“Medya yazmıyor” derken iki kez düşünülmeli. Hangi medya yazmıyor? İktidarın propaganda bültenleri mi, yoksa halka gerçekleri anlatmayı görev edinen gazeteler ya da televizyon kanalları mı?

Medya yazmıyormuş!

MEDYA SERVİSİ

Berat Albayrak’ın istifasının ardından bir kısım medyanın olaya gözlerini kapaması Türkiye’de yine bir ‘gazetecilik’ tartışması başlattı. Başta gazeteciler olmak üzere birçok kişi, Albayrak’ın istifa mektubunu haberleştirmeyen yayın organlarına haklı olarak sert eleştiriler yöneltti. Peki medya gerçekleri ne zamandan beri gizliyor ve “medya” derken bugün ne anlaşılıyor? Burayı biraz düşünmekte fayda var.

Son söylenecek sözü başta söyleyelim: Eleştirilen medya organlarının hiçbiri, aslında medya organı değil birer propaganda bülteni. Başta Erdoğan’ınkiler olmak üzere iktidar sözcülerinin hamasi açıklamalarını yaygınlaştırmaktan başka fonksiyonları yok. Bir ‘medya organı’ olmak için gereken niteliklerin pek çocuğunu karşılamaktan uzaklar. Dolayısıyla artık medya olmaktan çıkan kurumlara, “medya” deyip paye vermenin de ne kadar hakkaniyetli olduğunu tartışmak gerekiyor.

Bununla birlikte bu yayın organları geçmişte de düzgün habercilik yapmadı. Bugün olduğu gibi dün de hiçbiri halkın haber alma hakkını ve kamu yararını yayıncılık politikasının merkezine koymadı. Bu gazeteler ile TV kanalları şimdi olduğu gibi eskiden de patronlarının oyuncakları ve bazı ticari işlerin kolaylaştırıcılarıydı. İşini doğru yapma gayretindeki gazetecileri tenzih ediyoruz ancak mesleği doğru yapma konusundaki çabalar, medya organlarının sahiplik ilişkisi nedeniyle büyük fotoğrafı değiştirmeye yetmedi. O nedenle kimse “Evvel zamanda her şey çok güzeldi” diye toplumu kandırmaya, ana akımın utançlarla dolu tarihini temize çekmeye kalkmasın. Tüm enkazı son birkaç seneye yıkmak halkı bir kez daha aldatmaya yeltenmektir.

Gezi Direnişi’ni hatırlayalım. Çok değil, 7 sene öncesini yani... Hangi ana akım TV kanalı, milyonlarca yurttaşın sokaklara inip iktidarı protesto ettiği bu isyanı ekrana getirdi? Hangisi canlı yayın minibüslerini alanlara taşıdı? Halka hangisi mikrofon uzattı; kim insanlara ne istediklerini sordu? Polis şiddetini hangisi görünür kıldı? Gençlerin gerçekten nasıl öldürüldüklerini hangisi tüm çıplaklığıyla aktardı? Bu kanallardan en çok izleneni, halkın sloganlarının yerine penguen seslerini taşımadı mı ekranına?

Gezi’de yaşananlar sadece bir örnek. Ama verilecek binlerce örnekten en çarpıcısı ve Türkiye’deki ana akım medyanın kısa yoldan özeti…

Ana akım, gerçekliğin ayarını her zaman iktidar ve sermaye lehine bozdu.

Hep tepedekilerin çıkarını gözetti. Halkı duygularının okşanması ama daha çok aldatılması gereken bir müşteri kitlesi olarak gördü.

Sermaye çevrelerinin çıkarları için kamuoyunu yanlış bilgilendirdi, toplumu her konuda manipüle etti.

Emekçilere sırt çevirdi, çalışanın hakkını yiyenlere ses çıkarmadı.

Demokrasi ve özgürlük uğruna sokağa çıkan insanlara vurulan copları haklı gösterdi.

Çocuk istismarının, kadına yönelik şiddetin yıllarca üzerine gitmedi.

Doğasına sahip çıkan köylüleri “hain” yaptı. Termik santrallara, doğayı katleden HES’lere JES’lere methiyeler dizdi.

Üniversite öğrencilerinin özgür akademi talebini marjinalleştirdi. Akademideki çürümeyi sakladı, sumen altı etti.

Savaş ve barış meselesine hep sermayenin günlük çıkarı doğrultusunda yaklaştı.

Devlet aklını kutsadı, resmi ideolojiye itiraz edene ağzından salyalar saçarak saldırdı. En son da iktidarın cenderesine girince korkudan kaşını bile kaldıramadı.

Evet, son birkaç yılda yaşananlar bu kepazeliğin zirvesi oldu. Ama unutmayalım ki her zirve, bir yolun en tepe noktasıdır. İşte o yol, Türkiye’de ana akım medyanın kirli tarihinden başka bir şey değildir. Ana akım medya 'zirveye' giden yolu kendi elleriyle inşa etti.

12 Eylül faşizminden tek adam diktatörlüğüne kadar geçen yaklaşık 40 yıllık sürede demokrasinin ve özgürlüklerin gelişmesi için toplumu doğru bilgilendirmek yerine, paraya tapmanın ve gazeteciliği ticari fayda için kullanmanın varacağı yer burasıdır.

Son olarak medyayı ana akımdan ibaret görenlere bir çift laf söylemek gerek. Artık Türkiye’de eski medya düzeni geçerli değil. “Medya yazmıyor” derken iki kez düşünülmeli. Hangi medya yazmıyor? İktidarın propaganda bültenleri mi, yoksa halka gerçekleri anlatmayı görev edinen gazeteler ya da televizyon kanalları mı?

Devir değişti; toplum neyin ne olduğunun şimdi daha çok farkında. Pespaye medya düzeninin sonuna geldik. Varsın birileri gerçeği halktan saklasınlar, yurttaşlar artık onlara mahkum değil. Bu ülkenin gerçeği yazan, teknolojinin verdiği imkânlarla halka doğru bilgiyi anında ulaştıran bağımsız medya organları da var.Biz varız ve yazıyoruz. Gerçek medya, gerçeği yazıyor. Halkın haber alma hakkına her ne pahasına olursa olsun sahip çıkarak yazmaya devam edeceğiz.