Mehmet Nâzım'ı yakın dostu Utku Varlık anlattı: "Babası ona şiirde engeldi"

Büyük şair Nazım Hikmet'in oğlu, ressam Mehmet Nâzım dün Fransa'da yaşamını yitirdi. Yaşamını yitirmesinin ardından ressam dostu Utku Varlık da ölüm haberini kamuoyuyla paylaştı. Mehmet Nâzım'ı yakından tanıyan Varlık, Mehmet Nâzım ile olan dostluğunu, babasıyla kurduğu ilişkiyi anlattı. Cumhuriyet'ten Ceren Çıplak Drillat'ın sorularını yanıtlayan Varlık, Mehmet Nâzım için, "Çok espiriliydi. Ben ona Nâzım’ın meşhur şiirinden seslenirdim; “Bana mutluluğun resmini yapabilir misin Abidin?” - örneğin Abidin yerine sevmediğimiz bir ressam -derdim. Mehmetde “Yapamam abi” derdi. Bu aramızda bir şakaydı" diyor.

Mehmet Nâzım için "Kuşkusuz öyle. Şair, yazar... En son ressam olarak kendini göstermek istedi. Bizlerle birlikte grup sergilere katıldı. Ankara’daki Siyah Beyaz Galeri’nin kurucusu Faruk Sade de onu teşvik etti, resimlerini sergiledi ve sattı. Ama ressamlığı tek başına bir iş olarak görmüyordu. Hiçbir zaman ben ressamım demedi. Ressamlığına da çok sahip çıkmadı. Ama bu son günlerinde atölyesine gitsem onu resim yaparken bulurdum..." diyen Varlık'ın verdiği yanıtlar şöyle:

- Mehmet Nâzım’la dostluğunuz ne zaman başladı?

1970 yılında Devlet Güzel Sanatlar Akademi’sinden devlet bursuyla dört yıl için Paris’e gelmiştik, Mehmet Güleryüz’le birlikte. Malûm o yıllarda Paris’de yaşayan otuzu aşkın Türk ressamı örneğin Abidin, Avni, Mübin ve de bugün resmin önde gelen tüm ressamları, bizi de Paris’in çekimine almıştı. Biz yenice Paris’e ısınırken, bir arkadaşım genç, sarışın, çekingen bir arkadaşıyla tanıştırdı; gecenin sonunda Memet’le uzun sürecek dostluğumuz böyle başladı.

- Mehmet Nâzım’la tanıştığınızda ilk izlenimleriniz nelerdi?

Çok güzel Türkçe konuşuyordu, çekingenliği bir Türk gazetecisinin 1957’de onunla Varşova’da yaptığı konuşmada babası Nâzım Hikmet ’e karşı tavır alması sonucu oluşan medyatik bir tepkiydi; sanki Nâzım’ı kimse eleştiremez, oğlubile! Ertesi gün beni annesi Münevver Andaç’la tanıştırdı ve dostluğumuz bu saygın kişiyle başka bir boyuta girdi. En kısa bir sürede Abidin ve Güzin Dino ve Paris’teki tüm entellektüel, sanatçı çevresini de bu nedenle tanıdım.

-Onların Paris yolculukları nasıl başlıyor?

Nâzım, 1950’de Memet’in doğumundan hemen sonra dostlarının yardımıyla, bir tekneyle Türkiye’den kaçıyor, kaçmak değil bir kurtuluş bence. Münevver Andaç ve Mehmet1960 yılına kadar polis kontrolünde İstanbul’da yaşadıktan sonra, ünlü bir İtalyan yayıncının yatıyla Ayvalık’tan kaçıp, önce İtalya sonra da Polonya, Varşova’ya ulaşıyorlar. Ne yazık yol burada bitiyor çünkü o süre içinde Nâzım Moskova’da Vera’yla evlenmiş.

- Nâzım Hikmet’in Polonya’ya ziyaret gerçekleştirdiğini biliyoruz. O dönem aralarında nasıl bir ilişki vardı?

Malûm bu ikilemde Nâzım çok güç bir durumda; kanımca üç kez Varşova’ya geliyor ki onların Varşova’daki üçüncü yılında, 1963’te Moskova’da bir kalp krizinden ölüyor. Mehmet on üç yaşında o zaman! Beraberliğimiz sürecinde bu konu bir tabu olarak kaldı... Bu konuda söylenen ve anlatılanların gerçekle hiç bir ilgisi yok. Nâzım’la mektuplaşmalarında duygudan öte çok kültürel bir alış-veriş vardır, aşktan öte mantık; işte Münevver’in gücü...

‘Hiçbir zaman ben ressamım demedi’

- Ressamlığa yolculuk nasıl başladı? Ressam çevresi içinde olması mı etkiledi?
Kuşkusuz öyle. Şair, yazar... En son ressam olarak kendini göstermek istedi. Bizlerle birlikte grup sergilere katıldı. Ankara’daki Siyah Beyaz Galeri’nin kurucusu Faruk Sade de onu teşvik etti, resimlerini sergiledi ve sattı. Ama ressamlığı tek başına bir iş olarak görmüyordu. Hiçbir zaman ben ressamım demedi. Ressamlığına da çok sahip çıkmadı. Ama bu son günlerinde atölyesine gitsem onu resim yaparken bulurdum...

-Mehmet nasıl bir karaktere sahipti?

Mehmet çok güzel Türkçe konuşuyordu ancak Polonyacası daha iyiydi. Fransızca da öğrendi çabuk. Birçok dilde okuyan entelektüel biriydi. Çok meraklıydı. Her şey onu ilgilendirirdi. Polonya’dan donanımlı bir şekilde gelmişti. Aynı zamanda çok espiriliydi. Ben ona Nâzım’ın meşhur şiirinden seslenirdim; “Bana mutluluğun resmini yapabilir misin Abidin?” - örneğin Abidin yerine sevmediğimiz bir ressam -derdim. Mehmetde “Yapamam abi” derdi. Bu aramızda bir şakaydı.

-Resimde nasıl bir üslubu vardı?

Çağdaş bir Türkiye’den çok, hayallerinde başka bir İstanbul vardı, örneğin Dede Efendi dinlerdik, minyatüre baktık, o yıllar çok az bilinen Mehmed Siyah Kalem onu çok etkiledi, işte bunların bir karışımı olabilir bu resim!

-Memet’in babasıyla benzerlikleri var mıydı?

Nâzım gibi sarışın mavi gözlü, Polonya tarafı çok etkin bu fizikte, tip olarak da Nâzım’a çok benziyordu. Tanımayanlar bile: “Nâzım ’ın oğlu musun?” diye sorarlardı. Abidin Dino benzerliklerini çok iyi görüyordu. Abidin Dino bir gün bana “Nâzım ’ın ses tonu bile Memet’te var” demişti.

‘Yazdığı şiirleri saklardı’

-Nâzım’ın Memet’e yazdığı şiirleri biliyoruz, peki Mehmet babasına hiç şiir yazdı mı?

Mehmet’in babasıyla tinsel diyaloğuna kimse varamadı, babasına katiyen şiir yazmadı ama bir anım var şiirle ilgili: O yıllar Rus şair, şiirlerini ezgi misali söyleyen Boulat Okoudjava’ya hayranız. Bir gün Mehmet “İlginç bir Rus şair var, çevirisini sana okumak istiyorum” dedi. Okudu, “Müthiş, bu şairi Türkiye’ye tanıtmak gerekir” dedim ve yüreklendirdim. Sonra 10-15 şiir daha getirdi ama Rus şair diyor hâlâ… Ama ben anladım onun yazdığını. Sonunda “Mehmet bu şiirler senin” dedim. Mehmet hemen uzaklaştı şiirden ve şiirlerini saklamaya devam etti. Kanımca şiire elini sürmedi sonra!

‘Babası ona engeldi’

-Neden? Babasının yolundan mı gitmek istemedi?

Babası aslında ona engeldi, örneğin bir gölge, bu kompleksten öte; çevrenin ve karşılaştığı tüm kişilerin ilk bakışta “demek Nâzım Hikmet’in oğlusunuz?” demesiydi. Önlenemez, duymamazlıktan da gelinemez! Sadece benim değil bizim çevrenin de gözlemi buydu: babasının gölgesi onu sürekli izliyordu; Nazım, bu anlamda Mehmet’i frenledi. Baba yoktu ortada ancak onun altında ezilmekte bir gerçekti. Sonunda da öyle oldu gerçekten.

Pek çok kişi Mehmet’e başka gözlükten bakıyordu. O gözlükten Nâzım’ı görüyorlardı. Ben o yıpranmayı biliyorum. Büyük bir labirentti ve çıkmakta zorlanıyordu. Düşünün babası Nâzım bizi şaşırtan her şeyi yapmış, peki geriye ne kalmıştı?

Fotoğraf: İHA