Chefchaouen, 1001 Gece Masalları’ndan fırlamış gibi duran bir yer. Tüm binaların mavinin tonlarına boyandığı “medina” adı verilen merkezinde dolaştığınızda büyülenmemeniz mümkün değil. “Mavi İnci” lakabını sonuna kadar hak eden 40 bin nüfuslu bu ufak şehir aynı zamanda amatör ve profesyonel fotoğrafçılar için de bir cennet adeta. Fas’ın geri kalanı ile karşılaştırıldığında da oldukça farklı bir […]

Mavinin 50 tonu

Chefchaouen, 1001 Gece Masalları’ndan fırlamış gibi duran bir yer. Tüm binaların mavinin tonlarına boyandığı “medina” adı verilen merkezinde dolaştığınızda büyülenmemeniz mümkün değil. “Mavi İnci” lakabını sonuna kadar hak eden 40 bin nüfuslu bu ufak şehir aynı zamanda amatör ve profesyonel fotoğrafçılar için de bir cennet adeta.

Fas’ın geri kalanı ile karşılaştırıldığında da oldukça farklı bir günlük yaşam ve alışveriş kültürü olan bu diyarda geçirilen birkaç gün sonrası kendinizi dünyadan soyutlanmış, ruhen ve bedenen rahatlamış olarak hissediyorsunuz. Chefchaouen maceramızı anlatmadan önce şehirle ilgili birkaç bilgi verelim.

15. yüzyılın sonlarında kuzeyden gelecek Portekiz saldırılarına karşı bir savunma kalkanı olarak kuruldu Chefchaouen. 20. Yüzyılın başlarında Fransızlarla anlaşarak Fas’ın kuzeyinde bir devlet kuran İspanyollar burayı 1950’lere kadar ellerinde tuttular. Bu dönemde 2. Dünya Savaşı’nda Adolf Hitler’in zulmünden kaçan Yahudiler de şehrin sakinleri arasına katıldılar. 1956’da Fas bağımsızlığını kazandığında İspanyollar şehri gerçek sahiplerine teslim etti. Bugün Chefchaouen’in ününü dünyaya yayan mavi evler de aynı dönemde ortaya çıktılar.

Bu konuda çeşitli söylentiler var. Bunlardan ilki 1920’ler ve 30’larda şehre yerleşen Yahudilerin, gökyüzünü, dolayısıyla da tanrıyı hatırlattığı için sahip oldukları evleri maviye boyayarak bir akım başlattıkları. Hatta maviyi, rahatlık ve huzurun simgesi olarak gören Müslüman halkın bu akımı devam ettirdiği de söyleniyor. Tabii daha pratik sebepler de öne sürülüyor. Yaz aylarında güneşin etkisini azaltmak ve sivrisinekleri uzak tutmak gibi. Bugünse şehrin maviliği turistleri buraya çeken en önemli sebep ve artık bu renk tercihi tamamen turistik nedenlerle yapılıyor.

Gün Doğumunun En Güzeli

Chefchaouen’e ulaşmanın birkaç farklı yolu var ancak bizim tavsiye edeceğimiz biraz zahmetli gibi görünse de en pratik olanı. Şehir, Endülüs turuyla kombine etmek için oldukça ideal. Biz de Endülüs turuna başlamadan önce Kuzey Afrika’ya geçip bu büyülü kenti ziyaret etmek istedik. Önce Malaga’dan 160 kilometre uzaklıktaki Tarifa’ya geldik. Tarifa özellikle rüzgârlı denizi ile sörfçülerin uğrak noktası küçük bir liman kenti. Günde 8 kez karşı kıyıdaki Tanca’ya deniz otobüsü seferleri var ve 1 saat süren bu yolculuğun gidiş dönüş bilet fiyatı 71 avro. Tanca’ya geçiş için tek alternatifiniz bu değil, Tarifa’ya ulaşmadan, 23 kilometre gerideki Algeciras’tan da seferler mevcut, gidiş dönüş fiyatı 51 avro, ancak yolculuk 90 dakika sürüyor. Bu seferler için önceden bilet almanız şart değil, fakat internet üzerinden oldukça kolay olan bilet alım işlemini gerçekleştirmenizi öneririz, özellikle ilginin yüksek olduğu yaz aylarında. Tanca’ya ulaştıktan sonra 2 seçeneğiniz var. 120 kilometrelik yolu taksi ile gidip 110-120 avro arası bir ücret ödemek. Bu elbette ikinci alternatife oranla çok daha hızlı ve güvenli bir seçenek. Diğer alternatif otobüs garına giderek sadece 6-7 avroya 2,5 saat sürecek bir otobüs yolculuğuna hazırlanmak. Evet ücret karşılaştırılamayacak kadar düşük, ancak otobüs şöförleri çılgın, yollar pek güvenli değil, klima namevcut ve muavinler biraz büyük çantanız ya da bavulunuz olduğunda sizden ekstra para almaya kalkıyorlar. Kısacası maceralı bir yolculuk sizi bekliyor. Biz ne mi yaptık? Aradaki devasa fiyat farkına yenik düştük ve biraz sıkıntıyı tercih ettik. Bu arada not düşelim, dönüş yolculuğu da tamamen aynı rotanın tersi.

Otobüs sizi Chefchaouen garına bıraktığında “nerede bu mavilik” şeklinde hafif bir soru işareti olabilir kafanızda, ancak bunu tamamen es geçebilirsiniz. Gar ile Medina arasında 1 kilometrelik bir uzaklık var. Biz merkezdeki turist kalabalığından uzak kalmak ve sakin bir ortamda konaklamak için garın hemen yanındaki Casa Annasr’ı seçtik. Yine mavi tonların hakim olduğu bu otelden özel istekte bulunup terastaki odasını alırsanız Chefchaouen’i çeviren dağların arkasından doğan ve batan güneşi muhteşem bir manzara eşliğinde izlemeniz mümkün. Çok cüzi bir rakam karşılığında, çağırılan taksi ile merkeze gitmek 5 dakika sürmüyor. Tabii bu mesafeyi yürüyebilirsiniz de.

Labirent Sokaklar

Chefchaouen sokakları her birine girerek ve zaman geçirerek tecrübe etmeniz gereken bir labirentin yolları gibi. Bir sonraki köşeyi döndüğünüzde hangi güzellikle karşılaşacağınızı tahmin edemiyorsunuz ve neredeyse her seferinde sizi şaşırtmayı başarıyor. Mavi duvarlara asılmış saksılar ve bu saksılardan fırlayan çiçekler adeta bir renk cümbüşü yaratıyor size. Sokaklar boyunca sıralanmış tezgahlar ve dükkanlarda satış yapan yerli halk Kuzey Afrika’nın diğer kentlerinde göreceğiniz agresif, talepkâr, turist avcısı satıcılardan farklılar. Üstünüze saldırmıyor, size herhangi bir şeyi almanız için baskı yapmıyorlar. Baharat, deri, küçük ev aletleri ve hatıralık eşya konusunda oldukça ilgi çekici malların sizlere sunulduğu sokaklar aynı zamanda damak tadına hitap eden lezzetleri de barındırıyor.

Tajine bunların en ünlüsü. İsmini içinde piştiği kapaklı servis tabaklarından alan bu yemek biraz güveci andırıyor. Kuskus yine Kuzey Afrika yöresine özgü lezzetlerden ve Türkiye’de servis edilen örneklerine göre çok daha çeşitli malzeme içeriyor. Yemekten sonrası için de Fas ağız sulandıran lezzetlere sahip. Chefchaouen’de küçük Fas kurabiyeleri satan birkaç dükkân mevcut ve insanın bu bademli kurabiyelerden kilolarca alası geliyor, zira neredeyse her çeşidi midenize bayram ettirecek cinsten. Yemek için size tavsiye vereceğimiz yer, 60 yaşlarında sempatik bir ihtiyarın işlettiği Granada Restoranı. İşlettiği diyorum ama aslında bu eğlenceli şahsiyet restoranı kafasına estiği zaman açıp kapıyor. Küçük bir ocakta, menüsünde bulunan sınırlı sayıdaki yemeğin üzerinde sizin isteğinize göre değişiklikler yapıp önünüze sunuyor. Fiyatları ucuz, muhabbeti güzel ve ortamı gayet sıcak. Bu sıcaklığı yerel halkta da görebiliyorsunuz, maviliklerin içinden ortaya çıkan çocuklar fotoğraflarınızda yer almaktan hiç şikâyetçi değiller.

Chefchaouen’in manzarasını panoramik olarak görmek isterseniz, çarşının merkezinden yarım saatlik bir yürüyüşle, şehri tepeden gören Mosquée Bouzâafar’a (İspanyol Camii de deniyor) ulaşıp fotoğraf makinenizi sayısız resimle doldurabilirsiniz. Not düşelim bu yürüyüşün son 15 dakikası yokuş tırmanışı, fakat alacağınız mükâfat büyük.

Chefchaouen 2 doğal parkın arasında konuşlanmış bir şehir ve dilerseniz bu parkları yürüyüş rotalarıyla gezmek mümkün. Talassemtane bunların daha büyük ve daha görkemli olanı. Elbette bunun için birkaç gününüzü ayırmanız lazım. Eğer daha ufak çaplı bir trekking tercih ederseniz Akchour Şelalesi’ni ziyaret edebilirsiniz. 30 kilometre uzaklıktaki şelalenin bulunduğu arazi, doğayla sizi buluşturan patikalarla dolu ve sonunda şelalenin altında yüzebildiğiniz bir gölete ulaştırıyor sizi. Şelaleye Chefchaouen’den 25-30 dolar karşılığı taksi ile ulaşmak da mümkün (pazarlık şart).