Medeniyet ya da uygarlık nedir? Nasıl medeni olunur? Gelişme, ilerleme nedir? Nasıl gelişilir, nasıl ilerlenir?

Bizim ülke tarafından uzun süre yasaklanan Vikipedya’da şöyle yazıyor: Bir uygarlık kentsel gelişme, kültürel seçkin sınıf tarafından empoze edilen sosyal sınıflaşma, iletişimle ilgili sembolik sistemler ve doğal çevreden ayrı olma ve üzerinde hükmetme algısı ile karakterize edilen karmaşık yapıdaki toplumdur.

…ve devam ediyor… Korkmayın, vasat bir liseli ya da vasıfsız bir akademisyen ya da başbakan gibi tezde / ödevde ansiklopediden yazı kopyalayıp köşemi paketlemeyeceğim…

Uygarlıklar, merkezileşme, insanların ve diğer organizmaların evcilleşmesi, çalışma alanlarında özelleşme, kültürel olarak yerleşik kalkınma ve üstünlük ideolojileri, anıtsal mimari, vergilendirme, tarım ve genişlemeye toplumsal bağımlılık gibi sosyal, politik ve ekonomik özelliklerle ilişkilendirilir ve tanımlanır. Tarihsel olarak, uygarlık genellikle daha küçük ve sözde ilkel kültürlerin aksine, daha büyük ve 'daha gelişmiş' bir kültür olarak anlaşılmıştır. Aynı şekilde bazı alimler uygarlığı çok kültürlü olması gerektiği özelliği ile tarif etmişlerdir.

Bence medeniyet zamandan bağımsız bir şey. Medeni olma durumu sadece ilerlemeyle, eşya kullanmayla, teknoloji geliştirmeyle, aya çıkmayla, gezegenler arası yolculuk yapmakla ya da zamanda yolculuk yapmakla açıklanamaz. Medeni olmak bir durum olmalı. Bir şeyin medeni olup olmadığı altındaki Maybach’tan, Mercedes’ten, Porş’tan bağımsız olmalı. Aracının kaç beygir olduğu, yol tutuş sisteminin nasıl çalıştığı, camında ne kalınlıkta zırh olduğuyla ölçülmemeli.

Yeni bir medeniyet ve medeni olma tanımı yapmak istiyorum. Medeni birey ve toplum bence kendisiyle, çevresiyle, doğayla, diğer toplumlarla uyum içinde yaşayan bir toplum olmalı… Bencillikten uzak, bu dünyada sadece bir seda olduğunu bilen, hiçbir canlıya, hiçbir bireyine zarar vermeyen, ideal bir toplum… Rüya gibi değil mi?

Gelin biraz da kabuslanalım o zaman. Halka güvenli ve sağlıklı gıdayı düşük fiyattan temin etmek amacıyla kurulan ve Cumhurbaşkanı tarafından büyük önem verilen Tarım Kredi Marketler’de ilginç bir atama yapıldığı ortaya çıktı. Atamanın ilginci mi olur? Evet bizde olur. Bizde ilginçsiz atama neredeyse olmuyor zaten. Atama dediğin şey zaten adında saklı.

Haber bu ya market projesine hileli gıdadan 15 kez ceza alan Yavuz Bey Bulut atanmış… Bir değil, iki değil, üç değil, dört ya da beş değil, altı, yedi, sekiz desen hiç değil, dokuz, on, şaka mı yapıyorsunuz? On bir, on iki yok çık çık, on üç, dava bitmedi, on dört? Bizim sevdamız millet! On beş, ya biz size hizmetkar olmaya geldik…

Belki de atama yapılırken şöyle düşünüldü. “Bu adam hileli gıdadan 15 kez ceza yemiş, yani bu işlerde hirdeyi hurdayı çok iyi biliyordur. Bu sayede vatandaşa sağlıklı gıdayı düşük fiyata getirmemenin yolunu en iyi o biliyordur. Bunu başa getirirsek, bütün alavere dalavereyi çözer. Bu işin hakkını verir.”

İşte medeniyet bu değildir. Bu seçim istersen galaksiler arası astral seyahat yap, yine olmaz. Şöyle de olabilirdi hani, bir çok zengin ve büyük bir şirket düşünün. Şirketin tüm değerli şeyleri, tüm hazineleri, tüm altınları, tüm mal varlığı, tüm korunması gereken biricikleri, daha önce defalarca gasptan, ondan bundan, içeri girmiş çıkmış, güven olmaz, tekinsiz, değer kıymet bilmez, façalı, terso, belalı, sabıka kaydı Meydan Larus ansiklopedisi gibi olmuş bir kişinin elinde olsa, olur muydu? Ya tabii ki o şirket babamızın malı değilse bize ne?