Attila Aşut

yazievi@yahoo.com

Seçim süreci boyunca en çok duyduğumuz sözcük “beka” idi. Seçimden sonra “beka”nın pabucu dama atıldı, onun yerini “mazbata” aldı. Şimdi herkesin ağzında bu sözcük… AKP iktidarı ülkede önce bir “sandık fetişizmi” yarattı, sonra sandıktan korkmaya başladı! Yaklaşık 15 bin oy farkıyla İstanbul Anakent Belediye Başkanlığı seçimini kazanan Ekrem İmamoğlu, iki haftadır işbaşı yapamıyor. “Cumhur İttifakı”, […]

Seçim süreci boyunca en çok duyduğumuz sözcük “beka” idi. Seçimden sonra “beka”nın pabucu dama atıldı, onun yerini “mazbata” aldı. Şimdi herkesin ağzında bu sözcük…

AKP iktidarı ülkede önce bir “sandık fetişizmi” yarattı, sonra sandıktan korkmaya başladı!

Yaklaşık 15 bin oy farkıyla İstanbul Anakent Belediye Başkanlığı seçimini kazanan Ekrem İmamoğlu, iki haftadır işbaşı yapamıyor. “Cumhur İttifakı”, akıl almaz bahanelerle süreci uzatmaya çalışıyor. Bu satırların yazıldığı 14 Nisan sabahında “mazbata sorunu” henüz çözülmemişti. Yasa gereği son sözü söyleyecek olan Yüksek Seçim Kurulu, siyasal iktidarın ağır baskısı ve kuşatması altında. O yüzden kararını bir türlü veremiyor.

Ne var ki bu kargaşanın baş sorumlusu YSK’dir. Çünkü seçimlerin düzen ve güven içinde yürütülmesinden sorumlu olan bu kurul; yasaya, yerleşik uygulamalara ve önceki kararlarına bağlı kalsaydı, bütün bunlar yaşanmayacak; Ekrem İmamoğlu’nun Başkanlığı, 1 Nisan sabahı tescil ve ilan edilecekti. Ama YSK yanlış bir yol izleyerek siyasal iktidarın istekleri doğrultusunda tutum aldı. Art arda hukuksuz, dayanaksız, tutarsız ve çelişkili kararlar vererek, bundan önceki seçimlerin meşruiyetini de tartışılır duruma getirdi.

Bugüne değin demokrasiyi sandığa indirgeyen ve kendi meşruiyetini sürekli olarak seçimlerdeki başarısına dayandıran AKP, sandıktan beklediği sonucu alamayınca şaşkına döndü. Ezberi bozulan iktidar, oyunbozanlık ederek “seçimin yenilenmesi”ni istedi. Bahçeli de kankası Erdoğan gibi bu isteğe destek verdi.

YSK’nin kararları “kesin hüküm” niteliğindedir. Onları denetleyecek daha üst bir yargı kurumu bulunmuyor. Böyle olmakla birlikte, YSK’yi de bağlayan yasal sınırlar, kurallar, ilkeler var. Bunlara uyulmadan verilen kararlar kamu vicdanında kabul görmez.

Şimdi ülkede bir “mazbata” tartışması sürüyor… İmamoğlu günlerdir Yüksek Seçim Kurulu’na “mazbatamı verin!” diye seslenirken, iktidar blokunun sözcüleri her gün yaptıkları gülünç itirazlarla süreci içinden çıkılmaz duruma getirdiler. Hiç abartmadan söylüyorum: Seçimin yenilenmesi için AKP yöneticilerinin öne sürdüğü gerekçeler, hukukun değil, olsa olsa gülmece yazınının konusu olabilir!

***

“Mazbata” sözcüğü de “beka” gibi Arapçadır. “Zabıt” kökünden gelir. Türkçe karşılığı ise “tutanak”tır.

“Mazbata”, kendi başına seçimin yerini alacak ya da sonuçları değiştirecek bir “kutsal kâğıt” değildir; yalnızca durumu gösteren bir “tescil belgesi”dir. Zaten o mazbatayı halk İmamoğlu’na sandıkta vermiştir! Bu gerçeği değiştirmeye kimsenin gücü yetmez. YSK’nin, kendi sitesinde bile iki haftadır önde gösterdiği İmamoğlu’na bu belgeyi vermemek gibi bir yetkisi yoktur. Tersi bir karar, hukuku açıkça çiğnemek anlamına gelir. Hukuk dışı kararlara saygı duyulması ise kimseden beklenmemelidir.

***

HAFTANIN NOTU

Bu kez Üsküdar’ı geçemediler!

Seçim çalışmaları henüz sürerken, yani sandığa gidilmeden günler önce Facebook’ta şu uyarıyı yapmıştım: “Bütün belirtiler, AKP’nin seçim yenilgisini kabul etmeyip çamura yatacağı yönünde. Muhalefet bu duruma ne kadar hazır acaba?”

AKP bizi yanıltmadı ve daha seçim gecesi mızıkçılığa başladı. Ama muhalefet bu kez hazırlıklıydı; sandığa sahip çıktı ve “Atı alan Üsküdar’ı geçemedi!”

En çok da İstanbul’un elden çıkmasını sindiremedi AKP’liler. Çünkü kirli siyasetlerinin başlıca rant kaynağı oradaydı. Parti sözcüleri, sandık sonuçlarını masada değiştirmek için yalan üstüne yalan ürettiler. Olmadı, devreye polisi soktular…

Ama bütün bunlar sonuç vermedi. Mızıkçılık edenlere halk şimdi şu atasözüyle yanıt veriyor:

“Yenilen pehlivan güreşe doymazmış!”