullandıklarında anlaşılamadıklarından bahsederler hep. Gerçekten de aralarında dijital ağlar ile örülmüş bağlar olan bu insanlar her gün sokakta gördüklerinizden biraz farklıdır. Delilik önemli bir ayrıcalıktır mesela kullanıcılar arasında. Bol küfreden, çok içen, ayrıksı yönleri olan “deliler” çok sevilir. Toplumun kucak açmadığı bu delilere kucak açar Twitter. En çok “deli” sanatçıların eserleri paylaşılır, en çok anarşistlerle özdeşim kurulur. İşsizi, boşanmışı, LGBTİ’si, otistiği toplumun içinde hiç anlamadığı kadar anlar bu platformda insanlar. Çünkü eğer ırkçı, cinsiyetçi, homofobik ve “aktroll” değilseniz homoseksüel bir gencin ailesine “açıldığını” söylediği bir paylaşıma sevinirsiniz. Şiddet gördüğü eşinden boşanmaya çalışan kadının çocuğuyla verdiği mücadeleye hüzünlenirsiniz. Çünkü insansınızdır. Twitter da bir dijital platform olarak ne kadar insancıl olabilirse o kadar insancıldır.

İşin özü, Türkiyeli Twitter kullanıcısı Twitterda neyi arıyorduysa onu buldu. Eş buldu,iş buldu, makale buldu, hayranı olduğu çok bilinmeyen müzik grubunun solistinin mesaj kutusunu buldu, taptığı politikacının şortlu fotoğrafını buldu, seks buldu. Bunlara ek olarak psikolog olmasa da pek çok kişinin dile getirdiği gibi onay buldu, beğenildi, övüldü, dikkatleri üzerine çekti… Peki bu bireysel arzu tatminin ötesi var mı Twitterda? Aslında Gezi'den sonra artan Twitter kullanımı bireysel motivasyonların bir adım ötesine geçti. Twitter dünyada en çok sansür uygulanan ülke de olsa Türkiye’de muhalif bir kesimin rehabilitasyon merkezi işlevi görmeye başladı. Hem gündemi takip ediyorsun, hem gündemin yorumunu okuyorsun ve yayıyorsun. Kazdağları, Munzur, Salda Gölü talan edilip peşkeş çekilirken yuttuğun sesine ses oluyor bir twit. Şule Çet davasına, Rabia Naz cinayetine içi kabaran tek kişi değilsin bunu biliyorsun. Son 1-2 haftadır gündeme gelen sansür tartışmalarını okurken farkediyorsun ki olanca sansüre rağmen bu ülkede bu platform üzerinde okudun, yazdın, paylaştın. Bu yüzden Türkiye’de Twitter bir lüks değil, düşünen, ,üreten, direnen kesim için nefestir. Twitter bir “deliler evinin” mavi kuşudur*. Ona inanır, onu düşünür ve beklersin…Twitterla ilgili bu olumlu vurgum sizlerden bazılarına budalaca bir iyimserlik gibi gelebilir. Twitter için haddinden fazla yüceltme yapmış olabilirim. Ancak hatırlamalıyız ki az da olsa üstümüze çöken kara bulutları aralayabildik bu platform vesilesiyle. Cezasız kalan taciz, tecavüz, şiddet şuçlarına verdiğimiz tepkiler sonrası az da olsa kazanımlar elde ettik. Henüz ölmediğimizi, bir nabzımızın olduğunu ve tepki verebildiğimizi gördük. Bir yazılım için bunlar azımsanmayacak kazançlar. Her şeyden öte, yalnız olmadığımızı defalarca deneyimledik. Tıpkı bir grup terapisinde başkalarının da travmaları olduğunu, yalnız olmadığını öğrenen kişiler gibi. Sonuç olarak daha mavisi icat edilene kadar Twitter'da devam…

*2001 yılında çekilmiş ve başrollerinde Kevin Spacey ve Jeff Bridges’in oynadığı K-PAX filminde bir akıl hastanesindeki hastaların mavi kuşu beklemelerinden esinlenerek