İki kamu kurumu: Milli Eğitim Bakanlığı (MEB) ve Türk Dil Kurumu (TDK).

Türkiye’de kamu kurumlarının Alevilere yönelik tutumlarında değişim yok. Osmanlıdan beri süregelen nefret ve yok sayma ezberleri değişmiyor. Bu nefret her daim canlı ve diri tutuluyor. Bu hafta içinde kamuoyu gündemine gelen ve kamu kurumları tarafından üretilen nefretler bunun göstergesidir. MEB onaylı “Sünnet Olmadan Ümmet Olmaz- Hadislerle Kur’an ve Sünnet” adlı kitap, 11-14 yaş arası çocuklara dağıtılıyor. Kapakta “yol arkadaşlığı” yazıyor. Ama kitap farklı inançlara ve kültürlere düşmanlık ve nefret yolu açarak suç işliyor. Toplumsal huzur yerine, kutuplaştırmayı derinleştiriyor. “yol arkadaşlığı” için “Bir Müslüman ‘şeriata karşıyım’ diyemez” ifadesiyle, çocukların arasına şeriat çizgisi konuluyor.

Alevilere nefret kusan kitap, “Bir kısım Aleviler Avustralya’ da toplantılar yapmış, Sidney Radyosu’ndan konuşmalar yapmışlar, şeriata vurmuşlar aleyhinde konuşmuşlar. Hz. Ali Efendimiz’ in yoluna, onun bağlı olduğu İslam’a çatmışlar. Böyle şey olur mu? Demek ki onlar Alevilik perdesi altında ateist” gibi ifadelere yer veriyor. Kitap sadece Alevilere saldırmakla kalmıyor. 11-14 yaş arası çocukların, Avrupalılara, farklı kültürlere ve inançlara karşı nefret beslemesi için, “Avrupalı müsteşrikler, Avrupalı şarkiyatçılar, Avrupalı papaz bozuntuları” şeklinde ifadelere yer veriyor.

MEB onaylı kitabı okuyan çocukların, sınıfında, okulunda, binasında ve mahallesinde oturan Alevi ve Avrupalı arkadaşlarına, komşularına karşı daha önyargılı ve nefret duygusuyla yaklaşmasına neden oluyor. Farklı inançlar, kültürler ve düşünceler arasında saygıya ve tanışmaya dayalı ilişkiler yerine, kamu eliye düşmanlık üretiliyor. Çocukların masum kalplerine ve akıl tarlalarına Aleviler ve Avrupalılar “yol arkadaşı olamaz” algısını yerleştiren ideolojik ve mezhepçilik, çocukların “yol arkadaşlığına” şeriatın yeşil çizgisini dayatıyor.

Kitaplar ve sözlükler Alevi nefreti saçıyor
Dil sözcüklere sığınır. Dil savunduğunuz düşüncenizi, bilinçaltına yüklediklerinizi ele verir. Diliniz sizi tüm toplumsal renklerle ya insani ve eşit haklarla kucaklaşmaya, ya da önyargılar, nefret söylemi ve ötekileştirici dil ile kavgalı hale getirir. Bir başka kamu kurumu olan Türk Dil Kurumu’nun dilinde ve resmi web sayfasında yer alan “Büyük Sözlük” kısmına “Cem” yazdığınızda, “Alevilerin ibadet şekli”, “Cem Evi” yazdığınızda da “Alevilerin ibadet yeri” yazmıyor. Çünkü Aleviliği tanımamakta ısrarlılar. Fakat TDK’nin aynı sözlüğüne “vazalak” kelimesini yazdığınızda karşınıza: “Geveze, sözünü bilmez, aptal, serseri, Alevi, Müslüman olmayıp, öyle görünen, oruç yiyen” çıkıyor.

Şaşırmıyoruz!
Karşınıza yine devletin sığındığı mezhepçi dil ve Alevi nefreti! Alevileri ‘sözünü bilmez’, ‘aptal’ ve ‘serseri’ gibi kelimelerle eş anlamlı gören bu algı, Osmanlı’nın Şeyhülislam fetvalarıyla beslenmiş ezberlerden başka bir şey değildir. Yüzümüzü nereye dönsek, kulağımızı kimse açsak, Alevi nefretiyle karşılaşıyoruz. Tarihsel belleklerde yer edinmiş Alevi nefreti, bugün AKP iktidarı döneminde TDK’nin sözlüklerinde, Diyanet’in fetvalarında, MEB’in din eğitimlerinde, MEB onaylı kitaplarda canlı ve diri tutulmaya çalışılıyor. Alevi nefreti sadece buralarda yaşatılmıyor; bir Alevinin yurttaş kimliği ile siyaset yapması bile, suç teşkil ediyormuş gibi, iktidar siyasetin mezhepçi retoriğinde yer alan nefret ve mezhepçi söylemleriyle de yaşatılıyor. Bitmedi; kendine ulusalcı diye tanımlayan “Türk ve Sünni olmak” üzerinden siyaset yapan tekçi ve mezhepçi ulusalcıların siyaset retoriğinde yaşatılıyor. İktidar yanlılarıyla, onlarla aynı tutum içinde yer alan, tekçi ve mezhepçi ulusalcı yazarların ve siyasetçilerin, CHP içinde siyaset yapan Alevilere yönelik mezhepçi yaklaşımlarında da yaşatılıyor.

Özetle yüzümüzü nereye dönsen Alevi nefreti besleniyor. Çünkü Aleviler kimi için “sapkın”, kimine göre de “asimile edilecek kesim”, siyasetçilere göre de kitlesel cari açıklarını dolduracak “sandıktaki oy sayısıdır.”

Üzülerek söylemeliyim ki, Türkiye’de tüm toplumsal renklere eşitlik diliyle, eşit hizmet anlayışıyla ve eşit yurttaş haklarıyla yaklaşan bir kamu kurumu ve hizmeti yoktur. Siyasi iktidar ve kamu kurumları, Alevileri “eşit yurttaş” olarak görmüyor. Kamu kurumları ve kamu hizmetlerinde yaşanan ayrımcı, dışlayıcı, aşağılayacı ve nefret dolu yaklaşımda olumlu adımlar açısından zerrece değişim yok. Aksine artış var.

Kamu kurumları ve iktidar siyaseti üzerinden üretilen ayrımcılık, korkular ve nefret söylemine karşı hukuksal, siyasal, kamusal düzenlemelere acil ihtiyaç vardır. MEB onaylı kitap derhal toplatılmalı ve TDK’nin sayfasındaki nefret ve hakaret ifadeleri derhal çıkarılmalıdır. Özgürlüklerin ve temel hukuksal hakların OHAL ile gasp edildiği bir ortamın bu türden nefret ve ayrımcılığı ürettiğinin bilincindeyiz.

Bu nedenle, kamu, kurum ve hizmetlerinde yaşanan ayrımcılık ve nefret söylemiyle üretilen ötekileştirmeye, düşmanlaştırmaya ve toplumsal kutuplaştırmaya karşı, farklılıkların eşit haklarla barış içinde bir arada yaşamasının tek güvencesi olan laik yaşam için, birleşik mücadele ile tüm toplumsal kesimlerin yan yana gelerek, demokratik, laik siyaset ve düzen el ele, omuz omuz vermesi zaruridir.