Siyasetin dibine vururken, geyiğin de anasını ağlatıyoruz. Peki, geyik muhabbeti denen şey nedir, ne değildir? Menşei nereye uzanır, okuyalım, şaşıralım!

Memleket meselesini de geleneğimize özgü bir tarza bağladık: Geyik muhabbeti

ERK ACARER @eacarer erkacarer@birgun.net

Bizde, koskoca memlekete dev bir kahvehane, bar, meyhane ya da bilardo salonu muamelesi çekmek âdettir. Bu nedenle siyasetin ahlaktan, sanatın felsefeden, bilimin akıldan sapıp tamamen geyiğe bağlanmasının şaşılacak tarafı da yoktur. Velhasıl gelenek eskidir. Üstelik geyik muhabbetimizin tarihi sanıldığından çok daha ileridedir.

Koalisyon, tek parti, çok parti, yıkılası saraylar, kahrolası diktatörler… Kısa süre içinde, apolitik bir boşluktan, politik bir kutuplaşmaya sürüklendik! Şimdi iki hat arasındaki boşlukları kendimize özgü tarzla dolduruyoruz. Siyasetin dibine vururken, geyiğin de anasını ağlatıyoruz.

Ancak şaşılacak taraf yok! Zaten bizde, koskoca memlekete dev bir kahvehane, bar, meyhane ya da bilardo salonu muamelesi çekmek âdettir. Bu nedenle siyasetin ahlaktan, sanatın felsefeden, bilimin akıldan sapıp tamamen geyiğe bağlanmasının şaşılacak tarafı da yoktur. Velhasıl gelenek eskidir. Üstelik geyik muhabbetimizin tarihi sanıldığından çok daha ileridedir. Ufak ufak anlatalım…

İttihatçılardan başlasak…
Türkçesi, Birlik ve İlerleme Partisi’dir... Ancak Osmanlıca adıyla “İttihat ve Terakki Cemiyeti” olarak bilinir. Üyelerine “İttihatçılar” denildiği malumdur. 1889 yılında kurulan cemiyet, kısa bir süre içerisinde ve imparatorluk yapısında etkin bir siyasi rol oynamaya başlayacaktır. İttihatçılar, 1908-1918 yılları arasında kesintilerle de olsa devlet yönetimine hâkim olurlar. Sergiledikleri oyun iki bölümden oluşur.

İlk perdede; aydının, eşrafın, halkın ruh halinde ete kemiğe bürünüp “eylem” olan vatansever idealistleri görürüz. İstibdat döneminin sona erip II. Meşrutiyet’in ilan edilmesini sağlayanlar, İngiliz parmağının olduğu aşikâr gerici 31 Mart ayaklanmasını bastıranlar, baskı, korku ve jurnallerle dokunmuş 33 yıllık II. Abdülhamit dönemini söküp atanlar onlardır.

MİT’in atası
Ancak ikinci perde ilkinden tamamen farklıdır. Sahnede delirmiş adamlar koşturup durur. Kan, kin, hırs, intikam ve çılgınlık tekmil bu oyuna dahildir. Bu coğrafyada öteden beri yaşananların; faili meçhullerin, darbelerin, derin ilişkilerin DNA’larını İttihatçıların attığı tohumlarda bulabiliriz. İttihat ve Terakki Cemiyeti’nin “devlet içerisinde devlet” geleneğinin başlangıç noktası olarak karşımıza çıktığı açıktır. Bazı farklı kurumların da cemiyet içerisinden kök saldığı bilinir.

Tamamen Enver Paşa’ya bağlı olarak kurulan Teşkilatı Mahsusa’nın günümüzün Milli İstihbarat Teşkilatı’nın atası olduğu söylenir. Tüm bunlar bir kenara, İttihatçıların en büyük çılgınlıkları memleketi Birinci Cihan Harbi’ne sokmak olmuştur.

Vatansever bir adam
Enver, Cemal ve Talat Paşalar başta olmak üzere tüm İttihatçıların ilginç kişilik özellikleriyle dikkat çektikleri söylenebilir. Ne var ki onlar arasından çıkan biri özellikle incelemeye değerdir. Kolağası Resneli Niyazi Bey’i, örgütün her iki döneminde de ayrı bir yere koymak doğru olacaktır... Çünkü o, iktidarın ayak oyunlarından bağımsız bir portre çizmiş ve “vatansever” kimliğine halel getirmeden yaşama veda etmiştir.

İş geyiğe geliyor…
Kolağası Niyazi Bey, vatanını seven, naif, kişisel hırsları olmayan bir subaydır. Ayrıca bir doğa sevdalısıdır. İhtilal için çıktığı dağdan, İkinci Meşrutiyet’in kurulmasına öncülük ederek, bir “Hürriyet Kahramanı” olarak indiğinde yanında “insan gibi bakan”, güzel gözlü, sevimli bir canlı vardır. Kolağası Resneli Niyazi Bey, o günden sonra, dağda peşine taktığı bu canlıyla, o mülayim geyikle anılır. Kolağası Resneli Niyazi Bey nereye giderse gitsin, üzerine titrediği geyiği de onunla birlikte olacaktır. Vatan aşkıyla yanıp tutuşan kolağası, hürriyet mücadelesinin nihayete erip memleketin huzura kavuştuğunu düşündüğü sırada gerici 31 Mart ayaklanması patlak verecektir.

Siyaset mi geyik mi?
Niyazi Bey, geyiğiyle birlikte Resne’ye gidip çifti çubuğuyla uğraşmaya meylederken kendini İstanbul’da ayaklanmayı bastırmak için mücadele verenlerle birlikte en ön saflarda bulur.

İttihatçılar, ayaklanmayı bastırıp imparatorluğu sükûta kavuşturmakla kalmamış, 33 yıllık istibdat dönemine de son verip Abdülhamit’in altından tahtını çekmişlerdir.

Vaktin gazeteleri, o günlerde sadece tozu dumana katan bu olaylarla ilgilenmezler.

Sık sık başında “vatan fedaisi” yazan kalpağı olan, kalın bıyıklı, boylu poslu subaya da ayrı başlıklar açarlar. Niyazi Bey’in yanında tuttuğu, ürkek bakışlı geyiğin ise onun heybetli görüntüsüyle tezat oluşturduğu kesindir.

Sayfalarda, kolağasının geyiğinden o kadar çok söz edilir ki, sonunda dilimize bir deyim gelip yerleşir. “Geyik muhabbeti” denilen şey o hararetli günlerdeki bu insani fotoğrafların yarattığı şaşkınlıktır.

Niyazi Bey’den gelen başka bir deyim daha...
İş bu kadarla sınırlı kalmaz! Deyimler sözlüğü külliyatının, Resneli’ye, bir ana madde daha borçlu olduğu bilinir. Niyazi Bey, 31 Mart Vakası’ndan sonra, doğup büyüdüğü yerlere gidip doğanın içinde inzivaya çekilmek için bir hamle daha yapar. Fakat kahpe felek bu hamleye de çelme takar. Bulgaristan, Sırbistan, Yunanistan ve Karadağ krallıkları Rusya aracılığıyla aralarında anlaşıp Osmanlı’yı Rumeli’den atmak için harekete geçince 1912 yılının Ekim ayında “Balkan Harbi” patlak verir. Böylece Kolağası Niyazi Bey de birlikleriyle birlikte Cevat Paşa’nın ordusuna katılır. Resneli Niyazi bu oyuna asla alet olmaz. Bunu, her fırsatta belli etmiş, çabasının kişisel hırslarından değil ülke aşkından ileri geldiğini açıkça ortaya koymuştur. Ancak buna inanmayanlar olduğu kesindir!

Geyikleri de vururlar!
Balkan Savaşı yıllarında Resneli kolağasını ağlarken görürüz. Niyazi Bey, vatanının elden çıkan toprakları bir yana “meçhul düşmanları” tarafından öldürülen geyiği için de gözyaşı dökmüştür. Üzüntüsünü, samimiyetle dile getirdiklerinden anlarız... “Bu hengâme içerisinde tek sadık ve vefakâr dostum oydu. Acısına katlanmak çok zor!”

Ne şehittir ne gazi…
Balkan Savaşları felaketle bitip sadece Edirne geri alınabilmiştir. Resneli Niyazi’de o günlerde İstanbul’a çağrılır. 17 Nisan 1913’te, Arnavutluk’un Avlonya Limanı’nda payitahta gidecek gemiyi beklemektedir. Bir anda silah sesleri duyulur. Kısa sürede limanda büyük bir kargaşa meydana gelecektir. Barut dumanları dağılırken, akan jenerikte, son kez atmakta olan naif bir insanın, bir hürriyet kahramanının kalbinin cılız seslerini duyarız.

Denizin kokusu ölüm hüznüne karışır. Kolağası Resneli Niyazi Bey henüz 40’ında yaşama veda etmiştir.

Onu, kimin vurduğu, hiçbir yükselme hırsı olmayan bir adamdan neden korkulduğu tarihin her döneminde meçhul kalmıştır.

Anısını ise, onun tuhaf hikâyesiyle örtüşen deyim bugün de canlı tutmaktadır...

“Ne şehittir ne gazi hiç yoluna gitti Niyazi!”

***

Resneşi Niyazi kimdir?

Niyazi Bey, 1873 yılında bugünkü Makedonya sınırları içerisinde kalan Manastır yakınlarındaki Resne kasabasında doğar. İşte bu nedenle isminin başına “Resneli” sıfatı layık görülür. 3 Temmuz 1908 Cuma günü, emrinde 200 kadar askerle Makedonya dağlarına çıkıp İkinci Meşrutiyet’in ilan edilmesine öncülük eden odur. Enver Paşa ve diğerleri Resneli’yi izlemiş, İttihatçılar böylece iktidara gelmiştir.