İki haftadır Türkiye-Suriye sınırındaki 700 bin kadar mayının temizlenmesi ve mayından arınacak olan toprağın nasıl ve kimler...

İki haftadır Türkiye-Suriye sınırındaki 700 bin kadar mayının temizlenmesi ve mayından arınacak olan toprağın nasıl ve kimler tarafından işlenmesi gerektiği tartışılıyor.
Aslında TBMM’ye sunulan yasa tasarısının içeriği dolayısıyla yapılan bu tartışma çok daha önceleri yapılmalıydı. Çünkü konu gündemimize iki hafta önce girmiş değil. Nitekim “Mayınsız Türkiye Girişimi” adı altında bir araya gelen kimi sivil toplum örgütleri ve sorumlu bireyler son beş yıldır, kamuoyunu bilgilendirmek ve ilgilileri uyarmak için büyük gayret sarf etmektedir.             
Ancak maalesef hükümet, “Mayınsız Türkiye Girişimi”nin, Ottowa Sözleşmesi’nin gereğinin yerine getirilmesinde geç kalındığı, gerekli ön hazırlıkların yapılmadığı, verilerin bile ortaya konulamadığı şeklindeki eleştiri ve uyarılarını yok saydı.
Sonuç olarak, en az beş yıllık bir zaman yitirildi. Çünkü bilindiği gibi, dünya ölçeğindeki 300 milyon kadar mayının imha edilmesini ve de üretiminin, ticaretinin yasaklanmasını öngören Ottowa Mayın Yasaklama Anlaşması’nı Türkiye 25 Eylül 2003 tarihinde imzalamış ve anlaşma 1 Mart 2004’te yürürlüğe girmişti.
Birçok uluslararası anlaşmada olduğu gibi hükümet bu anlaşmada da imzadan sonra gereğinin yapılması konusunda işi ağırdan aldı. Anlaşmanın öngördüğü; verilerin toplanması, teknik ve hukuki altyapının oluşturulması, imha eyleminin planlanması, mayınlı bölgelerin etrafının çitle çevrilmesi, mayından zarar görenlerin rehabilitasyonu ve tüm bunların saydam bir biçimde yapılması vb ihmal edildi. Ve beş yıl zaman kaybedildi.
Oysa anlaşmaya göre Türkiye’nin 2014 yılında yalnız Suriye sınırındaki mayınları değil, her yerdeki mayınları imha etmesi gerekiyor. Tabii Suriye sınırı çok önemli. Çünkü mayından temizlenecek bu bölge Hatay’dan Şırnak’a kadar, yaklaşık 700 km uzunluğunda ve 300-350 m genişliğinde son derece verimli topraklardan oluşuyor.
Eğer işe zamanında başlanmış olunsaydı bu arazideki 700 bin kadar mayın çoktan temizlenmiş ve topraklar mahsul vermeye başlamış olacaktı. Böyle bakılınca ekonomik kaybın da çok büyük olduğu görülür. AKP hükümetinin TBMM’ye sunduğu yasa tasarısının; araziyi temizleyecek yabancı firmalara, 44 yıl boyunca kullanma hakkı tanıması gerçekten de Türkiye ve yöre halkına yarar sağlayacak bir “çözüm” değil. Ayrıca mayın temizleme işinde böyle bir yönteme başvuran başka bir ülke de yok.
Askeri yetkililerin de belirttiği gibi bu işi NATO’nun bir yan kuruluşu olan NAMSA’nın yapması, maliyeti de çok yüksek olmayan bir çözüm olabilir. Çünkü bu kuruluşun kâr amacı gütmesi söz konusu değil. Bu durumda bir bakıma mayınları döşeyen kuruluş, (1955-1959 yılları arasında Suriye sınırına mayınları NATO’nun NAMSA’sı döşemiş) temizlemeyi de yapmış olacak. Bu olamıyorsa, işin temizleme kısmı elbette gerekli donanıma sahip bir yabancı firmaya yaptırılabilir.
Temizlenen toprakları kimin kullanacağına gelince; bu yöre halkının hakkıdır. Mayın tarlalarından dolayı on yıllardır mağdur olan bu insanların bir bakıma kendi toprakları olan bu toprakları işlemeye başlamaları onların olduğu kadar Türkiye’nin de yararınadır.
Hükümetin, muhalefetin ve yöre halkının haklı tepkilerini dikkate alarak yanlışta ısrar etmemesi, tasarıyı geri çekmesi yerinde olacaktır.