Mavinin meydan okuyan derinliği

Esme Aras

2012 Orhan Kemal Öykü Ödülü sahibi Suzan Bilgen Özgün’ün Gölgede Kalanlar (2012) ve Yıldızlara Bakıyor Bazılarımız’dan (2015) sonra, Vacilando Kitap tarafından yayımlanan üçüncü öykü kitabı Maviydi Beklenen, Ekim 2021’de raflardaki yerini aldı.

Okyanus ve denizlerdeki derinliği gösteren izobat yani eş derinlik eğrileri ile mavinin tonlarının eşlik ettiği kitap kapağını aralar aralamaz, “Yolculuğa hazır mısın?” sorusuyla karşılaşıyoruz. Özgün, bu kitapla öykü türünde ısrarcı olduğunu vurgularken, okurunu bir mavi yolculuğa çıkaracağının da ipuçlarını böylece vermiş oluyor.

Yüz üç sayfaya karşılık gelen, bazısı ortak kitaplar ve seçkilerde yayımlanmış on öyküde, ister gökyüzünün isterse denizin uçsuz bucaksız değişken renkleri gri maviden mavi yeşile, lacivertten gece mavisine doğru koyulaşıyor. Renkler öykülerin atmosferini yalnızca tanımlamakla kalmıyor, yüklendiği kesif kokuları da açığa çıkarıyor. Öyle ki öykülere hâkim olan renklerden daha çok; klor, sabun, şampuan, çiçek, çim, toprak, parfüm, losyon, yemek, kahve, tütün, puro, hastane, nem, kan, toz, idrar, ter ve acı karanfil kokularına çarpılıyoruz. Vurgun yediğimizi sandığımız bir anda derinlik sarhoşluğunun etkisiyle yüzeye varıyor ve hayattan derin bir nefes alabilmek uğruna koku duyumuzu normalleştirmeye çalışıyoruz. Kitabı okumayı bitirip başımızı kaldırdığımızda ise gökyüzü her zamanki umutsu maviliğiyle gülümsüyor bize.

DOZUNDA BIRAKILMIŞ GERİLİM

Şimdi, öykü kalbinin ve denizin sesini duyabilmek amacıyla kitapta yer alan birkaç öyküye kulak verelim:

Kitabın ilk öyküsü olan “Beş Buçuk Metre”ye dozunda bırakılmış bir gerilim hâkimdir. Yüzme havuzundaki antrenmanından çıkarak evine gitmeye çalışan genç kızla birlikte, bu topraklarda yaşayan her kadın ve kız çocuğu o ürperten tekinsizliği ne yazık ki deneyimlemiş, yolda yürürken başını öne eğmek zorunda kalarak işine-okuluna-evine gidip gelmiştir. Öyküyle birlikte şiddetin, vahşetin haber bültenlerine yansıyan bin bir yüzü aklımızdan akıp giderken, neyse ki yazar hikâyesini olay öyküsüne çevirmeden bitiriyor ve biz okuma koltuğunda derin bir “Oh!” çekiyoruz. Bu kez korktuğumuz gibi elim bir hadiseye dönüşmeyen öykü, mutlu sonlara ne çok ihtiyacımız olduğunu bir kez daha hatırlatıyor.

İlerleyen sayfalarda karşımıza çıkan “Kurumsal Kahvaltı” yine benzer bir izlekle yol alıyor. Kadın cinsi, yanından ona sürtünerek geçmeye çalışan adamlarla yalnızca göz teması kurmamaya çalışmakla kalmıyor; iş hayatında maruz kaldığı taciz sözlerine, tavır ve davranışlara aldırmaz görünüyor. Bu konudaki soruları yanıtlarken, yaşanan acı olaylara ve istatistiki verilere bakıldığında durumun iç açıcı olmadığını söyleyen Özgün, kadınların her alanda özgürce yer alabilmesi ve toplumsal cinsiyet eşitliğini sağlamak için umudun da desteklediği mücadelenin devam etmesi gerektiğini belirtiyor.

“Yarı Açık” yazarın okuruna oyunlar kurduğu ilk öyküdür. Öyle ki öykünün adını okur okumaz peşine hemen cezaevi sözcüğünü iliştirmek ihtiyacını hissediyor insan. Maske, mesafe, karantina, izolasyon derken ruhlarımızın yalnızlığa hapsedildiği, bedenlerimizin köşeye sıkıştırıldığı bir dünyada günler aynı sarmalın içinde dönüp durduğumuz hissini uyandırırken, salgın döneminin hikâye edildiği bu öyküde gerçeküstücü bir anlatı söz konusudur. Düşle gerçek arasında çok keskin bir çizgi olmadığını, ilk fikrin ise oğlundan geldiğini açıklayan yazar, bu sayede genç bir bakışın metne çok faydası olduğunu söylüyor.

SINIF FARKLILIĞI VE ÖTEKİLEŞTİRME

“Portakal Nergisi” daha önce dijital bir kitap platformu olan “Kitap Cumhuriyeti” için Onur Çalı tarafından hazırlanan Yaz Öyküleri seçkisinde yer almıştır. Örneğine sık rastlanmayan sen/siz dili, yani ikinci kişili anlatım tekniğiyle kaleme alınmış bu öykü ile karakterin yaşadığı düş kırıklıkları yanında sınıf farklılığı ve ötekileştirme gibi kavramlara ayna tutuluyor.

Psikiyatri kliniğine kızını getiren bir adamın geçmişiyle hesaplaşma, kendisiyle yüzleşme ânının anlatıldığı “Eylül Güneşi” çoklu anlatım tekniklerinin kullanıldığı bir öyküdür. Yazan için de okuyan için de kendi görüş açısının dışına çıkıp başkasının gözlüklerini takma ve onu anlamaya çalışmanın büyük bir zenginlik olduğunu düşünen yazara, bu anlamda katılmamak olanaksızdır.

Dingin bir ustalığa, usul usul bir anlatıma sahip kitap boyunca hafif pembeleşmiş bulutların arasından görünen ve okuruna umutlu bir geleceği bekleme hâlini duyumsatan mavilik, yazarına göre yaşama devam etmek için gerekli olan gerçekçi bir umuttur. Psikolojik derinliği olan, su gibi duru öykülerin kitabı Maviydi Beklenen’i okumanızı öneririm. Edebiyatla ve sevgiyle kalın hep…