Kendisini yakın tarihin en önemli 4’üncü dönüşüm dönemi olarak tanımlayan siyasal hareketin iktidarda olduğu Meksika, ülkedeki sınıfsal, etnik, kültürel fay hatlarının belirginleştiği ve ulusal nitelikli ayrışmaların bölgesel koşullardan ayrışmadığı dönemden geçiyor.

Meksika’nın gerilim hatları

Hazırlayan: İbrahim VARLI
Yazı Dizisi: Latin Amerika'da esen sol rüzgâr ne anlatıyor?


Dr. Öğr. Üyesi Ertan EROL

İspanya’dan bağımsızlığın kazanılması, III. Napolyon’un emperyalist macerası olan ikinci imparatorluk deneyimine karşı cumhuriyetçi direniş ve reform hareketi, 20’nci yüzyılın en önemli ve en tartışmalı halk hareketlerinden biri olan meşhur devrimi sonrasında, kendisini yakın tarihin en önemli dördüncü dönüşüm dönemi olarak tanımlayan bir siyasal hareket Meksika’da iktidarda. Meksika, hem ülke içindeki sınıfsal, etnik ve kültürel fay hatlarının belirginleştiği, hem de ulusal nitelikli ayrışmaların bölgesel koşullardan çok da ayrışmadığı bir dönemden geçiyor. Siyasal iktidarın üzerinden yükseldiği sınıfsal kompozisyonun dönüşüp dönüşmediği konusu maalesef bu yazının kapsamı dışında kalıyor; bunun yerine sınıfsal izdüşümleri çok açık olan güncel siyasal çatışmalar üzerine yoğunlaşmayı tercih ederek, belli başlı ulusal ve uluslararası sonuçlara değinmeye çalışıyoruz. Gerçekten de ülkedeki günlük ve güncel siyasal ayrışmalar, bazı temel konuları muğlaklaştırıyor. Kasım ayında önce muhalefetin daha sonra da iktidar partisinin karşılıklı olarak gerçekleştirdiği yürüyüşler bunun en somut örneklerinden biriydi.


27 Kasım sabahı, Meksiko City’nin en büyük bulvarı olan Reforma’da, Başkan Andrés Manuel López Obrador’un çağrısına uyarak ülkenin birçok yerinden başkente gelen kalabalıklar sabahın erken saatlerinden itibaren Bağımsızlık Meleği Anıtı’nın (Angel) etrafında toplanmaya başladılar. Devrim Anıtı’ndan Angel’e doğru yaklaştıkça, bu geniş bulvardaki insan selini aşıp yürüyüşün başlangıç noktasına ulaşmanın mümkün olmadığı çabucak belli oldu. Mecburen daha önce Kolomb’un heykelinin bulunduğu, ama artık lahdinde yumruğunu havaya kaldırmış geçici bir kadın heykelinin yer aldığı anıta doğru yürümek gerekti. Reforma Bulvarı, 19. yüzyılın sonunda diktatör Porfirio Diaz’ın, Paris’e öykünerek şehrin aksını kolonyal merkezden Chapultepec kalesine doğru kaydırma planıyla açılan, sağlı sollu heykellerin geniş döner kavşaklara ve bu kavşaklardaki anıtlara açıldığı ve şehrin ana akslarından birini oluşturan bir bulvar. Ama aynı zamanda ülkenin toplumsal mücadelelerinin ve çatışmaları için sembolik bir öneme sahip kentsel bir alan. Hemen hemen her yürüyüşte boya atılan ve zarar verilen Kolomb anıtı ise, önce restore edilmek daha sonra da temelli olarak yerini yerli bir kadın heykeline bırakmak üzere bulvarı terk edeli çok olmadı. Artık mücadele eden kadınlar kavşağına dönüşen bu alanda mahşeri kalabalığa rağmen kadınlar seslerini duyururken başkanın geçişi esnasında bile protestoculara kimse müdahale etmedi. Kalabalık dışında ilk göze çarpan şey ise güvenlik güçlerinin neredeyse hiçbir yerde görülmemesiydi. Özellikle sağın bölgede her koşulda iktidarları değiştirmek veya zayıflatmak yönünde kararlı göründükleri bir dönemde, Obrador’un bu kadar yaklaşılabilir olması da önemli bir sembolizm taşımaktaydı.

Ertan EROLErtan EROL

Obrador başkanlık sarayından, yürüyüşün başlangıç noktası olan Angel anıtına meşhur beyaz Jetta’sı ile ulaştıktan sonra etrafını saran, kendisine dokunmak, onu yakından görmek ya da fotoğrafını çekmek isteyen kitle ile 4 kilometrelik yolu yaklaşık 7 saatte yürüyerek, 1,5 saatlik konuşmasını gerçekleştireceği Zócalo’ya ulaştı. Yürüyüş boyunca 2024 başkanlık seçimlerinde aday olarak öne çıkan en önemli üç isimden ikisi, Mexico City Valisi Claudia Sheinbaum ile İçişleri Bakanı Adán Augusto López, başkanın yanından hiç ayrılmamaya önem gösterdiler. Görüntü gerçekten de bir Ortaçağ tablosundan farksızdı, Obrador neredeyse hiçbir koruma olmadan bir aziz edasıyla etrafındaki halk kitleleri ile ilerlemiş yaşı ve rahatsızlıklarına rağmen bir kez daha sokaklara ne kadar hâkim olduğunu gösteriyordu.

2006’da hile ile kaybettiği başkanlık seçimini tanımayarak aylarca yine bu kitleler ile birlikte aynı bulvarda hükümete sokaklara kendisinin hâkim olduğunu kanıtlamıştı. 2006’da Obrador’un Reforma işgali, birçok kişi için onun siyasi kariyerinin sonu olduğu şeklinde yorumlanmıştı. 2018 seçimlerinde ise durumun böyle olmadığı görülmüştü. Obrador, bir kez daha son dönem Meksika siyasetinin en önemli ve en sembol kişilerinden biri olduğunu bu yürüyüş ile teyit etmiş bulunuyordu.

HALKIN İKTİDARA DESTEĞİ FAZLA

Meksika, Latin Amerika’da mevcut iktidarın halkın çoğunluğu tarafından büyük oranla desteklendiği nadir ülkelerden biri. Bu desteğin önemli bir kaynağını ise ekonomik istikrar ve sosyal programlar oluşturuyor. Ekonomide büyük kur şoklarının yaşanmadığı, enflasyonun yüzde 8 civarında kalmasına rağmen emekçi sınıflar için önemli ücret artışlarının gerçekleştiği, tüm yaşlılar için asgari bir gelirin garanti edildiği, milyonlarca yoksul gence eğitim bursunun sağlandığı, vergi reformu ile daha etkin bir vergi sisteminin getirildiği, tüm özel sektöre yayılmış bulunan taşeron sisteminin kaldırıldığı ve bunlara rağmen doğrudan yabancı yatırımın arttığı nadir ülkelerden biri Meksika. ‘Near-shoring’ olarak adlandırılan mefhum, son dönemde büyük ABD firmalarının üretimi Doğu Asya’dan Meksika’ya kaydırmalarına gerçekten sebep oldu. Bununla birlikte ABD’deki pandemi paketleri ile ortaya çıkan likidite, bu ülkede yaşamakta olan yaklaşık 40 milyon Meksikalının ülkelerine gönderdikleri transferleri de önemli ölçüde artış göstermiş durumda.

Bununla birlikte, madem hükümet iyi bir durumda, Obrador, muhalefete karşı neden böyle bir güç gösterisinde bulunmak durumunda kaldı sorusu gündeme gelebilir. Obrador karşısında önemli ölçüde dağınık görünen, halen 2024 seçimlerini kazanabilecek bir aday gösterememiş durumda bulunan ve farklı ideolojik oryantasyonlara sahip muhalefet bloku, Obrador’un seçim kanunu ve yüksek seçim kurulunda yapmak istediği değişiklikler karşısında toplumun farklı kesimlerinden ilk defa önemli bir destek bulduğunun farkına vardı ve 13 Kasım’da Reforma bulvarında ve ülkenin diğer büyük kentlerinin meydanlarında büyük katılımlı yürüyüşler gerçekleştirdiler. Bu yürüyüş muhalefetin üzerindeki 2024 seçimlerini büyük ihtimalle kaybedeceğiz düşüncesini bir nebze de olsa gerileterek, kitleleri mobilize edebilecek kapasiteye sahip olduklarını ve özellikle orta sınıfların alt kesimlerinin ilgisini çekebilecekleri yönünde motive olmalarını sağladı. Buna karşılık Obrador, görevdeki dördüncü yıl bilgilendirme toplantısını öne çekerek bir nevi sine-i millete döndü ve PRI dönemindeki tabanın mobilizasyonu suretiyle konsolide edilmesi görevini başarı ile gerçekleştirmiş oldu.

Obrador konuşmasına 20’nci yüzyıl Meksika siyasetinin mihenk taşı olan yeniden seçilmeme ilkesi ile başladı ki, kalabalığın içerisinden buna itirazlar bile yükseldi. Hiç şüphesiz, Obrador bugün Anayasa’nın bu ilkesine karşı kanunu değiştirip tekrar seçilmek istese bunu kesinlikle başaracak desteğe sahip. Ancak Obrador, altını kalın çizgilerle çizerek yeniden seçilmeme ilkesinin öneminden bahsetti ve eşinin de hiçbir kamusal görev kabul etmeyeceğini bir daha vurguladı.

Konuşmasının büyük kısmını ekonomiye ayıran Obrador, ana akım iktisadı eleştirmekten, Maya Treni’nin tamamlanmasına, sağlık sisteminin kalitesinin arttırılmasından, laik ve parasız eğitimin önemine, yükselen ırkçı ve aşırı sağ hareketlere kadar birçok konuya değindi. Brezilya’nın yeni başkanı Lula’ya selam gönderirken, Meksika’nın artık bölgede daha saygın bir yere sahip olduğu, ABD ile olan ilişkilerin de de karşılıklı saygı temelinde ilerlediğinin altını çizdi ve ülkedeki 40 milyon Meksikalının da bu saygıyı hakkettiklerine dikkat çekti. Obrador’un konuşmasının neredeyse hiçbir yerinde muhalefete değinmemesi ise önemliydi.

OBRADOR PARTİNİN ÖNÜNDE

Bu bağlamda hem bölge açısından hem de Meksika açısından bazı değerlendirmeler yapmak mümkün. Obrador’un ağırlığı partisinin çok ötesinde bir ağırlık ve 2024 seçimleri için her ne kadar desteklediği bir aday olmadığını söylese de Clauida Sheinbaum’a gösterdiği ‘öncelikle eşitler arası’ yakınlık hareket için önemli bir anlam taşıyor. Diğer adaylardan en güçlü olan Dışişleri bakanı Marcelo Ebrard’ın her halükârda aday olması da bir ihtimal gibi duruyor.

Bir diğer taraftan Obrador’un toplumun en yoksul kesimleri arasında önemli bir desteğe sahip olmasına rağmen, bu desteğin kendisinden sonraki adaya devam edip etmeyeceği yönünde ise bazı şüpheler yok değil. Obrador’un siyasi ağırlığı, kendisinden sonraki adaylar için bir sorun teşkil ediyor. Özellikle medyanın tamamını elinde bulunduran büyük sermaye grupları orta sınıfları etkileme gücüne sahip. Ki bu durum Meksiko City yerel seçimlerinde açık bir biçimde ortaya çıkmış, orta ve üst gelirli kesimlerin yaşadığı ilçelerde PRI-PAN-PRD muhalefet bloku Obrador’un partisi Morena’yı yenilgiye uğratmışlardı. Şimdilik 2023 ara seçimlerinde PRI’nin kalesi olarak görülen ve Meksiko City’yi bir halka gibi çeviren, çoğunlukla alt gelir grubu kesimlerin ve işçi sınıfının yaşadığı Meksika Eyaleti valiliğini Morena kazanacakmış gibi görünüyor. Ancak bununla birlikte 2024’te 20 yılı aşkın bir süredir solun kazandığı Meksiko City valiliğinin muhalefete kaybedilme riski var. Özellikle yaşlanmış metro sisteminde sıklaşan her arıza Sheinbaum’un ve Morena’nın hanesine yazılıyor.

Bununla birlikte, Obrador 2023 yılı için asgari ücretin enflasyonun neredeyse üç katı büyüklüğünde yüzde 20 oranında arttırılacağını ilan etti. Aynı şekilde 65 yaş üstü bireylere verilen yaşlılık maaşı da önemli ölçüde artırılacak. Bunların seçmen üzerindeki etkisini görmek için ise önce Morena’nın sonra da muhalefet ittifakının başkan adaylarını ve kampanyalarını deneyimlemek gerekecek.

MEKSİKA'NIN ARTAN AĞIRLIĞI

Meksika’nın bölgedeki konumunun da Obrador döneminde önemli bir dönüşüm geçirdiğini söylemek mümkün. Bolivya’da Evo Morales’e karşı gerçekleştirilen darbede Meksika’nın aldığı tutum, Morales ile başkan yardımcısı Garcia Linera’nın hayatlarını kurtarırken aynı zamanda darbe rejimin kısa erimli olmasının da temelini attı. Obrador’un Amerikan Devletleri Örgütü’ne yönelik eleştirileri, ABD ve Kanada’nın üyesi olmadığı bir bölgesel dayanışma örgütünün gerekliliğine vurgusu halen cari bir konu olarak duruyor. Peru’da Pedro Castillo’ya yönelik gerçekleştirilen Kongre darbesine ilk ve en güçlü tepki yine Meksika’dan geldi. Hatta Castillo’nun azledildiği ve tutuklanacağını anladığı anda Meksika Büyükelçiliği ile görüştüğü ve Meksika’nın iltica talebini kabul ederek büyükelçiliğin hazırlandığı, ancak telefonları dinlenen Castillo’nun elçiliğe ulaşamadan tutuklandığı ortaya çıktı.
Meksika, aynı zamanda Küba’ya yönelik ablukanın kaldırılmasını savunurken pandemi döneminde ülkeye önemli ölçüde tıbbi ve ekonomik yardımlarda da bulundu. Bugün Meksika’nın birçok kırsal bölgesinde Kübalı doktorları görmek mümkün. Küba Devlet Başkanı Miguel Díaz Canel’in ülkeyi ziyareti de önemli ölçüde yankı bulmuştu.

Bununla birlikte, Obrador’un ve partisi Morena’nın her ne kadar yürüyüşten sonra konsolide olduğunu, Obrador’un görev onayının yüzde 71’e ulaştığını söylesek bile, orta sınıflar arasında hızlı bir biçimde destek kaybettiği de bir gerçek. Ülkedeki neredeyse bütün televizyonlar, gazete ve radyolar muhalefeti destekleyen sermaye gruplarının elinde bulunuyor. Böylece muhalefetin ortaya attığı iddia ve söylemler toplumun büyük kesimine çok hızlı bir biçimde ulaşıyor ve yer ediniyor. 2006-2018 yılları arasında ülkedeki karteller arasındaki savaş en yüksek aşamasına ulaşmışken, bugün en azından ölümlerdeki artış durmuşken, Obrador ya ülkeyi militarize etmek ya da kartellere karşı sert olmamak ile suçlanabiliyor. Obrador her ne kadar, neoliberalizmin ‘organik aydınlarına’ sık sık referans veriyor olsa da, kendi organik aydınlarının nerede olduğuna yönelik bir kaygı taşımıyor. Her sabah erken saatlerde gerçekleştirdiği basın toplantısı ile, siyasetin dışına itilmiş yoksulların organik aydını olma rolünü kimseye bırakmıyor. Bu da hiç şüphesiz, tekrar başkan seçilmeme ilkesinin tüm siyasi sistemin üzerinde yükseldiği bir ülkede, iktidar değişimini sorunlu hale getiriyor.

Her ne kadar, devletin yoksullara yönelik nakdi transferlerinin, sosyal yardımların, ücret artışlarının önemli ölçüde toplumsal refaha etki ettiğini gözlemlesek bile, Meksika hâlâ gelir adaletsizliğinin çok güçlü olduğu bir ülke olmaya da devam ediyor. Ülkedeki emeğin yüzde ellisi hâlâ enformel sektörde istihdam edilirken, yoksulluk toplumun yaklaşık yüzde 40’ına tekabül ediyor. Ekonomik büyümeden toplumun geniş kitleleri halen yeteri kadar faydalanamazken, sınıfsal, etnik, kültürel ayrımlar hâlâ ülkenin en önemli sorunları olarak öne çıkıyor. Yerli olmak ya da ten renginin koyu olması Meksika’da hala ekonomik gücü ve yoksulluğu belirleyen temel unsurlar olmaya devam ediyor. Meksiko City’nin bazı mahalleleri, ABD’li ve Avrupalı uzaktan çalışan expatlar tarafından en yaşanılası yerler olarak tarif edile dursun, Condesa veya Roma’da bir öğle yemeğine eşit bir günlük ücrete mukabil çalışmak üzere Iztapalapa’dan veya çeper mahallelerden binlerce insan her gün saatlerce yol kat ederek şehre çalışmaya geliyorlar. Obrador’un açık bir biçimde neoliberalizm karşıtlığına dayanan söylemine, vergi reformu ve sosyal programlar ile gelir adaletsizliğini hafifletmeye çalışmasına rağmen, ülke ılımlı bir Keynesçi yaklaşımdan bile uzak, tam anlamı ile neoliberal bir ülke olmaya devam ediyor. Ancak bu bile, ülkedeki sosyoekonomik eşitsizliğin sebebi olan, ülkedeki ekonomik ve politik gücü elinde bulunduran ve bunu kaybetmekten endişe duyan sınıfları Obrador karşıtı yapmaya yeterli bir sebep oluşturuyor. ABD destekli ve Latin Amerika’nın birçok ülkesinde ilerici/solcu/sosyal demokrat iktidarlara karşı teyakkuz halinde bulunan gruplar ise gözlerini Meksika’daki 2024 seçimlerine dikmiş durumda.

***

Bolsonaro hakkında soruşturma başlatıldı

Brezilya'da Yüksek Mahkeme, eski Devlet Başkanı Jair Bolsonaro hakkında Kongre baskınını "kışkırttığı" suçlamasıyla soruşturma başlatılmasına karar verdi. Yüksek Mahkeme’ye sunulan dilekçede Bolsonaro'nun, "Brezilya'da vandalizm ve şiddet olaylarıyla sonuçlanan antidemokratik eylemleri kışkırttığı" kaydedildi. Öte yandan Bolsonaro'nun Adalet Bakanı Anderson Torres, ABD'nin Florida eyaletinden Brasilia'ya döndükten sonra dün sabah Federal Polis tarafından tutuklandı.

***

Macri’den kurtulan harika bir toplum

Yargı üzerinden Başkan Yardımcısı Kirschner’e karşı bir darbe gerçekleştirilen Arjantin’de Devlet Başkanı Alberto Fernández, Buenos Aires'in Nueva Pompeya ve Parque Patricios semtlerinde bitirilen sosyal konutları teslim etti. Fernández yaptığı açıklamada, "Bugün 79 bin 900 evi teslim ettik, gelecek hafta 80 bin, mart ayı sonuna kadar 100 bin evi teslim edeceğiz" dedi. Fernandez, sosyal konut inşasını ülke genelinde hızlandırdıklarını belirterek, "Hepimizin elde ettiği başarılar, bizim toplum Mauricio Macri'den kurtulmuş ve yürümeye devam edebilen harika bir toplum. Dimdik durmakla, yürümekle ve hak ettiğimiz geleceği inşa etmekle” ifadelerini kullandı.

meksika-nin-gerilim-hatlari-1113865-1.

***

Peru’da eylemler başkente ulaştı

Peru'da Kongre tarafından solcu lider Petro Castillo’nun yerine seçilen Devlet Başkanı Dina Boluarte'nin istifası ve erken seçime gidilmesi talebiyle yapılan hükûmet karşıtı protestolar başkent Lima'ya sıçradı. Lima'nın tarihi merkezinde bir araya gelen çeşitli STK ve sol partilerin temsilcileri, Boluarte'nin istifasını istedi ve erken seçim çağrısında bulundu. Protestoların yoğun olarak düzenlendiği Puno, Cusco, Arequipa ve Madre de Dios kentlerinde ise otoyollar barikatlarla kapatıldı. Öte yandan Çalışma Bakanı Eduardo Garcia, görevinden istifa ettiğini belirterek seçimlerin 2024 yerine bu yıl yapılmasını istedi.