Şiirimizin ustalarından yapılan başarılı sahne uyarlamalarına bir yenisi daha katıldı: Genco Erkal, yeni oyunu “Şahdamarım”da Ahmed Arif’in şiirlerinden etkileyici bir kurgu ortaya koyuyor.

Memleketim ‘Şahdamarım’

Yüreğimiz yanıyor, ülkemizin dört bir yanındaki yangınları, sel felaketlerini izlerken... Doğaya karşı işlenen suçlara doğanın verdiği bir cevap sanki… Toplumun bir bölümü gerekli önlemleri almakta yetersiz kalan siyasal iktidarı sorumlu tutarken, diğer bölüm sosyal medyada bir linç kampanyası başlatıyor, yangınları Kürtlerin çıkarttığı yönünde. Ortada hiçbir kanıt yokken…

Toplumu ayrıştırıcı söylemlere karşı çıkanlar da var elbet, ama resmi makamlar bu kışkırtıcı kampanyayı kınamak yerine suskun kalmayı seçiyor. Bunlar yetmezmiş gibi, Konya’da Kürt bir ailenin yedi ferdi birden öldürülüp, evleri yakılıyor. Evin dışında, bir adam avaz avaz bağırıyor: “Tek bir Kürdü bile yaşatmayacağız burada…” Nasıl baş edeceğiz bu ırkçı kafalarla… Kendi çıkarları için toplumu bölmekten kaçınmayanlarla? Toplumu sükûnete davet etmek yetmez. Irkçılığın ne menem bir şey olduğunu, tarihten örneklerle anlatmak gerekiyor. İktidar yapmıyorsa, muhalefete düşüyor bu görev. Başvuracağımız en güçlü silah ise sanat… Edebiyat, tiyatro, sinema…

Bu hafta sonu sanat etkinliklerine ara veriyor CHP’li yerel yönetimler. Ama, hayat devam edecek… Bu karanlık günlerde, sanata sığınarak acımızı hafifletmeye çalışacağız. Bugün, şiirle tiyatroyu buluşturan oyunlardan söz etmek istiyorum. Tiyatromuzun ustalarından Genco Erkal’ın Ahmet Arif’in şiirlerinden oluşturduğu yeni oyunundan yola çıkarak.

MISRALARDAN SAHNELERE

Genco’nun tiyatro serüveninde büyük sanatçılarımızın yaşamları ve yapıtları üstüne oyunların özel bir yeri vardır. “Azizname” ilk örneği olsa gerek. Sonraları, şiirimizin ustalarına yönelir; Nâzım Hikmet, Can Yücel… Şimdi de Ahmed Arif şiirinden bir oyunla karşımıza geliyor: “Şahdamarım”a gelmeden önce, benzer çalışmalar yapan sanatçılarımıza değinmek isterim. Müşfik Kenter, Murathan Mungan’ın yazdığı “Bir Garip Orhan Veli” adlı tek kişilik oyunu uzun yıllar boyunca oynamıştı. Yönetmen-oyuncu dostumuz Kemal Kocatürk de, Nâzım’ın, Can Yücel’in ve Ahmet Arif’in şiirlerini sahneye taşıyan bir başka tiyatrocu oldu. Genco Erkal’ın oyunlaştırdığı “Can”ı bir de onun yorumundan izlemiştik. Nâzım’ın şiirinden yapılan oyunlaştırmalar ise çok daha fazla Rutkay Aziz’in “Kurtuluş Savaşı Destanı”, Zeliha Berksoy’un “Taranta Babu’ya Mektuplar, Jakond ile Siyau”, Mehmet Ulusoy’un “Benerci Kendini Niçin Öldürdü?” oyunlarının yanı sıra, Metin Belgin, Özgür Başkaya, Orhan Aydın, Müjdat Albak ve Yaşar Gündem’in Nâzım şiirlerini yorumladığı oyunlar şiirimizin tiyatro ile buluşmasının güzel örnekleri arasındadır. Unuttuklarım vardır mutlaka… Tabi, Edip Cansever’in uzun şiirinden Cüneyt Çalışkur tarafından sahneye uyarlanan “Ben Ruhi Bey, Nasılım” da bu listede yer almayı hak eden yapımlar arasında.

İstanbul Tiyatro Festivali’nin özgün bir prodüksiyonu olan “Nâzım’a Armağan”dan söz etmeden bu bahsi kapatmak olmaz. 2002 yılında (şimdi sahnesinin ortasında bir mescit olan) Rumlihisarı’nda Genco Erkal’ın rejisiyle sahnelenen oyunda Yıldız Kenter, Ayla Algan, Işık Yenersu, Zeliha Berksoy, Zuhal Olcay, Jülide Kural, Tilbe Saran rol almıştı. Unutulmayacak bir yıldızlar geçidi… Nâzım, tiyatrocularımız için vazgeçilmez bir ilham kaynağı olmuştur. Nilüfer Kent Tiyatrosu Beliz Güçbilmez’in yazıp, Uluç Esen’in yönettiği “Beni Bekleme Kaptan”ı sahnelemişti. Mersin Büyükşehir Belediyesi Şehir Tiyatrosu da, Haluk Işık’ın yazıp, Murat Atak’ın yönettiği “Aslolan Hayattır”la perdelerini açıyor.

ŞAİRİM, NAMUS İŞÇİSİYİM

Sahnelerimizde şairlerimizin eserlerini yorumlayan (yöneten ve/ya da oynayan) sanatçılar arasında hiç kuşkusuz Genco Erkal’ın çok özel bir yeri vardır. Onun yorumunda yorumcu şairi yalnız bırakmaz. Erkal’ın özgün oyun stili damgasını vurur yapıma. Canlandırdığı şairi taklit etmek yerine, onu kendince yorumlar. Gene de, Nâzım, Can babayı ya da Ahmed Arif’i yorumlarken, performansına onların ruhunu yansıtmaktan geri durmaz. Can Yücel’in dünyaya bakışındaki mizahı, Ahmed Arif’in işkencede çektiği acıları duyumsatır izleyicisine. “Hani kurşun sıksan geçmez geceden”…

“Şahdamarım”ı izlerken bir kez daha hayran oldum, Genco’nun oyun yazarlığına. Ahmed Arif şiirinden böylesine mükemmel bir yapıt çıkartmak her babayiğidin harcı değil. Platonik düzeyin ötesine geçmeyen, geçemeyen tutkulu bir aşkla, Anadolu insanına, Anadolu kültürüne duyulan hayranlık iç içe geçiyor. “Akşam erken iner mahpusaneye” sözcükleri ile trajik bir yaşam öyküsünün perdesini aralıyor. Ama koca şairin dünyası o dört duvarla sınırlı değil, Çukurova’nın sıcağından, Diyarbakır’ın kalesine Anadolu’yu yaşıyor dolu dolu. “Uçan kuşum, akan suyumsun” derken, bir yandan Leyla’sını düşünüyor, diğer yandan Anadolu’yu, Anadolu insanını. “Biz bu halkı sevdik, işte bağışlanmaz korkunç suçumuz…”

“Yurdum benim, şahdamarım” sözcükleri Ahmed Arif’in yaşadığı tüm işkencelere, mahpusluklara karşın yurt sevgisini ve Anadolu insanına duyduğu inancı yitirmediğini gösteriyor. Çevresindeki çıkarcıları, hainleri ise affetmiyor. “Dört yanım puşt zulası / Dost yüzlü, /Dost gülücüklü / Cıgaramdam yanar / Alnım öperler / Suskun, hayın, çıyansı. / Dört yanım puşt zulası, / Dönerim dönerim çıkmaz. / En leylim gece ölesim tutmuş./ Etme gel, / Ay karanlık…”

“Hasretinden prangalar eskittim”… “Yokluğun , Cehennemin öbür adıdır”… “Umudum sende, anlıyor musun” diye seslendiği platonik sevgilisi Leyla Erbil midir, yoksa “Öyle yıkma kendini, / Öyle mahzun, öyle garip… / Nerede olursan ol, / İçerde, dışarda, derste, sırada, / Yürü üstüne – üstüne / Tükür yüzüne celladın, / Fırsatçının, fesatçının, hayının… / Dayan kitap ile /Dayan iş ile. / Tırnak ile, diş ile, / Umut ile, sevda ile düş ile. / Dayan rüsva etme beni.” diyerek beklentisini dile getirdiği halkı mı? Genco’yu izleyin… Bir büyük yazarla bir büyük yönetmen-oyuncunun buluşmasında bu sorunun yanıtını bulmaya çalışın…

“Yaşamaya Dair”de Nâzım’ın şiirlerinden yapılmış şarkıları yorumlayan Tülay Günal ile mükemmel bir birliktelik kuran Genco Erkal, bu kez da sahnede iki müzisyenle birlikte… Ercan Çağıran ve Gökhan Çağıran oyuna çok ciddi bir katkı sunuyorlar. Rahmi Saltuk, Ahmet Kaya ve Grup Ekin’in birkaç bestesi dışındaki tüm şarkıların bestelerini onlar yapmış, güçlü sesleri ve sazlarıyla yorumluyorlar. Duygu Sağıroğlu’nun yalın ve işlevsel sahne tasarımı da, Genco Erkal’ın rejisini destekleyen bir başka öge oluyor... “Şahdamarım”ı, ağustos ayında İstanbul’da Selamiçeşme Parkı’nda, İzmir’de Bostanlı Suat Taşer’de, Altınoluk, Ören, Artur ve Ayvalık’ta izleyebilirsiniz. Önümüzdeki kış aylarında tiyatroya gitmekten korkacağımız günler gelebilir yeniden... En iyisi, bu yazı, açıkhava tiyatrolarında oyun izleyerek geçirmek, tiyatroya özlemimizi bir ölçüde de olsa gidermek galiba… Memleketimizin dağlarına bahar geleceği günleri bekleyerek…