Google Play Store
App Store

Türkiye Sineması’nın 100. yılı nedeniyle Hüseyin Alemdar’la Heyamola Yayınları’ndan çıkan “Kalpzaman Yeşilçam” kitabı ve yazmakta olduğu “100 Film 100 Kararma” üzerine konuştuk

‘Meğer ne bitmez  şiirmiş Yeşilçam!’

KADİR İNCESU

Türkiye Sineması’nın 100. yılı nedeniyle Hüseyin Alemdar’la Heyamola Yayınları’ndan çıkan “Kalpzaman Yeşilçam” kitabı ve yazmakta olduğu “100 Film 100 Kararma” üzerine konuştuk.

Alemdar önce şair, yıllardır da film sektörünün içinde. Hem okullu, hem alaylı; aileden sinemacı… Öteden beri Alemdar’ın Yeşilçam’a şair duyarlığı ile bir bakışı var; içinde sinemaya dair çok şey birikmiş.

*Sinemadan önce şairliğinizden konuşalım. Şiir tutkusu nasıl başladı?
Şiir ve sinema bende aynı anda başladı. 1970’lerin ortalarında tahta bavulla Yeşilçam’a yapımcı olarak adımını atan babamın şifreli çantasında gördüğüm ilk senaryonun mizansenleri bana şiir gibi geldi. Bir de o çantadan yürüttüğüm bir kalem; ilk imgem ilk metaforum. Mürekkep akıntısına göre kalemin içinde soyunup giyinen bir kadın, biraz Arzu Okay biraz Feri Cansel. Araklı Lisesi yıllarım, ilk aşkım için “Esmerim” adıyla dörtlükler yazıyorum. Şair yanım Karacaoğlan, melodramlara kayan yanım Ülkü Erakalın. Galatasaray ya da Kabataş Erkek Lisesi’nde okumayı hayal ediyorum. Ancak çok erken yaşta evlenen babamın gözü hâlâ dışarılarda. O zamanın Yeşilçam kadınları gerçekten çok güzel, babamı kıskanmıyorum. Babam elimden tutup beni Yeşilçam’a götürsün istiyorum. O gelecek kaygısından olacak, benim üniversite okumamı istiyor. Hatta şiir ve sinema için de olsa okul şart diyor, ama bu bölümleri okursam aç kalacağıma vurgu yapıyor. Zar zor bir yıl fotoğraf, bir buçuk yıl sinema okuyabiliyorum. Gebze’deki Uyanış adlı yerel bir gazetede Hüseyin Yoldaş adıyla ilk şiirlerim yayımlanıyor; aileme tepki olarak “Yoldaş” soyadını kullanıyorum; 12 Eylül hem Hüseyin’in hem de Yoldaş’ın üzerine düşüyor. Nâzım Hikmet, Enver Gökçe, Hasan Hüseyin ve A. Kadir’in etkisinde olduğum yıllar. Derken, şiirlerime ve hayatıma itirazı olan babam da tutuyor elimden ve dosdoğru Yeşilçam. O zamanki adı Ahududu Sokak, şimdilerde Sadri Alışık sokakta klaket bıçağıyla oyulmuş gibi iki yara konduruluyor yakama; biri şiir biri sinema.

*Yeşilçam’ı anlattığınız kitaba ‘Kalpzaman Yeşilçam’ adını neden verdiniz? Yeşilçam nedir, ne değildir?
İstanbul Kültür Ajansı 2000’in ıskalanmış projelerinden olan ‘Semtler’in bir parçası aslında ‘Kalpzaman Yeşilçam’. Kalbi içinde olmayanlar bu kitabı “kalpazan” okudular. Aslında Beyoğlu’nu yazmam gerekiyordu; dedim ki ben yazacaksam Yeşilçam’ı yazmak isterim, Yeşilçam’ı semt haline getireyim de görün! Bir taraftan da Murathan Mungan, küçük İskender ya da Selim İleri de pekâlâ Yeşilçam’ı yazar diye düşündüm. Yeşilçam’ın bir tutku, bir okul olmanın yanında, bir düş ve hayal perdesi olduğunu anladım. Birilerine göre bitti denen Yeşilçam, küllerinden doğar her on yılda bir. Sırf buna inandığımdan ‘Kalpzaman Yeşilçam’ dedim; meğer ne bitmez şiirmiş Yeşilçam! Asıl siz ‘100 Film 100 Kararma’ Yeşilçam mahşerimi bekleyin.

*‘Yeşilçam’ sözcüğü bile binlerce sayfalık yazıya bedeldir; güldürür, ağlatır... Sizdeki karşılığı nedir ‘Yeşilçam’ın?
Benim bilinçaltım, varlık nedenim, tutkum, saplantım, resim ve sözdizimim, hiç bitmeyen aşkım, kadın imgem, şiirim. Kaçmak istesem de artık kaçamayacağım büyülü dünya, güruh...

*Sinema size nasıl bir dünya sundu?
Büyülü olduğu kadar, gün gün kana kan ne kadar kaçmak istesem de beni içine çeken labirent bir dünya. Orhon Murat Arıburnu ve Metin Erksan başta olmak üzere onca Yeşilçam yönetmeninden abilik beklerken, gidip Andrei Tarkovski’ye sığındığım yerde bile omuzumdan tutup yedi sokak yetmiş adım beni içine çeken “100 Film 100 Kararma” cennet-cehennem yeri bu Yeşilçam; istesem de istemesem de artık benim!

 

 

 


*Şiir ve sinema arasında nasıl bir bağ kurdunuz?
İkisi arasında konu, kurgu, ses, renk, imge kurma/metafor yaratma bakımından benzerlikler akrabalıklar var gibi. İlk birkaç yılımı saymazsam ben ilhamla değil kurgusal düşünüp kurgu ve montajla yazan biriyim; son yirmi yıldır da imge ve metafor her şeyim. Nasıl ki filmleri son aşamada kurtaran kurgu ve montaj, bence şiiri kurtaran da duyguların montajı ve teknik; dahası imge ve metafor. Böyle olunca da şiir ve sinemanın akrabalığı aşikâr.

*Söze ‘Kalpzaman Yeşilçam’ diyerek başladık, ‘100 Film 100 Kararma’ ne zaman bitecek?
Dağınık, gelişigüzel ve geniş zamanlı başladığım bu kitap yüz film çözümlemesi ve yüz şiiri içerecek. Daha önce yazdığım “Sine” şiirlerimden ve sinema yazılarımdan da çok farklı olacak. Metinlerin dörtte üçü deneysellik taşıyor. Başlarda sırf kendi şiirsel sinema tarihim için düşündüğüm bu kitap, şimdilerde nasıl da kendini Türk Sineması’nın yüzüncü yılına armağan etmek istiyor. Yeşilçam ve Yeşilçam filmleriyle ölüp ölüp dirilmelerimi şimdilerde oyunculuğa hazırlanan küçük kızıma anlatmaya çalışıyorum. “100 filmin tamam mı baba, Adı Vasfiye’yi es geçersen ben de Atıf Abim de sana gücenir, bilmiş ol!” Ah! “100 Film 100 Kararma”yı kalbimden önce kızıma ve kadınlarıma okutmak istiyorum.

*Rüyalarınıza giren bir ‘sahne’ oldu mu?
Çok. Selvi Boylum Al Yazmalım’daki İlyas’la Asya’nın kamyonla birbirlerini kaçırmaları, utana sıkıla sevişmeleri. Kızlarımın annesi Güllü ile evlenme sebebim, en güzel şiir-sinema çağımda ölme refleksim!

*Hüseyin Alemdar bir replik olsaydı...
Metin Erksan anısına hâlâ öldüremediğim iki sinema ve şiir kadınıma; Arzu Okay ve Türkân Şoray’a: “Beni o kadar çok öldürdünüz ki, şimdi öl(dür)me sırası bende!”

***

HÜSEYİN ALEMDAR'IN ŞİİRSEL SİNEMA TARİHİNİN 7'LERİ

Yönetmenleri: Metin Erksan, Yılmaz Güney, Ö. Lütfi Akad, Atıf Yılmaz, Şerif Gören, Ömer Kavur, Ahmet Uluçay, Zeki Demirkubuz
Oyuncuları: Cahide Sonku, Yılmaz Güney, Sema Özcan, Tuncel Kurtiz, Tarık Akan, Türkân Şoray, Hülya Koçyiğit, Kadir İnanır
Senaristler: Ali Kaptanoğlu (nam-ı diğer Attilâ İlhan), Vedat Türkali, Safa Önal, Bülent Oran, Ayşe Şasa, Cemal Şan, Ümit Ünal
Filmler: Umut, Sevmek Zamanı, Yalnızlar Rıhtımı, Arkadaş, Selvi Boylum Al Yazmalım, Muhsin Bey, Karpuz Kabuğundan Gemiler Yapmak, Masumiyet
Yapımcılar: Murat Köseoğlu, Hürrem Erman, Kadri Yurdatap (öldüğü gün unutulması ne acı!), Memduh Ün (yönetmenler hanesinde hakkını yediysem bağışlasın, üç filmiyle bendeki yeri çok özel), Şeref Gür, Selim Soydan, Mehmet Alemdar (kalbimin makarasını onun kalbi döndürür hâlâ; babam benim, üçüncü sınıf filmler de düşlesen son bir defa daha ağla!) İçimdeki “recisör” çocuk, kendine bile kırgın, nicedir kimseyle konuşmaz.
İSİMSİZ KAHRAMANLAR FİGÜRANLAR: İbrahim Kurt’u, Alev Altın’ı, Yadigâr Ejder’i, Yılmaz Kurt’u, Kudret Karadağ’ı, Ferda Ferdağ’ı,  Feri Cansel’i, Mine Mutlu’yu, Melek Ayberk’i, Kadir Kök’ü, İhsan Gedik’i, Mustafa Alpay Ziyal’ı,  Enver Dönmez’i, Ramazan Özdemir’i unutmak, sinemaya değilse de Yeşilçam’a ihanet olur.

***

'HEY MAKİNİST!' SESLERİNİ ÖZLEDİM

*Uzun yıllardır Yeşilçam’dasınız, neleri özlüyorsunuz?

Yergöstericilerin nefesini, alaska-frigo seslerini, afiş ve lobilerin albenisini, galaları, galaları alt üst eden Mustafa Alpay Ziyal’ı, mısır ve cips kutularını, kopan filmlerin ve seyircilerin “hey makinist!” seslerini, Elhamra, Lale ve Alkazar sinemalarını, kalbimin gizli jönleri Onat Kutlar, Tugay Toksöz, Yıldırım Önal, Ajlan Aktuğ ve Nihat Ziyalan’ı. Ne belli, onlar da beni özlemişlerdir belki!

***

SİNEMA DA ŞİİR DE ENFES İKİ YALAN!

*Bir şairin sinemaya bakışı farklı mıdır?

İlhan Berk’le Beyoğlu’nun pasajlarını sayarken, sinema mekânlarını kurcalamayı da ihmal etmemiştik. O zamanki adı 7. Sanat olan, daha çok yönetmenlerin oturduğu mekâna oturmuştuk ki, Berk ustanın gözü  14 Numara filminin afişine takılmıştı. Sinemanın da şiir gibi bakma sanatı olduğunu Berk ustadan öğrendim; sinemanın eninde sonunda şairlerin eline geçmesi gerektiğini söylediydi. Şiir ve sinema; derinine duy, kalbî bak her ikisi de enfes iki yalan!