Defalarca yazdım, yazıldı. Tekrar etmeye gerek yok. Medya, otoriter / faşizan rejimlerin vazgeçilmez aygıtıdır. Hegemonyanın yerleşmesi için en önemli araçtır. Bunun 21. yüzyıldaki en önemli örneği de herhalde Türkiye’dir.

Bu hafta uzun uzadıya tahlile girişmeyeceğim. Son birkaç günden, medya mahallesinde “görebildiğim” kadarıyla notlar aktaracağım. O notlar da Erdoğan iktidarı döneminde hangi noktaya vardığımızı.. Medya mahallesinin kendisini bile nasıl aştığını anlatacak.

» Perşembe günü İstanbul trafiğinde adım adım yol alıyorum. Arabanın radyosunda NTV Radyo açık. 19.00 haberlerini dinliyorum. O gün, Avrupa Parlamentosu Türkiye hakkında bir karar metni oylanmış.. “OHAL’in amacını ve kapsamını aştığı.. İnsan hakları ve basın özgürlüğü konusundaki gelişmelerin kaygı verici olduğu” yolunda tespitlerle Türkiye’yi / iktidarı açık ve sert bir dille kınamış. NTV Radyo da o günün akşamında, Brüksel’e bağlanıyor. Başlık Avrupa Adalet Divanı’nın son kararı. Elbette kulak kabartıyorsunuz. Muhabir anlatmaya başlıyor: “Ünlü ayakkabı firması Louboutin, bir başka firma, kendisinin ünlü kırmızı tabanlarını kullandığı için Adalet Divanı’na başvurmuş. Ancak mahkeme, kırmızı rengin Louboutin’e ait olmadığını, dolayısıyla kırmızı tabanının tescil ettiremeyeceğini belirterek talebi reddetmiş.” Avrupa Parlamentosu’nun kararı mı? En azından benim dinlediğim bültende yoktu. Herhalde haber değeri de yoktu!

» Zaten haber dediğiniz nedir ki? İktidarın hoşuna gidecek, dolayısıyla patronunuzu da memnun edecek “propaganda” metinleri / kasetleri.. BirGün, Cumhuriyet, Evrensel gazeteleri ile birkaç küçük “niş” televizyon kanalını çıkartın.. Kalanı Genelkurmay Basın ve Halkla İlişkiler Birimi gibi! Makul olmaya en yakın bültenler bile o birimin faaliyet raporunu andırıyor. Sunucuları da muhabirleri de EN-GENERAL! Anlatmalara doyamıyorlar: “Filan dağ alındı, zirvesine Türk bayrağı dikildi.. Falan tepe düşürüldü, Türk bayrağı dikildi..” O dağların Suriye topraklarında olduğu -elbette- hiç konuşulmuyor. Rus uçağının (eski Nusra) Heyet-i Tahrir Şam tarafından düşürülmesi üzerine yaşananları.. Rusya’nın (nedense!!) faturayı Türkiye’ye keserek, Suriye’nin kuzeyinde hava sahasını Türk savaş uçaklarına kapattığı da konuşulmuyor.. Bunun ne anlama geldiği merak edilmiyor.

» Ama, Bakan’ın sözlerini kestiği için gündeme paraşütle inen yerli ve milli robotumuzun akıbeti konusunda bir merak bir merak! Formatlandı mı? Artık konuşmayacak mı! Derken.. Bu gözler bunu da gördü!!! Kanal D Ana Haber’de bir “röportaj”. Kanal D muhabiri robotla konuşuyor. Robota “neden öyle yaptığını” soruyor. Robot da hata yaptığını İTİRAF edip ÖZÜR diliyor. Robota mı üzüleyim.. Uzun bir süre emek verdiğim Kanal D Haber’in vara vara vardığı noktaya mı.. Bilemiyorum. Latif Demirci

» Derdi haber olmayan haberciler, elbette umursamadı. Ama, haber “onlar için bile” önemli: Düşünce / ifade özgürlüğü konusundaki kriterleri bir türü yerine getiremeyen / getirmeyen AKP, Avrupa Birliği’ne yeni bir yol haritası sunmuş. “Terörle Mücadele Kanunu’na ‘Habercilik sınırlarını aşmayan ve eleştiri amacıyla dile getirilen düşüncelerin suç oluşturmayacağı’ hükmünü ekleyebiliriz” demiş. AB Komisyonu üyeleri, gözlerine inanamayarak birkaç kez okudu mu yoksa güldü mü, kimbilir. Yıl olmuş 2018. AKP, son birkaç yüzyıldır Avrupa’nın -savaş hallerinde bile- uyguladığı bir kriteri lutfediyor. Medya mahallesi, bu süper / muazzam / dünyayı kıskandıracak adımı görmüyor. Öyle ya, mahallenin gözünü savaş bürümüş. Zannedersiniz, hepsi cephede. Savaşıyor!

» Televizyonlar azman uzmanlardan geçilmiyor. Genelkurmay Karargahı brifing salonundayız. Obüslerin çapını, roketlerin menzilini ezberliyoruz. Gazeteler deseniz.. Hepsinde birinci sayfalar savaşa ayrılmış. Biri “Afrin’e 15 km. kaldı” diyor. Bir başkası, eşi PYD’nin roketiyle hayatını kaybetmiş bir kadının “7 çocuğum var vatana feda olsun” sözlerini manşetten veriyor. En ateşlisi de, Kılıçdaroğlu’nu “Afrin’e girmeyelim” dediği için terörist ilan ediyor. Gerçekler, baskılar, hapisteki gazeteciler, meslek odalarına yönelik vahim hazırlık savaş haberlerinin gölgesinde yok olup gidiyor.