Kürt meselesiyle iç içe Suriye ve Suriyeli diye kilit bir meselemiz de var artık. Üstelik Suriyeli meselesi bir de yabancı düşmanlığı boyutunda. Tamam, ırkçı kesimlerde kesif bir Kürt düşmanlığı devam ediyor ama Suriyeli düşmanlığı daha da yaygın gibi. Resmi statüsü belirsiz milyonlarca Suriyeli tam birer günah keçisi statüsündeler. Kadınların ve çocukların ilaveten istismarı ayrı bir konu.

Yıllar sonra kimisi geriye döner (veya zorla gönderilir) ama Suriyeliler bu ülkenin kalıcı insanları artık, bunu bilmek ve buna göre davranmak şart.

Saray, seçim hezimetinde önemli bir faktör olduğunu anladığı Suriyeli meselesinin çözümünü yine Suriye’de (İdlib’de rejime, Kuzey’de Kürtlere karşı) yeni hamlelerle bulabileceğine inandırmak istiyor. Suriyeli meselesini Suriyelilerle ve bir de Kürtlerle savaşarak çözeyim derken bu sefer muhafazakâr Kürt seçmenini kaybediyor.
Saray rejimi Güvenli Bölge şeyinde ABD’ye belli ki önemli tavizler verdi. Atılan adımlar inisiyatifin hep ABD’de olduğunu gösteriyor zaten. Öcalan’la avukatlarının görüştürülmesinden bile hâlâ medet umulduğu anlaşılıyor. Oysa asıl karar vericiler artık İmralı’da değil de ABD ile birlikte Kandil-Rojava’da olsa gerek. ABD’nin derdi

Saray rejimine de Suriyeli Kürtlere de birer adım geri attırmak. ABD oluşturmayı planladığı Güvenli Bölge’yle YPG’yi Türkiye’den ‘koruyacak’, Türkiye’yi de YPG’den ‘koruyacak’ bir tampon bölge yaratmak istiyor. Tampon bölge, ABD için anahtar değil maymuncuk.

HDP sözcüsü, ABD ile Güvenli Bölge görüşmelerine destek vermişti. CHP ve İyi Parti de öyle. CHP ayrıca Türkiye, Suriye, Irak ve İran arasında toplanacak bir Suriye konferansıyla soruna çare bulunmasını da önerdi. Kürt faktörünü devre dışı bırakarak gündeme getirdiği bu naif öneriyle sadece İran, Irak ve Türkiye’nin çözüm bulacağına hakikaten inanıyor olabilir mi? Veya “buna inanabiliyor musunuz?” Oysa bölgedeki çözümün tüm yabancı güçlerin ve Türkiye’nin Suriye’den tamamen çekilmesi olarak ve ülkedeki çözümün de Suriyelilerin kalıcılığı bilinerek ele alınması şart. Ama sadece Suriye değil Suriyeliler meselesinde de en ırkçı söylemlerin CHP müttefiki İyi Parti cenahından geliyor olması beklenmedik bir şey değil.

Gül-Babacan girişimi de sistem tıkanıklığına yeni bir maymuncuk. Ve bu arada Akşener, Gül-Babacan ve Davutoğlu’nun maymuncuk çözümüne adeta destek beyan etti. Ve devamını “CHP ile de ölümüne ittifak sisteminde değiliz” diye getirdi. İmkânlar oluştuğunda İyi Parti’nin CHP’yi anında satacağına şaşırmak için sadece CHP yönetiminde olmak gerekebilir. Kaldı ki daha şimdiden Gül-Babacan partileşince, İyi Parti’nin de SP ile birlikte onlarla yeni bir maymuncuk ittifakına girebileceği konuşuluyor. Böyle bir durumda CHP’nin elinde mecburen HDP ile ittifak seçeneğinin kalmasından söz edilebilir mi? Mesela Kılıçdaroğlu’nun yeni bir ‘Kürt Sorunu ve Çözüm Raporu’ çalışması başlatılması talimatını vermesi bunun bir sinyali olabilir mi?

Saraylılar (ve bilhassa fanatik Saraylı Bahçeli) erken seçim yok dedikçe, erken seçim var diye anlıyoruz. Çünkü Saraylılar da sorunları çözmek için anahtar değil yine bir maymuncuk peşindeler. Evet, maymuncuklar, her kilidi açan ahlaka mugayir anahtar çeşitleridir. Mesela para (dolar, ruble) her kilidi açar. Sermaye düzeni demek ki maymuncukların düzenidir; insanların değil. Bazen solcuyum, devrimciyim, anahtarı bendedir demeniz de bir işe yaramayabilir. Çünkü anahtarı (devrimcilik tarzını) kullanamadığınız sürece hep başka ‘aletler’, yani ‘maymuncuklar’ devreye girer. Unutmamalı ki devrimci tarz yeri geldiğinde tekmeyi vurup kapıyı açar, yeri geldiğinde bir anahtar olabilir ama asla maymuncuk değildir.