“Şubattan beri Orta Amerika’dayım. Mart ayının başından eylül başına kadar Nikaragua’daydım. 2 Eylül 2020 Çarşamba gecesi maceralı bir ‘özel jet’ yolculuğu sonrası Meksika’nın Cancun şehrine geldim.

Uçak öğlen 12.00’de kalkacaktı. San Juan’da kalıyordum. Başkent Managua Havaalanı üç buçuk, dört saat mesafede. Ama buralarda zaman çok önemli olmadığından kalkıştan yedi saat önce sabah 05.00’te yola çıktım. 08.30’da havaalanındaydım. İçim rahat erken geldim. Çıkabilecek sorunlara karşı epeyce zamanım oldu.

Havaalanı görevlileri daha en baştan ‘tarifeli uçuş yok bugün’ diyerek içeri almadılar. Özel jet uçuş belgemi gösterdim. Burun kıvırarak da olsa benim geçişime izin verdiler.

Beni ve birkaç yolcuyu alacak küçük jet havaalanına inemiyordu. Çünkü görevliler iniş iznini onaylamakta nazlanıyorlardı. Sonunda izin verdiler. Uçak bizi almak üzere alana indi. Kırk beş elli dakika gecikmeyle de olsa havalandık. Oh, sonunda uçaktayım ve büyük bir Latin Amerika ülkesinin turizm merkezi olması nedeniyle uygar, modern şehri Cancun’a gidiyorum. Önümde beş saatlik bir uçuş var.

Uçak alçalmaya başladı, kısa süzülüşten sonra piste tekerlek koydu. Pencereden şöyle bir bakınca biraz garipsedim. Bir turizm merkezine göre çok küçük ve sade bir alan görünümü veriyor.

Birazdan uçağın çevresini 35-40 komando kıyafetli, köpekli güvenlik görevlileri sardı. Meksikalılar, Nikaragua’dan küçük jet uçağıyla geldiğimiz için şüphelenip Cancun’a değil Cazumel Adasına mecburi iniş yaptırmışlar.

Sebebini de biraz sonra anlıyoruz. Şaka gibi ama değil. Sahiden donumuza kadar uyuşturucu araması yaptılar. Bu ‘uyuşturucu operasyonu’ 90 dakika sürdükten sonra havalanmamıza izin verdiler.

Sonunda Cancun’a indik. Zorunlu Cazumel Adası ziyaretimiz nedeniyle uçak 22.00’de gelmişti. Normal terminale değil özel jetler için ayrılmış uzak bir bölüme çıktık. Alan görevlilerine şehre giden otobüslerin nereden hareket ettiğini sordum. Adamlar gülmekten altlarına işeyeceklerdi. Bagajlarımla 2 kilometre yürümem gerektiğini ama bunu hiç tavsiye etmediklerini söylediler. Otobüs durağına bagajsız, parasız, üzerimdeki giysilerden arınmış biçimde varabilirsem şanslı olduğuma inanabilirmişim. Esprili insanlar diye düşündüm!

Çaresiz taksi durağına yöneldim. Taksi şoförü otele götürmek için 60 dolar teklif etti. Oysa yasal ücret 20 dolar tutuyormuş. Benimle aynı uçakta, aynı talihsizlikleri yaşayan Amerikalı bir aile araç kiralamışlardı. Gülerek yanlarına gittim. Acaba beni de şehre kadar… Daha cümlem bitmemişti ki, ‘iyi geceler’ diyerek uzaklaştılar. Halbuki ben de otomobil kirasına katkı yapabileceğimi söyleyecektim. Amerikalılar da aynı devletleri gibi davrandılar. Oysa ‘kader’ arkadaşıydık!

Beni böyle çaresiz gören uçağın ikinci pilotu yardımıma koştu, ‘yarım saat bekle, seni şehre bırakırım oradan kısa mesafeye ucuz taksi bulursun’ dedi. Allah razı olsun, iyi insanlar bitmemiş.

Cancun’dan İstabul’a uçuş biletim var. Ancak THY Covid-19 nedeniyle durdurduğu uçuşlarına henüz başlamadı. Oysa Meksika da Türkiye gibi uçuşları açtı. Madem THY buradan uçmuyor artık, ben de ABD’ye uçup oradan İstanbul’a dönerim dedim. THY’yi aradım. Hastalık nedeniyle biletimi açığa çevirdiğim için başka rotadan dönüş yapmam mümkün değilmiş.

Cancun’a ne zaman uçacaksınız?

Henüz belli değil!

Buraya kadar her şey iyiyidi!!!

İspanyolca da öğrendim. Bir araç kiralayıp çevre bölgeleri gezip fotoğraf çekerim. Playa del Carmen şehrine geldim. Büyük bir marketin önüne park edip yiyecek, içecek alıp hemen çıktım ki, arabamın bagaj kapısı havada!.. Fotoğraf makinelerimi bulunduğu çantam, giysi valizim-içinde param ve cüzdanım, kredi kartlarım da vardı- hepsi çalınmıştı!

TC Mexico City Büyükelçiği’ni aradım hemen. Çok ilgilendiler:

-Şu an hayati tehliken yok, burayı meşgul etme, mail at, ilgileniriz!

Üzerimde bir tişört, bir pantolon, bir don ve cebimde 80 dolar ile Meksika’da tek başımayım!

-Sen nasılsın?”

National Geografik Türkiye’nin eski Yayın Yönetmen Yardımcısı ve Fotoğraf Şefi Kemal Nuraydın’dan epey zamandır haber almıyordum. Önceki gece (15 Eylül 2020) bir mesaj atıp “Nasılsın?” diye sordum. O da kısaca bunları anlattı. İnsanlar dostlarını arayıp sormalı. İlk olarak da şöyle demeli:

-Nasılsın?

Belki iyi olmayabilir:

-Meksika’da tek başına!