Anayasa değişiklikleri konusunda ikinci tura geçildi ve sürpriz ihtimali yok! Kimileri, ki bunlar arasında CHP Genel Başkanı Kılıçdaroğlu da var, farklı bir sonuç bekledi ama iki partiden de fire olmadı.

Benim, zaten baştan beri böyle bir umudum olmamıştı. Erdoğan ve izleyenlerinin nereye doğru yol almayı hedefledikleri, buna ulaşmak açısından her aracı kullanmaktan çekinmeyecekleri uzun süredir belli. O nedenle, bir süredir AKP ve Erdoğan’ının söyledikleri ve yapıp ettiklerini konu etmiyorum; bilineni tekrarlamanın bir anlamı yok! Buna karşın, ciddi ciddi akıl yürütmektense, ıslık çalmak daha anlamlı bir tepki olabilir; geçen haftaki yazım, bu konudaydı.

Yazdıklarıma aldıran filan yok, farkındayım ama olsun! Bir ihtimal, CHP milletvekilleri, AKP’li vekillerin söyledikleri ve davranışlarıyla adeta CHP’lilerle ve tüm toplumla dalga geçtiklerini görüp biraz da biz çılgınlık yapalım derler diye bekliyorum!

Gerçi başlangıçta AKP’liler de toplumu ve kurumları ürkütmemek anlamında ciddi ve dikkatliydiler. Ama ne zaman ki açtıkları su yolu önce dere, sonra nehir olup büyüdü artık anayasadan parlamentoya, demokrasiden laikliğe kadar her şeye meydan okuyacaklarını düşünür oldular. Öyle olunca da, ne sözlerinde ne davranışlarında sakınıyorlar. Aralarında epey eğleniyorlar diye de düşünüyorum.

Açık etmedikleri bir kaç konu kaldı tabii; onu da onlar namına konuşanlar yapmakta. Bakın Hayrettin Karaman ne yazıyor: “Ben bir Müslüman olarak ‘İslami demokrasi’den yana olduğum için saltanat sistemi de, laik bir anayasa da beni tatmin etmez. Tatmin olmadıkları halde günün zaruretleri sebebiyle bu gibi anayasalara razı olanları da mazur görmek gerekir.”

Yani, şimdi, kimlerin “yetmez ama evet”çi konumuna geldiği açık değil mi?

Bu durumda, bir ihtimal deyip, getirilecek değişikliklerin ne anlama geleceği konusunda AKP ve MHP milletvekillerini uyarmayı görev bilip mektup yazmanın bir anlamı olabilir mi?

Ya da, bunları ve nereye gittiğimiz bilen medyanın, belki gündemi izleme zorunluluğundan, belki akıl ve izanı koruma çabasından, belki okurlar bunu istediklerinden dolayı hala anayasa değişikliklerinin ne anlama geldiğini yazmalarının kıymeti harbiyesi olur mu?

Mektup yazanlar arasında meslek odaları ve dernekler, eski milletvekilleri ve anayasa hukukçuları olan bu kesimler, gerçekte, AKP ve MHP milletvekillerinin getirilen anayasa değişikliklerinin ne anlama geldiğinin bal gibi bildiklerini biliyorlar kuşkusuz. Yazarlar, yalnız bugün değil, neye niyet edildiğini bildikleri gibi yazmaktalar da... Buna karşın, ülkeye karşı sorumluluklarını yerine getirme ihtiyacıyla nereye gittiğimizi vurgulamayı görev bilmekteler. Ne yazık ki, karşı tarafta benzeri bir sorumluluğu bulmak zor!

Ben bunu yapmıyorum, yapmayacağım; çünkü aslı görevin önümüzdeki referanduma hazırlanmak olduğunu düşünüyorum. Bunları da, eleştiri olsun diye değil, birkaç şey hatırlatmak üzere yazıyorum.

Birincisi, bu Meclis’ten farklı bir sonuç beklenmezdi ama bu toplumdan farklı bir sonuç beklenebilir. O nedenle, asıl yapılması gereken referandumda “hayır” oyu sağlamak için neler yapılabileceği üzerinde yoğunlaşmak! Aslında, bu konuda geç bile kaldığımız söylenebilir ama hiç değilse bundan sonrasını iyi değerlendirmeye ihtiyaç var.

Son zamanlarda, bazı araştırma sonuçlarına göre, toplumun daha büyük bir kesiminin başkanlık sistemine sıcak bakmadığı yazılmakta ki, kanımca, bu sonuca kuşkuyla bakmakta yarar var. İlk olarak, Erdoğan’ın henüz referandum kartını açmadığı unutulamaz ve bu kart açılınca nelerle karışılacağımızı iyi düşünmek durumundayız. Kaldı ki, toplumun muhafazakârlık gibi sosyal yardımlara muhtaç yapısını da dikkate almak- bir örnek, torunlarına bakan büyükanne ve babalara aylık bağlanması konuşulmaya başlandı bile- ve kitlelere ulaşmak için nelerin kullanılacağını da hesaba katmak gerekir..

İkincisi, bu nedenle, anayasa değişikliklerinin ne anlama geldiğini kendimize, benzerlerimize değil bizim dışımızda kalanlara anlatabilmenin yollarını düşünmek önem taşımakta.

Örneğin bazı araştırmalar toplumun önemli bir bölümünün yapılan anayasa değişikliklerinin ne anlama geldiğini bilmekten uzak kaldığını göstermekte: örneğin ANAR araştırmasına göre toplumun üçte ikisi (yüzde 64) hiçbir şey veya çok az şey bilmekte.

Bu durumda, bir yandan demokrasi ve parlamenter düzen konusunda zaten hassas çevrelerin dışına çıkmak, öte yandan anayasa değişikliklerinin siyasal anlamı, rejim değişikliğinin siyasal sonuçları konusunda hem yeterli bilgisi hem yeterli ilgisi olmayan kesimlere ulaşmak gerekiyor.

Üçüncüsü, toplumun büyük çoğunluğuna ulaşabilmek için de onun dilini hassasiyetlerini, önceliklerini anlamak önem taşımakta. Yani, onlara, anayasa değişikliklerinin kuvvetler ayrılığını ortadan kaldırdığı, cumhurbaşkanına verilen yetkilerle demokraside ciddi bir geriye dönüş olduğu, OHAL’de referanduma gitmenin sakatlığı veya toplumun önemli bir bölümünü dikkate almayan anayasa değişikliklerinin toplumsal uzlaşma olmadığı ve gelecek açısından tehlikeler içerdiği gibi konuları anlatmak, daha doğrusu bu dili kullanarak anlatmak bir işe yaramaz.

Yapılacak şey, bu değişikliklerin onların yaşamında ne anlama geleceği, ne gibi sonuçlar doğuracağını bulup anlatmak üzerinde yoğunlaşmak olabilir.. Örneğin, iş, aile, okul, hatta yaşadıkları ihtilaflar gibi yaşamdan örneklerle, tek adamın iradesine mahkûm olmanın ne kadar güvenilmez olduğu anlatılabilirse, işe yarayabilir.

Kullanılacak dil gibi, farklı guruplar ve farklı hassasiyetleri tanımak da önemli. Örneğin AKP iktidarının Suriye politikası, Gülen’le ilişkileri, Ergenekon ve Balyoz davası hatta barış sürecinin bitirilmesi gibi konularda izlediği politikaların bu topluma ciddi bedeller ödettiğine kuşku yok. Bu konuların birçoğundaki savunmalarının “kandırıldık “demenin ötesine geçmediği de biliniyor.

Dolayısıyla, bu konuların her biri toplumun farklı kesimlerine ulaşmak açısından anahtar konumunda. Erdoğan’ın tek adam olacağı durumlarda bu ülkeyi daha ne “kandırılmalar” ve dolaysıyla tehlikelerin bekleyeceği konusu ise, iyi işlenirse işe yarayacak da bir çıkış noktası niteliğinde..

Son olarak, bu meselenin çözüleceği yer bu toplum olduğuna göre, içerik açısından iyi düşünülmüş ve zengin, dili ve anlatımı olumsuz olmaktan çok olumlu bir söyleme dayalı, görselliği yüksek, sloganları sıcak ve samimi ve çok kapsamlı bir kampanyaya ihtiyaç var.

Bu kampanyanın hazırlanması ve yayılması konusunda CHP’nin örgütüyle, deneyimiyle önemli bir yeri olduğuna da kuşku yok. Öte yandan sıkıştığı oy aralığı düşünülürse, CHP’nin, tek başına, bu toplumdan “hayır” alabilmeyi başaramayacağı ortada. O nedenle çok daha büyük bir akla, yaratıcı düşüncelere ve hayır oyunu topluma taşımayı bilecek kitlelere ihtiyaç var. Referanduma hazırlık çerçevesinde ortaya çıkmış küçük-büyük guruplar olduğu da biliniyor.

Beklenen de, CHP’nin, kendisinin dışındaki çevrelerle birleşmesi, onların akıl ve sinerjilerinden yararlanması... Asıl merak ettiğim konu da, bu konuda hazırlıkları var mı ve ne durumda?