Geçen hafta İsmet Berkan halen yazmakta olduğu köşesinden “Vahim bir gazetecilik hatası yapmışım, birçok kişinin güvenini sarstığım ve onları hayal kırıklığına uğrattığım için çok üzgünüm ve özür diliyorum” dedi. Özür kabul görmediği gibi gönlünden kopan bir tutam özrün Berkan’ın kulaklarının yeniden çınlamasına hizmet ettiği söylenebilir. Berkan vicdanen kendini rahatsız hissediyorsa yaptığı şeyin yalan söylemek olduğunu, bunun gazetecilikle ilişkili bir yanlış ya da yanılgı değil kötü niyetli, çıkarcı bir insan davranışı olduğunun altını çizmeli ve köşesine, yazılarına nokta koymayı bilmeliydi. Elbette böyle olmadı; Berkan yazılarına devam ettiği gibi, bir süredir NTV’de AKP’ye destek olmak amacıyla yapılan bir programda yorumlarıyla gündemi değerlendirmeye devam ediyor. Bu yalana ortak olmak sadece gazetecilik mesleğini bağlayan bir durum değil. AKP’nin derinleştirdiği kutuplaşmayı besleyen ve polis şiddetini tetikleyen bu yalan herkesi ilgilendiriyor.

Son yıllarda başarılı haberleriyle adeta halk kahramanına dönüşen, adaletin yerini bulması için hakiki bir muhabirlik, gazetecilik yapan İsmail Saymaz “Berkan’ın özrü önemlidir, Berkan’ın gazeteciliğimize katkılarını kabul ederek, bu özrü kabul etmek gerekir” dedi. İsmail’in yaklaşımına takılmamak elde değil. İsmail Saymaz Kabataş Yalanı’nı sürdürmekte ısrarcı olan gazeteci Elif Çakır’a hak ettiği dersi verirken, niyeyse Berkan’ın özrü “gazeteciliğimize” katkıları nedeniyle kabul görmeliydi. Oysa Berkan bu hareketiyle gazeteciliğe değil en çok topluma zarar verdi. İsmail Saymaz’ın “gazeteciliğimize” şeklinde dillendirdiği Berkan’ı korumayı amaçlayan ifadeleri medya içindeki, erkek egemen, ağabeycilik sisteminin göstergesi. Ahmet Altan da hak ettiği tepkiyi aynı nedenlerden ötürü görmüyor. AKP iktidarının yerleşikleşmesine katkı sağlamış, yanılgılarıyla Erdoğan’a defalarca tur bindirmiş kullanışlılar takımı için de durum aynı, medyanın dokunulmazları listesindeler. Her biri birer başöğretmen; eleştirilmek bir yana, kazandıkları kült kimlikleriyle AKP’nin çatırdağı şu günlerde ekranlarda, gazete köşelerinde yeniden, birer birer boy gösteriyorlar. Şimdi ne olur sorusuna cevap versinler diye adeta ağızlarının içine bakılıyor. Genç gazeteciler ise eleştirmek yerine kült isimlerin yakın çevrelerinde dolanmak, masalarına oturmak için seferber oluyorlar. Kanaat ve fikir masalarında yer bulmak bizde ancak böyle oluyor. Fikri açıdan bereketsiz ama kartvizit edinme açısından bereketli bu masalar mesleğin olmazsa olmazı.

Ağabeyler arasından sıyrılmak erkek dünyasında yer bulmak hiç kolay değil. Kaç kadın genel yayın yönetmeni var, hiç yok. Böyle giderse olacak mı, olan nasıl olacak?

Şirin’e
Kadın hakları ve kadına şiddet konusunda azimli çabalar harcayan Doğan Grubu’nun en önemli kanalı CNNTürk’te tartışma programlarının neredeyse tamamında erkek konuklara yer veriliyor. Örneğin Şirin Payzın’ın nevruz için gittiği Diyarbakır’dan yaptığı programlarda tek bir kadın konuğa yer vermemesi anlaşılır gibi değil. İnsanın doğayla olan ilişkisinin en kadim ve önemli bayramı olan Nevruz sadece erkekleri ilgilendiren bir gün değil, doğada sadece erkek yok. Keza Kürt sorunu, barış süreci sadece erkek sesinden dillendirilecek, yorumlanacak bir şey değil. Öcalan’ın mektubunda kadına yapılan vurgu dahi Şirin Payzın’ın ilgisini yeterince çekmemiş. Şirinler köyünün tek Şirine’si olmaya yemin etmiş gibi, Payzın son dönemde neredeyse tüm programlarında sadece erkeklere söz veriyor. Sanırım medyanın kadınlarına, bu erkek dünyasında tutunabilmek için erkekleşme sirayet etmiş.

Son on üç yılda gazetecilik AKP iktidarından ve kendini gazeteci olarak tanımlayan tetikçilerden çok çekti. Gazetecilik mesleğinin ve etiğinin ne denli önemli olduğunu gördük. Gazeteciler çoğu zaman işsiz kalan meslektaşlarını sattı, darbeci diye etiketledi. Kült isimler yerli yerinde kaldılar. Mesleğin yaşadığı mağduriyet mağdur olana yaramadı işini yapmak “süper kahramanlığa” dönüştü. Meslek kendine nitelikli bir eleştiri getirmedi. Erkek dili ve mizahından çıkma, yakışıksız, kimi zaman saldırgan manşetlerle tirajlarını arttıran gazeteler, aynı yüzlerle, aynı takım elbiseli erkeklerle gündemi tartışan ekranlar, İsmet Berkan’ın özründen kendinize hiç mi ders çıkarmadınız? Bazıları üstüne vazife mi senin diyebilir, dedim ya bu mevzu bir memleket meselesi.