“Eğer iyi bir çocuk olursanız, belki Şirinleri bile görebilirsiniz...

“Eğer iyi bir çocuk olursanız, belki Şirinleri bile görebilirsiniz.

Milyonlarca çocuğun hayallerini süslemiş olan bu vaat, bugün gerçek oluyor”

Çocukluk günlerimin hoş anıları içinde önemli bir yer tutan  çizgi  kahramanları hatırlatan, bu haber, dudaklarımın kenarcığında küçük bir tebessüm bırakıyor,  aynı gün bir başka haberse dudaklarımı büzüyordu. Damağında anne sütünün tadı ile bir çelik yığının lastikleri altında son nefesini veren, Şirinleri de, onları görebilme ihtimalini de yitiren bir bebeğin ve onun ölümüyle birlikte içinin ışığının söndüğüne inandığım bir annenin haberi. Her ikisininde kimliği belirsiz. “Hiç Bebek” ve annesi diyorum içim yanarak..

2008 yılında, Şirinlerin 50.yılı kapsamında Birleşmiş Milletler Çocuklara Yardım Fonu adına yapılan kampanya ile UNİCEF epey bir bağış toplamıştı. Bu kez Peyo’nun doğum gününe denk gelen 25 Haziran 2011 tarihinde Küresel çapta Şirinler günü olarak çeşitli etkinlikler gerçekleştirilecekmiş. 25 Haziran günü, dünyanın çeşitli yerlerinde “Şirinler” gibi giyinen en büyük kalabalık toplanarak bu dalda Dünya Guinness Rekoru kırılmaya çalışılacakmış.
K.Marks boşuna; “Kapitalizm, ağacın gölgesini bile satar” dememiş. Bir kez daha kapitalizmin çocukluk hayallerimizi serbest piyasa pazarlarına sunmasına tanıklık ediyoruz. Bu kez bütün bu şamata, Ağustos ayında vizyona girecek olan, Colombia Pictures ve Sony Pictures Animation yapımı  “Şirinler” filminin tanıtımına yönelik.

Oysa, Belçikalı çizer Pierre Culliford’un, 1958’den beri Dünya çocuklarının küçük beyinlerinde tatlı izler bırakan Şirinleri, bir zamanlar başta ABD olmak üzere bir çok ülke gösterimden kaldır(t)mıştı.

Şirinler’in İngilizce adı olan “Smurf” sözcüğünün “Socialist Men Under Red Flag”ın (Kızıl Bayrak Altındaki Sosyalist Adamlar) kısaltması olduğu iddiasını bazıları bir şehir efsanesi olarak adlandırsa da Culliford’un bu konudaki soruları yanıtsız bırakması manidardır. Gür sakalı ve kırmızı başlığı ile Marks’a benzetilen Şirin Baba,  şirinlerin kafalarındaki Fransız Devriminde kullanılan eşitlik ve özgürlüğü simgeleyen Frigya Şapkaları, paraya olan düşkünlüğü ve Şirinlere olan tükenmez düşmalığıyla kapitalizmi temsil ettiği söylenen Gargamel ve paranın olmadığı, herkesin yeteneği oranında çalışarak, yaratılanın adil bir biçimde paylaşıldığı, komün hayatı yaşanan Şirinler Köyü.. Şirinler, Finans-Kaptal zorbanın gözünü korkutmuş ve ABD’li çocuklar başta olmak üzere pek çok ülkede çocuklar Şirinlerden mahrum edilmişlerdi.

Küçülen dünyada ne Sosyalizmi ne de Şirinleri toprağa gömemeyeceğini anlayan Kapitalizm, “Madem ki yok edemiyorum, tüm değerleriyle onu metaya dönüştüreyim” anlayışında. Tıpkı, Che Guevara’yı ve devrim anlayışını sulandırmaya çalıştığı gibi...

Bizdeki piyasa harcıyla yoğrulmuş muhafazakar medya ise, Şirin Baba’yı Cuma namazına gönderip, “Allah rahatlık versin” replikleriyle Şirinleri çoktan dini bütün, mümin kılarak, uluslararası sinema tekellerinin önüne geçmişlerdi bile.

“Yaftalamayın” sloganıyla hayatın içinde, kendi dışında ne bulduysa yaftalayan, ABD orijinli Cemaat’in sesi, Şirin Baba’yı Hacı Baba’ya çevirme yüzsüzlüğüne her gün yeni bir yüzsüzlük eklemekte.
Geçtiğimiz hafta, bakılamadığı için, valiz içinde, bir aracın önüne bırakılan ve valizi fark etmeyen sürücü tarafından ezilen “ Hiç Bebek” haberi malum yüzsüz ses tarafından öyle bir şekilde verildi ki durum yüzsüzlükten de öte bir şeydi. Spiker sunduğu haberi; “Çevredeki kameralar toplandı. Şimdi korkunç olayın faili aranıyor.” cümlesiyle tamamlıyordu.

Obama’nın methine mazhar olmuş, Balkon diliyle bütün dünyaya “siz de kazandınız” diyerek ne büyük bir zat olduğunu beyan eden, her iki seçmenden birinin oyunu alan ‘Muzaffer Gargamel’in’ ülkesinde, bebeğine bakamadığı için terk etmek zorunda kalan annelerin varlığı yadsınamıyordu.  Ancak,  Muzaffer’in Sesi Radyosu’na göre o anne aranmakta olan bir faildi.

Yoksulluğun belini büktüğü ve canının bir parçasından ayrılmak zorunda bırakılan anne vicdansız bir faildi.
Şüphe yok ki Zalim ve Muzaffer’in her yerde olan kulağı ve gözü sayesinde yüreği çoktan ölmüş olan fail bulacaktı.
‘Suçlu; Ömrü yokuşlular ülkesinde, daha yokuşun başında düşmüş, yaşayan bir ölüydü...
“Hiç Bebek”se  zaten yoktu.

Zorbanın kör ettiği milyonların, Nazım’ın deyişiyle; midye gibi kapalı, rahat ve sönmüş bir yanardağ ağzı gibi korkunç olduğunu bilerek, ve de;
Gün gelir bu işe bu millet de şaşar
Tam kurşun işlemez deminde karanlığın
Bir ateş böceğidir başlar,
diyen Can Baba’ya kulak veriyor ve inanıyorum ki;
“Memleketimin bütün çocukları, hepiniz bir gün Şirinleri göreceksiniz”