Memurların sendikalaşma hızı memur artış hızının neredeyse iki katı. Anlaşılan memurlar haklarını korumak için can havliyle sendikalaşıyor ve rekora koşuyor! Ancak kazın ayağı öyle değil...

Kamu görevlileri sendikalarının 2016 üye sayıları açıklandı. Resmi Gazete’de yayımlanan Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı istatistikleri, her zaman olduğu gibi oldukça ilginç ve tartışmalı sonuçlar ortaya koyuyor. Sendikalaşabilir memur sayısı 2002’de 1 milyon 357 bin iken, 2016’da yüzde 81 artışla 2 milyon 452 bine yükselmiş. Buna karşın 2002’de 650 bin olan sendikalı memur sayısı yüzde 170 artarak 2016’da 1 milyon 757 bine ulaşmış. 2002’de yüzde 48 olan memurların sendikalaşma oranı ise 2016’da yüzde 72’ye yaklaşmış. Memurların sendikalaşma hızı memur artış hızının neredeyse iki katı. Anlaşılan memurlar haklarını korumak için can havliyle sendikalaşıyor ve bir rekora koşuyor!

Ancak verilere biraz daha yakından bakılınca kazın ayağının hiç de öyle olmadığı görülüyor. Memur sendikacılığındaki yükselişin büyük ölçüde hormonlu ve güdümlü olduğu gösteren çok sayıda gösterge var. 2016 istatistiğinde ilk dikkat çeken nokta, Memur-Sen’in 2002’den bu yana devam eden “mucizevi” yükselişinin devam ediyor olması. Memur-Sen 956 bin, Kamu-Sen 420 bin, KESK 221 bin ve Birleşik Kamu-İş 64 bin üyeye sahip. 2002’de 42 bin üyesi olan Memur-Sen 14 yıl içinde yüzde 2129 büyüyerek 936 bin üyeye ulaşmış! Memur-Sen 2002’de sendikalaşabilir memurların yüzde 3’ünü temsil ederken, 2016’da bu oran yüzde 38’e yükselmiş. KESK 2002’de sendikalaşabilir memurların yüzde 19’unu temsil ederken, 2016’da bu oran yüzde 9’a düşmüş. Kamu-Sen’in temsil oranı ise aynı dönemde yüzde 24’ten yüzde 17’ye gerilemiş (Tablo).

Memur-Sen dur durak bilmiyor!

2002’den bu yana Memur-Sen’in üye sayısı 894 bin artarken, Kamu-Sen’in üye artışı 91 bin olmuş. KESK ise 41 bin üye kaybetmiş. 2009’da kurulan Birleşik Kamu-İş ise üye sayısını 43 bin artırmış. Memur-Sen yüzde 2129 büyürken, Kamu-Sen sadece yüzde 28 büyümüş, KESK ise yüzde 16 oranında küçülmüş. 2015 istatistikleri ile karşılaştırıldığında; Kamu-Sen 25 bin üye, KESK ise 15 bin üye kaybetmiş durumda. KESK 297 bin ile en yüksek üye sayısına ulaştığı 2004 yılına göre 76 bin üye kaybetmiş durumda. Memur sendikacılığının 2002-2016 arası 15 yıllık serencamının ayrıntıları tabloda görülebilir.

Bu tablonun kendisi bile memur sendikacılığında yaşanan büyümenin hormonlu ve güdümlü olduğunu ortaya koymaya yeterli. Bu denli asimetrik bir gelişme hayatın olağan akışına ve bilime aykırıdır. 15 yılda yüzde 2129’luk büyümenin sendikacılık literatüründe eşi benzeri yok. Bir sendikal konfederasyonun hiç üye kaybetmeden 15 yıldır aralıksız büyümesi izaha muhtaç. Eğer bu konfederasyon 15 yıldır memurların hak ve çıkarlarını geliştirerek, memurların refahını ve güvencelerini artırmış olsaydı, bu gelişme bir nebze açıklanabilirdi. Ancak durumun böyle olmadığı malum.

memur-sendikaciliginda-neler-oluyor-157159-1.

memur-sendikaciliginda-neler-oluyor-157328-1.

Bir başka tuhaf durum ise memurların ve işçilerin sendikalaşma oranları karşılaştırıldığında ortaya çıkıyor. Sendikalaşmaya en çok ihtiyacı olan özel sektör işçilerinin sendikalaşma oranı yüzde 4 düzeyinde iken, memurların sendikalaşmasının yüzde 72’ye yaklaşması nasıl izah edilebilir? Göstermelik bir toplu pazarlık sisteminin var olduğu, greve olanak tanımayan 4688 sayılı yasanın cenderesinde hızla büyüyen bu sendikacılığın bir başka “sırrı” olmalı.

Kuşkusuz bu sırrın bir izahı var. İşçiler sendikalaştığında işten atılırken, kamuda memurların sendikaya (ama malum sendikalara) üye olması bizzat amirler tarafından teşvik ediliyor. Makbul konfederasyona bağlı sendikalara üyelik devlet eliyle destekleniyor ve teşvik ediliyor. Makbul memur sendikalarına üyelik, memura bir güvence olarak sunuluyor. Aday memurluktan asıl memurluğa geçmenin, öğretmenlikte ve akademide kadroya alınmanın ve yükselmenin anahtarı makbul sendikalara üye olmaktan geçiyor. Doğrudan ve dolaylı mobbing uygulamalarından kurtulmak da cabası. Sendika aidatını da devlet ödediği için hormonlu sendikacılık başını alıp gidiyor.

Üye çok ama itibar yok

Ancak 936 bin üyeye sahip olmak her şeye yetmiyor. Üye sayısı başka, itibar başka. Memur-Sen on yıldır yaptığı başvurulara rağmen Uluslararası Sendika Konfederasyonu (ITUC) ile Avrupa Sendikalar Konfederasyonu (ETUC) üyeliğine kabul edilmiyor. Memur-Sen’in ITUC üyelik başvurusu iki kez reddedildi. 2006 yılında Türk-İş, DİSK ve KESK’in karşı çıkması nedeniyle üyeliği kabul edilmeyen Memur-Sen’in ikinci üyelik başvurusu, Şubat 2011’de ITUC Yönetim Kurulu tarafından bir kez daha reddedildi. ITUC kararında, Memur-Sen’in bağımsız karakterinin tartışmalı olması nedeniyle üyelik başvurusunun kabul edilmediği belirtildi. ITUC’a benzer bir şekilde Avrupa Sendikalar Konfederasyonu ETUC da Memur-Sen’in üyelik başvurusunu kabul etmedi.

Memur-Sen’in durumu Türkiye’nin onayladığı Uluslararası Çalışma Örgütü’nün 98 sayılı sözleşmesi açısından oldukça tartışmalı. 98 sayılı sözleşme sendikaların işverenlerin karışması ve müdahalesine karşı korunmasını öngörüyor. 98 sayılı sözleşme işverenlerin sendikal ayrımcılık yapmasını yasaklarken, işverenlerin mali ve idari herhangi bir yolla sendikalara müdahalesinin engellenmesini öngörüyor. Memur-Sen ile işveren konumunda olan hükümet arasındaki bağımlılık 98 sayılı sözleşmenin ihlali anlamına geliyor.

Öte yandan Memur-Sen’in üye sayısının 956 bine ulaşması, Türk-İş açısından kritik önem taşıyor. Türk-İş’in Ocak 2016 istatistiklerine göre üye sayısı 878 bindi. Temmuz 2016 istatistikleri henüz açıklanmadı. Türk-İş, Temmuz 2016 istatistiklerinde Memur-Sen’in üye sayısını aşamazsa, Memur-Sen ilk sıraya yükselmiş olacak; bu durum Türk-İş’in ILO’da temsilini tartışmalı hale getirebilir ve uluslararası sendikal hareket tarafından tanınmayan bir örgüt olan Memur-Sen’in ILO’da temsili gibi tuhaf bir tablo ortaya çıkabilir.

Memur-Sen’in hükümet güdümlü ve hormonlu büyümesi bir vaka. Ancak bu durum kamu çalışanları arasında demokratik ve mücadeleci bir sendikacılığın neden güçlenmediği sorusunu açıklamaya yetmiyor. Koşulların güdümlü ve hormonlu sendikacılık için elverişli olması ve ülkenin politik iklimi malum. Ancak tüm bunlar kamu çalışanları sendikacılığındaki demokratik ve mücadeleci hattın neden bu denli zayıfladığını açıklamaya yetmiyor.

Çuvaldızı başkasına batırmadan önce iğneyi kendine batırmanın zamanıdır.