“Ana akım” medya var mı yok mu, deve mi kuş mu tartışmasını hızlıca kapattık. Çünkü hepimizin bir köşesinden bulaştığı bu “ana akım” bir tür günah gibidir. Dün vardı, yarın da olacaktır; o nedenle o günlerin kefaretini ödemek, hatırda tutmak, kayda geçirmek ya da “devamından Allah korusun” demek iyidir.

Ama “ah ne günlerdi o günler” diye iç geçirmek bize hiç yakışmamaktadır.

***

Herkesin bilip de söylemediği gerçek şudur ki, “ana akım” diye bir medya türü yoktur. Gerçek adı “egemen medya”dır. Bu egemen medyanın özelliklerini sayarken “çok satan” diyebilirsiniz, “reklam pastasını yutan” diyebilirsiniz, şimdi azaldı ama bir zamanlar rekabet nedeniyle kuponla her türden şey, televizyon bile, dağıtırdı, “promosyoncu medya” diyebilirsiniz.

***

Sistemle uyum içinde, hükümetlerle, partilerle alışverişte, iktidarlarla paralel sermaye medyasıdır; plancı değil pilavcıdır, militarizm ruhuna işlemiştir, darbeye kadar “demokrat”, sonra darbe sevicidir. Sendika düşmanıdır; medyada zinhar yaşatmaz sendikayı, onun için grev iş günü kaybıdır, ekonomiye zarardır.
Daha başka özellikleri de var, ama nefes alalım, saymakla bitmez çünkü.

***

Ekonomide değil, yönetimde devletçidir, yolsuzlukların eleştirilmesine iyi gözle bakmaz. Öyle zamanlar gelir ki bir itirafçının sözlerini fırsat bilip kendi içinden anlı şanlı meslektaşlarını, mesleğe emek vermiş gazetecileri bir çırpıda harcayıverir. Savaş muhabirliğini tanklar üzerinde gerçekleştirirken “embedded derler, desinler” diyecek kadar “meslek aşkıyla” yanan mensuplarını bile azıcık muhalefet etseler kapı önüne koyuverir.

***

Hayır, daha bitmedi; kimi zaman “devlet politikalarında” ön aldığı bile olur, örnek diye söyleyelim, Kıbrıs meselesini keşfeden, geliştiren zamanın iktidarına öğreten, o günlerin egemen medyasının amiral gemisidir. Kardak kayalarına askerden önce helikopter indirecek kadar militandır.

***

Bağımsız medya dar bir alana sıkıştığı, baskı altında olduğu için egemen medyada çalışan meslektaşlarımız önce gazeteciliğin nasıl olmaması gerektiğini pratikte öğrenirler. Çok sayıda meslektaşımız egemen medyada şöhret ve kuşkusuz para sahibi olmakla gazeteci olmak arasındaki çelişkiyi gözleriyle görebilmişledir.

***

Türkiye’de basın, Takvim-i Vekayi’den bu yana devlet denetimindedir. Bu arada bir klişenin de yolunu keselim, “onlar yalnızca gazete sahibiydiler, şimdikiler sanayici falan filan” diyerek bir dönemi aklamak doğru değildir; devletle ilişkiler açısından hiç ama hiç farkları yoktur, olmamıştır. TAN baskını, 6-7 Eylül talanı “yalnız gazetecilik yapanların” tahrikleriyle gerçekleşmedi mi?

***

Yönetici takımı uçaklara meraklıdır, telefon çaldığı zaman heyecanla açarlar, belki Başbakan ya da üst düzey bir politik şahsiyet aramıştır. “Telefon çaldı, açtım. Başbakandı” diye yazmayı çok severler.

Kimi özelliklerini saydığımız bu medya türüne ana akım demek gerçeği saptırmak değil mi? Anaakım lafında hak edilmemiş bir olumlama yok mu? Yukarıda anlatılanlar ya da iddialar doğruysa, bu iddialara karşı sağlam yanıtlarınız yoksa ana akım övgüleri boşlukta kalmaz mı?

***

Sistem değişmedikçe egemen medya olacaktır; birileri de Mumcu’ları, Göktepe’leri unutup, “işte bu ana akımdır, yahşidir, adam dediğin buradan çıkar” diyecektir. Biz ise gerçeği söylemeyi sürdüreceğiz: Yurttaş Gazeteciliği desteğinde Alternatif Medya, halkın haber alma hakkını savunan bunun için çabalayan bağımsız, gerçek medyadır. Şimdilik azdır, azınlıktadır, tehdit altındadır, yine de söyler söyleyeceğini.

Marko Paşa zamanından beri böyledir.