Gazeteciler dili kullanarak iş yapıyorlar. Ama dil herkesin istediği gibi faydalanacağı masum bir araç değil. Cinsiyet temelli sömürü ve ayrımcılıkların olduğu bir toplumda, dil bu eşitsizlik ve ayrımcılıkların yeniden üretilmesine katkıda bulunuyor

Medyada dilin cinsiyeti: Çıplak beden değil çıplak gerçeklik

NECLA AKGÖKÇE

Medya patriarkal kültür ve ideolojinin aktarılıp, yaygınlaştırıldığı temel kurumlardan biri, hatta son dönemlerde bu konuda heteroseksüel çekirdek aileyi bile geçtiği söylenebilir. İletişim teknolojisinin, araçlarının alıp başını gittiği ama yöneticilerin ve etkili elemanların hala erkek, emekçilerin ise kadın olduğu sektörde, cinsiyetçiliğe karşı kadın gazeteciler tarafından yürütülen kampanyalara, yazılan yüzlerce yazı ve uyarıya rağmen, cinsiyetçi dil aktarımların yanı sıra, kadına yönelik şiddet, cinsel sataşmalar, cinsel taciz gibi suçları körükleyen tutum ve davranışlar hala varlığını sürdürüyor. Haber için fotoğraf çeken kadın gazetecinin sıyrılan pantolonunu arkandan görüntüleyip servis edenler hala hatıralarda. Cinsiyetçilik meslek etiği filan tanımıyor…

Görsel kullanımı başlı başına bir sorun. Haberin iyi okunmasını sağlamak amacıyla seçilen görseller, çoğu zaman kadın bedenini nesneleştirirken, bir yandan da toplumda var olan cinsiyetçi rol dağılımını yeniden üretip, yaygınlaştırılmasını sağlayabiliyor. Salgın sürecinde, evdeki temizliğin nasıl yapılması, hijyene ne kadar önem verilmesi gerektiği şeklindeki bir magazin haberinde kullanılan görsel, kafasına bandana takmış, genç, güzel, modern bir kadın olabiliyor. Aynı şekilde evde dijital eğitim sırasında bilgisayarda çocuğun yanında bulunan anne görselleri mesela…

Atılan başlıklar hala özensiz ve cinsiyetçi. Geçtiğimiz günlerde tekrar gündeme gelen erken yaşta evlendirilen kız çocuklarıyla ilgili bir haberde kullanılan başlığın yine ‘çocuk gelinler’ olması tesadüfi değil. Bin kere söylendi çocuktan gelin olmaz, diye. Ya da ev işleri yapan kadın fotoğrafları toplumda yaygın cinsiyetçi işbölümünün yeniden üretimine katkı sağlıyor diye. Anlatmakla anlayacak gibi değiller.

ERKEKLİK DAYANIŞMASI

Kadın cinayeti sanıklarının, tecavüzcülerin, tacizcilerin yasalarla serbest bırakıldığı şu günlerde, medya aracılığı ile kadınlara karşı sözlü cinsel taciz ve şiddet de devam ediyor.

Sosyal medya takipçisiyseniz olayı biliyorsunuzdur. Ayrıca geçtiğimiz günlerde BirGün’de de haber konusu yapıldı.

Hürriyet’in magazin eki (güzellik, sağlık, modaya ilişkin haberler yer aldığı için kadın eki işlevini de görür) Kelebek’te köşesi bulunan Mehmet Üstündağ, Cem Yılmaz ve şu andaki sevgilisiyle ilişkisi hakkında bir yazı kaleme aldı. Yazıda aldatılan eski sevgilinin geçmişteki gönül ilişkilerine değiniliyor, oldukça seksi gençlik fotolarından biri de yazıyı desteklemek için kullanıyordu (tam bir nesneleştirilmiş kadın bedeni örneği). Yazının başlığı ise “ Geçmişinden kurtulamazsın”dı. Görselle yazıyı birleştiren okur, (erk okur) kadının şimdi başına gelenleri hak ettiği şeklinde bir yoruma kolaylıkla varabilir. Hele hele kadınlara ağır başlı, hanım hanımcık terbiyeli olmanın yakıştırılıp, çapkınlığın erkeklere özgü olağan bir tutum olarak algılandığı bir toplumda yaşıyorsanız… Tam bir erkeklik dayanışması örneği. Bu haberi eleştiren bir gazeteci kadına ise ertesi gün kendi ‘kirli’ geçmişi hatırlatılarak, saldırıda bulunuyordu.

Gazeteci erkek egemen bakış açısıyla kadına geçmişte yaşadıkları için bedel ödetirken, ‘suçu, günahı’ birlikte işlediği erkeklere kandırılmış, mağdur adamlar muamelesi yapıyordu. Ne de olsa toplumda yaygın erkeklik algısına göre bu işler erkeğin ‘elinin kiri’ydi.

Erkeğin kadına yönelik cinsiyetçi dilin medyadan temizlenmesi için 2018 Mart’ında deklarasyon hazırlayan bir gazetede çalışması ise bir nazire gibi…

Ne diyordu deklarasyon; ‘adam akıllı’ gibi sözcükleri kullanmayacağız, kadın cinayetlerini verirken erkeği haklı çıkaran ‘cinnet geçirdi, öldürdü’ gibi başlıklar atmayacağız… ‘Her karşımıza çıkanı, ahlaksız, namussuz bulmayacağız, ilişkinin yasağına, gayri meşru olanına inanmadığımız için böyle yönlendirmelerde de bulunmayacağız’ Çalıştığı gazetenin hazırladığı deklarasyonda, erkek gazetecinin suçu bir nevi tarif ediliyordu. Ne güzel değil mi? Gazeteci kadınların gayreti ile oluşturulan bu ilkeler uygulanıyor mu peki? Hayır! Çünkü erkekler kadınların akılları ile hareket etmezler. Ayrıca metinlere bakıp da avantajlarından, egemenliklerini sürdürmesine yardım eden mekanizmalardan da öyle kolay vazgeçmezler. Sözler unutulur ama erkeklik bakidir…

Yazar da bunu biliyor, aksi halde ertesi gün başka bir kadına aynı minvalde, saldırıda bulunmazdı. Bu adamlar arkalarında kendilerini destekleyen dev gibi bir erkek iktidarı olduğunu biliyorlar. Güçlerini de buradan alıyorlar zaten. Bilmedikleri ya da tahmin yürütemedikleri şey ise Türkiye’de kadın kurtuluş hareketinin kat ettiği yoldur. Kadınlar onların tanımladıkları ya da durduklarını sandıkları yerde değiller artık. Nitekim tacize maruz bırakılan kadın, noter aracılığı ile tekzip yollayıp olayı mahkemeye taşıyacağını söylüyor. Yaptığı açıklamada erkek egemen dil ve görüş değişmedikçe kadınların basın yoluyla kamuoyunda önünde psikolojik şiddet yaşamaya devam edeceğini ifade ederek kendisini destekleyenlere teşekkür ediyor.

Başka bir şey daha söylüyor: Bunlarla mücadele etmek lazım, çünkü ses çıkarılmadığında icraatlarını (erkekliklerini) sürdürmeye devam ediyorlar. Evet, kadınlık bilinci eylemden çıkar.

CİNSİYETÇİLİĞE DUR DEMENİN YOLU

Gazeteciler dille ilgili bir iş yapıyorlar. Dili kullanarak yazıyorlar, görsel medyada konuşarak haber iletiyorlar, yorum yapıyorlar. Ama dil herkesin istediği gibi faydalanacağı masum bir araç değil. Cinsiyet temelli sömürü ve ayrımcılıkların olduğu bir toplumda, dil bu eşitsizlik ve ayrımcılıkların yeniden üretilmesine katkıda bulunuyor.

Geçtiğimiz 8 Mart’ta TGS üyesi kadınlar hazırladıkları bir videoda “Medyada cinsiyetçi dile hayır” dediler. Medya’da cinsiyetçiliğe “dur” demenin yolunun dillin değişimi ile başladığını belirten kadın gazeteciler, kadın bedeninin nesneleştirilmesine de karşı çıkarak çıplak beden değil, çıplak gerçeklik dediler. Ne kadar da doğru ve yerinde bir laf etmişler değil mi?