Göreve silah arkadaşlarını satarak geldi General. Sıranın ona gelme olasılığı yoktu zaten. Ancak olağanüstü koşullar olursa, o da öteden beri öğrendiği gibi “emredersiniz” derse, gözlerini kapar, kulaklarını tıkarsa oturacaktı başkanlık koltuğuna. Öyle de oldu.

Eski başkanı tutuklanmış, subayları aylarca zindanlara tıkılmış, her türlü sahte belgeyle kumpas kurulmuş, cemaate tutsak olmuş, gizli odalarına girilmiş, anlayacağınız ordu olma niteliğini çoktan yitirmiş bir ordunun komutanı olmak için can atıyordu General.

Kendinden önceki başkanları gibi davrandı o da! Hani Dolmabahçe’de gizli görüşmeler yapan gibi… Kozmik odasını cemaat polislerine sorgusuz açan gibi… İftira atılan subaylarına avukat bile gönderemeyen gibi… Haysiyetini korumak için intihar eden subayının cenazesine gidemeyen gibi…

Bu orduların bir de Memet’leri vardır. Kimi köyden gelir, kimi gecekondu semtinden. Peygamber Ocağı’na geldiği için sevinir Memet; artık adamdan sayılacağı için mutludur Memet; sevdiğine kavuşmanın önünde son engel kalkacağı için güler Memet!

Memet’lerin ana duasından başka hiçbir şeyi yoktur. Ne parıltılı üniforması, ne oturacağı deri koltuğu, ne bedavadan yemek yiyeceği orduevleri, ne özel okulları, ne emir vereceği askerleri… Memet’in atadan dededen gelme kör inancı, bir de imanı vardır ki, ondandır gözü kapalı gönderilmesi ölüme…

Memet komutanından tokat yer… Memet komutanının evini badana eder… Memet subay eşlerinin köpeklerini gezdirir… Memet aç kalır, açıkta kalır… Memet tecrit edilir… Memet’in suratına tükürülür… Memet’in soru sorması yasaktır… Memet cepheye gider, nedenini bilmediği savaşa…

ŞEHİT OLUR MEMET!

Sonra bir tabuta korlar Memet’i. Üstüne bayrak sererler Memet’in. Bando mızıka kurulur. Bol pırpırlılar dizilir kenara. Bir pırpırlı çıkar kürsüye, artık iyice küf tutmuş kâğıttan bellediği hamaset dolu nutku okur. Bol pırpırlılar selamı durur. Aaa bir bakarsınız siyasiler, cumhurun başı da gelir Memet’in yanına. Hani şu dövülen, sövülen, itilen Memet’in tabutunun oraya.

Anacığı feryat eder Memet’in. Dedesinin pabucu delik, şalvarı yamalı ‘kınalı kuzusuna’ ağlar içli. Beşikte evladı olur kimi zaman Memet’in. Gencecik karısı dul kalır Memet’in. Dikili bir ağacı olmaz Memet’in. Ardından ‘vatan sağ olsun’ der çokluk Memet’in.

Sonra alır sazı elini cumhurun reisi, düzenin yalancı padişahı… Anlatır acılı anaya, yüreği yanan eşe, kuzusunun ardından yaşayan ölüye dönmüş dedeye. “Peygamberlikten sonra en yüce makam” der. “Ne mutlu bu aileye ki evladı bu makama erişti” der.

Ahali tabutun önünde yere yığılmış gözlerinden kan akan babaya bir yudum su vermez de, tabutu kürsüye döndüren cumhurun reisine, düzenin yalancı padişahına döner yüzünü…

Sonra Memet toprak olur, unutulur…

GENERAL VE MEMET!

General yapışır koltuğuna. Roboski’de halkını vurur. Ölenler de Memet’tir. Korkaktır General. Ancak gece yarısı hırsızlama getirmeye cesaret eder atadan kalma Süleyman Şah Türbesi’ni! Bir de alkış alır. Pozlar verir medyaya. Sıcak karargâhta ekmek elden, su gölden… Yakada pırpırlar… Alışıktır memleket bu pırpırlıların “O şak der, ben tak yaparım” demelerine...

Memet’ler elli derece sıcakta; dağlarda, ayakları nasır, elleri yaralı; anasından, evinden uzakta, yalnız yapayalnız, kim dost, kim düşman bilmeden ölüyor!
General kaçAKsaray’da göğsüne madalya taktırıyor. Emekliliğini kahraman olarak geçirmenin kıvancıyla sırıtıyor.

Diyeceğim; General ‘Öl’ diyor, Memet ölüyor.

Eh çok yoruldu General, tatili hak etti. Acaba hesaba çeker mi kendini denize bakarken. Mesela sorar mı; ‘Yahu bu barış süreci neydi?’ diye. ‘Artık silahla kanla gidilecek bir yol yoktur. Bir halk yok edilemez, neden yine Memet’ler ölüyor?’ diye.

Akşam yemeğinden sonra doğaldır insan defi hacet etmek ister. Eh paşalar, vekiller de insan… Kenefe gider onlar da!

Anlayacağınız, paşa uyur, Memet ölür!

Bu düzen böyledir.