OĞUZ OYAN – Emekli Öğretim Üyesi 1968’in 50. yılını anmadan 2018’i bitirmek olmaz diyordum; yılın son pazarına denk düştü! Fransa, Mayıs 1968 ile Kasım 2018’de 50 yıl arayla önemli toplumsal direnişlerin tarihsel mekanı oldu. Kuşkusuz arada birçok başka kitlesel eylemlere de tanık oldu ama 1968 ile kitlesellik ve uzun sürelilik bakımından en çok kıyaslanabilecek eylemler […]

Mayıs 1968’den Kasım 2018’in  Sarı Yeleklilerine

OĞUZ OYAN – Emekli Öğretim Üyesi

1968’in 50. yılını anmadan 2018’i bitirmek olmaz diyordum; yılın son pazarına denk düştü! Fransa, Mayıs 1968 ile Kasım 2018’de 50 yıl arayla önemli toplumsal direnişlerin tarihsel mekanı oldu. Kuşkusuz arada birçok başka kitlesel eylemlere de tanık oldu ama 1968 ile kitlesellik ve uzun sürelilik bakımından en çok kıyaslanabilecek eylemler Sarı Yelekliler eylemleri oldu. Peki benzerlikler mi yoksa benzemezlikler mi daha belirgin? Karşılaştırmayı deneyelim.

Olayların seyri ve kitleselliği

Fransa’da Mayıs 68’in başlangıcı 22 Mart 1968’de Nanterre Üniversitesi’ndedir. Polisin olayları büyümeden durdurmak için giriştiği aşırı güç kullanımı ve gözaltılar, üniversite yönetimlerinin üniversite mekanını geçici olarak kapamaları, olayların daha da büyümesinin nedenidir. Esas itibariyle üniversite öğrencilerinin başlattığı ve giderek iktidarı hedef alarak sürdürdüğü eylemler 10-11 Mayıs’taki “Barikatlar Gecesi”nde zirveye ulaşıp Hükümet güçlerinin püskürtülmesi sonrasında diğer toplum kesimlerine de yayılacaktır. Henüz 13 Mayıs’ta Fransa’da hemen bütün üniversiteler işgal edilmiş, eylemler bütün kentlere yayılmıştır.

14 Mayıs’ta Nantes’da ilk fabrika işgalinden sonra işin rengi değişecektir. Greve çıkan işçi sayısı hergün artarak 17 Mayıs’ta 215 bine, 18 Mayıs sabahı 1 milyona, en büyük işçi konfederasyonu olan CGT’nin genel grev çağrısı tabana ulaşınca da 18 Mayıs öğleden sonra 2 milyona çıkacaktır. Bu sayı, 20 Mayıs’ta 4 milyon, 21 Mayıs’ta 6,5 milyon ve 22 Mayıs’ta 8 milyondur. O zamana kadarki bilinen en büyük grev dalgasıdır. Fransa’da yaşam sanayiden hizmetlerin bütün alanlarına kadar durmuştur.

Sert/kışkırtıcı tepkilerin işe yaramadığı görülünce 25 Mayıs’ta hükümet, işçi ve patron sendikalarını görüşmeye çağırır. 26/27 Mayıs’taki Grenelle Anlaşması’nın yetersiz sonuçları grevci tabanın sert tepkisini alır ve grevci sayısı 9 milyona tırmanır. 29 Mayıs’ta CGT büyük bir miting toplar. Ancak 30 Mayıs’ta De Gaulle Millet Meclisi’ni fesheder ve aynı gün onun taraftarları ve onlara katılan aşırı sağcılar Champs-Elysées’de büyük bir miting düzenler.

6 Haziran’da hala 6 milyon işçi grevdedir ama hareketin ivmesi kırılmış, işbaşılar başlamıştır. İbre terse dönmüştür: 23 ve 30 Haziran tarihli genel seçimlerden Fransız sağı büyük bir zaferle çıkacaktır.

2018’e gelirsek, 17 Kasım’da akaryakıta getirilen vergiler eylemlerin kıvılcımını çakar. Her arabada bulunması gereken sarı yelekler, iktidara karşı protestoların birleştirici simgesine dönüşür. 1968’den farklı olarak, 2018 internet ve mobil iletişim çağıdır; heterojen kitlelerin örgütlü yapılar olmaksızın sokakta buluşmaları daha kolaydır. 1968’de de başlangıçta hareketin kendiliğenci bir yönü olmakla birlikte, öğrenci birlikleri sınırlı da olsa olaylara yön vermeye çalışmışlardı.

Kitlesellik bakımından Fransa’da 2018’in 1968’in boyutlarına ulaşması söz konusu olmamıştır. 2018 olayları, daha kent merkezli olan, nüfusun daha geniş bir yelpazesini buluşturan (toplumun yüzde 72’sinin desteğini alan), üniversite gençliğinden ziyade daha orta yaşlı-emekli karışımı kitleleri bir araya getiren (sonradan gecikmiş bir liseliler desteğini de alabilen), işçi sınıfı ve sendikaların 68’deki gibi gecikmiş desteğini almış olsa da 68’de olduğu gibi genel grev silahıyla yanına çekemeyen, daha önemlisi de farklı siyasi görüşte olanları içerebilen, dolayısıyla kafası daha karışık olan eylemler bütünüydü.

Olayların nedenleri

1) 1960’ların bütününde birçok ülkeyi ve başta ABD olmak üzere Fransa’yı da etkileyen en önemli dış etken ABD’nin Vietnam Savaşı barbarlığıdır. Vietnam, emperyalizmi çok görünür ve müstehcen hale getirmişti. Emperyalizmin, çevre ülkelerinde savaş dışında da ikili/çoklu tahakküm ilişkilerini geliştirmekte oluşu, sosyalist sistemin bir çekim merkezi rolünü sürdürmesi, Çin ve Küba devrimlerinin bunu pekiştirmesi, Castro, Che ve Ho Şi Minh gibi simgesel kahramanların ortaya çıkması, üniversite gençliğini sola ve anti-emperyalist bir çizgiye çekmişti. 1960’larda ABD’de ırk ayrımcılığına tepkilerin küresel etkileri, sömürgeciliğe karşı özellikle Afrika’da yükselen kurtuluş hareketlerinin Avrupa’da geniş destek görmesi ve “üçüncü dünyacılığı” yükseltmesi gibi diğer dış etkenler de Vietnam’a eklemleniyordu. 2018 olaylarında dış etken olarak, cılız etkisi olan göçmen karşıtlığını saymazsak, sıkı bütçe politikalarını dayatan AB (Maastricht) kriterlerine gösterilen tepkileri görüyoruz.

2) 1968’de genel olarak toplumda özel olarak üniversitelerde baskıcı otoriteye başkaldırma ve özgürlükçü talepler etrafında örgütlenme ana güdülerdendi. Bu, bir yandan da kuşak çatışmalarının bir dışa vurumuydu. Geleneksel ahlaka ve özellikle cinsel ahlaka başkaldırış, cinsel özgürlük ve eşitlik talepleri de belirleyiciydi. ABD’de hippy’lerden ve Fransa’da anarşistlerden güçlü etkiler aldı. 2018’de ise bir yandan bu sorunların önemli ölçüde aşılmış olması, diğer yandan 2018 eylemcilerinin yaş ortalamasının daha yüksek olması nedeniyle benzerlikler yoktu; ancak iktidarın kendi gerici programını topluma dayatmasına, haftalarca süren eylemlere rağmen kibirli Macron’un hiç ses vermeyip devletin baskıcı otoritesini kullanmasına karşı güçlü tepkiler oluştu.

3) Kapitalizmin dişlileri içinde öğütülmeye, sömürü çarkları içinde sıradanlaşmaya, beyaz yakalıların proleterleşmesi sürecine/ diplomalı işçiliğe isyan bakımından da 68 öncü bir hareketti. 2018’de bu gerekçe nesnel olarak daha geçerliydi. Fransa’da özelleştirilen kuruluşlarda görülen yaygın intihar eylemleri bunun yansımalarından biridir.

4) Fransa’da 1960’larda sanayileşme hızının yükselmesi, tarımdan yeni çözülmelerle sanayi işçisine dönüşümün hızlanması, kent varoşlarına göçen genç işçilerin daha devrimci bir karakter taşıması ve onların başlattığı fabrika işgallerinin, eylemler konusunda kuşkucu ve ihtiyatlı olan sendikal hareketi eylemlere katılmaya mecbur etmesi önemlidir. Eylemlerin arkasında kapitalizmin genel ahlaki krizini de görmemiz gerekir. 2018’de ise, uzunca bir süredir sanayi yerine hizmet sektörlerinin öne çıktığı görece olgun ama sorunlu bir kapitalist ekonomi söz konusudur; eylemlere katılanların daha çok hizmet sektörlerinden gelmesi emekçi sınıfların dönüşümüne koşuttur. Sendikalaşma oranlarının son onyıllarda hızla gerilemiş olması da, Sarı Yeleklilerin örgütlü kurumsal yapılara daha mesafeli olmasının önemli bir nedenidir.

5) 1968’de II. Büyük Savaş sonrasının keynesgil birikim modelinin sonlarına doğru gelinmişti. Henüz kriz yoktu ama bu birikim tarzının getirdiği daha bölüşümcü ilişkiler bütünü, ulaşılan yeni refah düzeyi, yeni haklar ve özgürlük alanları talep edilmesi için uygun ortamı da yaratmıştı. Bugün 1968 tepkileri, birikim modelinin sonunun yaklaştığının öncü göstergelerinden biri olarak kabul edilebilir. 2018 ise, 1980 sonrasını belirleyen neoliberal birikim modelinin tüm dünyada ama özellikle AB ülkelerinde can çekişmekte olduğu bir döneme denk düşmektedir. Macron bu bakımdan anakronik bir figürdür de; İngiltere’de Corbyn yükselir ve May bile neoliberal söyleme mesafeli dururken, Macronculuk adeta kötü bir Thatchercılık taklidi gibi durmaktadır.

Eylemlerin sınıfsal niteliği

1968 öğrenci hareketleri, hakim sloganların da gösterdiği gibi, küçük burjuva karakterliydi. Herşeyi hemen değiştirme isteği veya şiddete açık devrimci radikalliği de gene bunun tezahürüydü. Eylemcilerin kafa karışıklığı sloganlara da yansıyordu:-”Devrimci düşünce yoktur, sadece devrimci eylem vardır”; – “Söyleyeceğim birşey var ama ne söyleyeceğimi bilemiyorum”! -”Sıkılmak, karşı-devrimcidir” gibi Gezi Direnişinden çıkma gibi duran sloganları; veya anarşistlerin, -”Yasaklamak yasaktır” sloganını; durumcuların (situationistes) -”Kahrolsun tüketim toplumu; kahrolsun meta toplumu”; -”Asla çalışma” gibi II. Savaş sonrasının aşırı çalışmaya/özveriye zorlanmış ailelerinin yaşam biçimine karşı tepkilerini yansıtan sloganlarını örnek alabiliriz.

Ancak tüm kafa karışıklığına rağmen, 1968 direnişi özünde sol bir hareketti; salt öğrenci eylemi olduğu anlarda bile kızıl bayraklar her kamu binasına çekilmekteydi. 1968’e sağdan destek yoktu; hatta aşırı sağdan saldırılar vardı. 1968’in Fransa’da kendiliğinden bir öğrenci isyanı olarak başlayıp örgütlü bir genel işçi hareketi olarak devam etmesiyse, başka mekan ve zamanlarda eşine rastlanmamış bir durumdu.

2018 ise her kanattan destek aldı. 2018, karışık toplumsal tabanına rağmen, neoliberal düzenin şâkuli kaçmış bölüşüm ilişkilerine karşı birikmiş tepkilerin bir dışa vurumuydu; neoliberal politikaların yürütücüsü iktidarın sınıf kimliğine açık tepki verilmesiydi. 2018, bir birikim biçiminin artık sürdürülemezliğine yöneliktir ve arkasının gelmesi beklenebilecektir. 2018, belki anti-kapitalist değildir ama özünde anti-neoliberaldir. Alternatif bir sistem hedefi olmasa da mevcut sisteme güçlü itirazları vardır. Bu, Fransa dışında da uç veren yeni bir durumdur. Her siyasal akıma savrulabilir özelliktedir.

Sonuçları bakımından

Geniş çaplı eylemler karşılığında elde edilebilen zayıf kazanımlar her iki dönem açısından da benzerdir. Egemen sınıf, eylemlerin hedef belirsizliğini ve sürdürülme güçlüklerini lehine çevirmeyi bilmiştir. Çok şey vermeden kitlelerin tepkilerini yumuşatmayı ve saflarını bölerek dağıtmayı başarmıştır.

Olayların siyasal sonuçları bakımından farklılıklar ise daha belirgindir. 1968 sonrasında sağ ve sol düzen partilerinin iktidarı sırayla paylaşma biçiminde sürdürdükleri ortak hegemonya 2010’larda sarsılmış, “düzenin sigortaları” olan partiler erimiştir.

68 olaylarının ilk etkisi sağ partilerin geçici bir güçlenmesi olduysa da 2018 olayları canlıyken yapılan anketlerin gösterdiği şey, bir yandan aşırı sağın oy oranının artması (şimdiden %32’yi görmesi); diğer yandan “Boyun Eğmeyenler” hareketinin %34 gibi yüksek bir düzeyde tutunmasıdır.
Bu karşılaştırmaları Türkiye’deki 1968 ve 2013 Direnişlerini içererek sürdürmek bir başka yazının konusu olsun.