RTE Meksika’ya ayak basar basmaz, “kendini hiç de yabancı hissetmediğini” söylemişti. Ankara da ise ağzındaki baklayı çıkardı : “Meksika usulü başkanlık modelinin” bize uygun olduğunu beyan etti. Maazallah hazretin yolu Zimbabwe’ye düşse, Mugabe’nin yetkilerini öğrense hepten yandık demektir.

Kardeşi 25 yıldır o topraklarda yaşayan, yeğeni Deniz Meksika vatandaşı olan biri sıfatıyla mevzuyu teğet geçsem ayıp olurdu.

Öncelikle RTE niye Meksika’ya özeniyor? Çünkü tüm yetkiler başkanda toplanıyor. Adeta Yasama-Yürütme-Yargının sinir merkezi başkanlık sarayından geçiyor. Zaten bakanlar, anayasa mahkemesi başkanı, ordu komutanları bizzat başkan tarafından atanıyor.

2012’de başkanlık koltuğuna oturan Pena Nieto’nun adı yolsuzluk skandalları ile anılsa da, yetkileri hukuki mekanizmaların işlemesini engelliyor. Nieto’nun  da koltuğuna oturur oturmaz ilk icraatı, kamu fonlarıyla sarayını ultra lüks bir konuma getirmek oldu. Yöntemler de benzeşiyor: Zavallı başkanın bir “yazlığı” bile olmadığı için, yüklü kamu ihaleleri ile yol, havaalanı inşaatları üzerinden parsayı toplayan bir müteahhidin 4000 dönümlük fakirhanesinde ikamet ediyor!

Meksika’daki tartışmalar da bize tanıdık gelebilir. Ülkenin anayasası 1910 köylü devriminden sonra 1917’de yürürlüğe girmiş. Bir taraftan yetkileri Başkan’da toplarken, öte yandan yurttaşlarına çalışma, eğitim, sağlık, toprak sahibi olma hakları tanıyor. Şimdi “neoliberal transformasyon” kapsamında bu haklar göze batıyor,”100 yıllık parantezi kapatmaktan” söz ediliyor.

Peki Meksika’nın tamah edilecek bir yanı var mı? Meksika, ABD’ye yakınlığı, Tanrı’ya uzaklığı ile biliniyor. Tanrı’yla sorununu hep ABD’ye daha da yaklaşarak çözmeyi denemiş. Yine de doğal kaynaklarının zenginliği, coğrafi konumunun avantajı, Meksika’yı, kişi başına geliri 10 bin doların üzerinde, “orta gelirli ülkeler” kategorisine taşımış. Tüm bunlara karşın Meksika, yurttaşlarının can güvenliğini bile sağlamaktan aciz konuma düşmüş.  Bu nedenle adı, Somali, Haiti, Yemen, Sudan gibi en yoksullarla birlikte  “çuvallayan devlet” (failed state) kapsamında telaffuz ediliyor. Ülkede uyuşturucu kartellerinin borusu ötüyor. Uyuşturucuya karşı savaş derken, 8 yılda tam 100 bin kişinin öldüğü, 20 bin kişinin kaybolduğu bildiriliyor. Meksika kadın cinayetlerinde de başı çekiyor; bu “maço” toplumunda tacize tecavüze uğrayan özellikle işçi kızların haddi hesabı yok.

Uruguay’ın harbi Başkanı “Pepe”  Mujica’ya göre, “Meksika’da yolsuzluk adı konmamış bir sosyal gelenek haline gelmiş durumda”. Yolsuzluğa bulaşan tipler kınanmadığı gibi aksine,  işini bilen insanlar olarak takdir görüyor.

Meksika toplumu, Eylül ayında sol eğilimli 43 öğrencinin uyuşturucu kartellerince infazı, üstelik de eyalet valisinin katliamda parmağının bulunduğunun anlaşılması üzerine galeyana geldi. Halk başkanlık sistemi dahil  tüm düzeni sorguluyor, ülkede kitlesel protestolar yaygınlaşıyor. Polis de bizlerin aşina olduğu yöntemlere, bolca biber gazına ve plastik mermilere başvuruyor.

Gelgelelim, Meksika’da RTE’nin hiç de hoşuna gitmeyecek kurallar da var. Belki de en önemlisi, Başkan sadece bir kerelik seçiliyor. Seçimlerde hile yapmayı engelleyen sıkı düzenlemeler mevcut. Partilere devlet yardımı eşit düzeyde yapılıyor ve partilerin seçim finansmanının ancak u yandaşlarca sağlanabiliyor. Adayların medyaya eşit erişimi konusunda da hassasiyet gösteriliyor.

Özellikle, belki Meksika RTE’ye esin kaynağı olabilir. Ama Onun gönlünde, Bektaşi’nin “Bundan beteri olmaz” diyeceği cinsten daha da berbat bir model yattığı anlaşılıyor.

Not : Türkiye’nin en önemli kalemi ; ülkenin tüm toplumsal ve siyasal mücadelelerinin tanığı ve ezilenden, hor görülenden yana tarafı ; biz Çukurovalılar’ın gururu, iyi Fenerli, büyük usta Yaşar Kemal’e uğurlar olsun…