Sosyal ve sınıfsal ilişkileri kavramadan, sendikacılığın bir hak mücadelesi olduğunu anlamadan “mış” gibi yaparsanız böyle olur. İster 1 milyon üyen olsun, ister yetkili konfederasyon ol, esamin okunmaz. Rica ve minnet ile buraya kadar. Masada 35 puan ister, iki yılda 14 puana mecbur kalırsın. Sonra da cüzdan atarsın...

‘Memurin’ sözleşmesinden dersler


“Memur toplu sözleşmesinden hükümetin istediği sonuç çıkar” diye defalarca yazmıştım. Ne yazık ki haklı çıktım. Kamu Görevlileri Hakem Kurulu (KGHK) buçuk artış bile yapamadı. KGHK noter gibi hükümetin 2020 yılı için önerdiği altışar aylık dilimler halinde yüzde 4+4 ve 2021 yılı için yüzde 3+3 teklifini onayladı. KGHK kararı dünkü (1 Eylül 2019 tarihli) Resmî Gazete’de yayımlandı. Kararda altı kabul oyu ve beş şerh var. Kabul oyları aynı zamanda Sayıştay Başkanı da olan Kurul başkanı ile hükümet temsilcilerine ve bir öğretim üyesine ait. Şerhlerin dördü sendika temsilcilerine, biri ise kuruldaki diğer öğretim üyesine ait.


Hakem Kurulu hakemlik değil, noterlik yapmış. Oysa bütün zaaflarına rağmen zorunlu tahkim (kararlarına uyulması mecburi hakem veya hakem heyeti) kurulları göstermelik de olsa taraflar arasında bir denge bulmaya çalışır ve özellikle işverenin son teklifini artıracak şekilde bir revizyon yapar. KGHK buna dahi gerek görmemiş. Hükümet teklifini aynen onaylamış. Böylece Hakem Kurulu bir kamu işveren kurulu olarak çalışmış oldu.

Toplu pazarlıkta hiyerarşi olmaz

“Memurin toplu sözleşmesi” kavramını bilerek kullanıyorum. Çünkü eşitler arası bir toplu pazarlık yürütülmüyor. Bir yandan “memurin” (emir alanlar) var diğer tarafta amirler. Amirin dediği toplu sözleşme oluyor. Oysa toplu pazarlık sırasında hiyerarşi olmaz. Kamu çalışanı ile kamu işvereni arasında özgür ve eşit toplu pazarlık olmalı. Dahası toplu pazarlıkta zayıf taraf olan çalışanların elinde dengeleyici araçlar (toplu eylem ve grev) olmalı. Oysa memur toplu pazarlık masasında KGHK Demokles’in kılıcı gibi sallanıyor. Ya hükümet teklifi ya da KGHK kararı. Ya kırk satır ya kırk katır! Nitekim ikisinin de aynı olduğu görüldü.

Pazarlık o kadar keyfi ve laçka yürütülüyor ki 4688 sayılı Kanun’a göre toplu pazarlık sonunda tutulması gereken, uzlaşılan ve uzlaşılmayan konuların yer aldığı tutanak dahi tutulmuyor. Oysa Türkiye’nin toplu pazarlık sisteminde tarafların uzlaştığı konular tutanak altına alınır, uzlaşılmayan konular uyuşmazlık konusu olur.

KGHK’deki müzakerelerin de gayri ciddi yürütüldüğü görülüyor. Bakın, KGHK kararına şerh yazan öğretim üyesi ne diyor: Sendikaların, tekliflerini gerekçelendirerek Hakem Kurulu’na anlatmalarına rağmen teklifleri reddedildi. Reddin gerekçesi olarak ilgili bakanlık temsilcileri “uygun olmadığını düşünüyoruz” veya “elimizde bununla ilgili bilgi yok” gibi geçiştirme cümleleri kurdu. Hakem Kurulu’ndaki “memur” üyelerin hiyerarşik amirlerine rağmen karar almaları mümkün değildir. Bu nedenle gerek Kamu İşveren Heyeti ve gerekse KGHK içindeki “memur” üyeler hükümetin iradesini temsil etmektedir. Dolayısıyla lafı dolandırmamak lazım. Asıl karar verici olan ve toplu pazarlığın sonucunu belirleyen hükümettir.

Kemer sıkma politikasının sonucu

Hükümet planladığı kemer sıkma ve kamu giderlerini azaltma politikasına paralel olarak masada cimri davrandı. Cimri davranan kamu işveren heyetinin ve KGHK’nin memur üyeleri değildir. Hükümetin maliye politikası giderleri azaltma üstüne kurulu. Buna kamu personeli giderleri de dahil. O yüzden 3600 gündemde yok, o yüzden EYT’lilerin taleplerine kulaklar tıkanıyor. Kısaca krizin faturası bunlar. Adını doğru koymak lazım.

Peki, Hakem Kurulu tarafından onaylanan hükümetin zam kararı ne anlama geliyor? Bu karar iki yıl için (2020-2021) 14 puana karşılık geliyor. İki yılın sonunda maaşlar kümülatif olarak yüzde 14,7 artmış olacak. Ancak kazın ayağı öyle değil. Geçen hafta da yazmıştım, 6 aylık zamlar hile içerir. 2020 için verilen (4+4) yıllık ortalama yüzde 6,3 zam demektir. Şöyle ki ilk altı ay yüzde 4 zam, ikinci altı ay yüzde 8,2 zam. Toplayın bölün 12’ye, yıllık ortalama yüzde 6,1 zam eder. Aynı hesabı 2021 için yapın, yıllık ortalama öngörülen zam yüzde 4,5 olacaktır.

Sadece sonuca, iki yılın sonunda gelinen yere değil, sürece de bakmak lazım. Kamu çalışanlarının yıllık ortalama maaşlarında 2020 için yüzde 6,1, 2021 için yüzde 4,5 artış öngörülmüştür. Üstelik vergi dilimlerinden kaynaklı kayıp da cabası. İkinci 6 ay zammı sadece vergi artışını karşılamaya yetiyor.

Denecektir ki “toplu sözleşmede enflasyon telafisi var.” Evet doğru, enflasyon telafisi var. Ancak enflasyon yaşandıktan altı ay sonra var. Öte yandan genel enflasyon düşük gelir grupları için daha yüksek hissediliyor. Dahası enflasyon telafisi çalışanların büyümeden hiç pay almaması anlamına geliyor. Oysa Türkiye son bir yıl hariç 2010’dan bu yana düzenli olarak büyüyor. Memur ise enflasyonun peşinden koşuyor sadece.
Memur toplu sözleşmesi sendikacılık dersleriyle dolu. Memur-Sen 35 puan zam istemişti. Sonuç 14 puan. Grevsiz toplu pazarlıkla buraya kadar. Bağımsız ve mücadeleci sendikacılık olmadan olmuyor. Görüldüğü üzere hükümet yanlısı, hükümet destekçisi olmak da işe yaramıyor. Sendika ile korporasyon olmayı ayırt edemeden sendikacılık yapılamıyor.

‘Memurin’ sendikacılığının sonu!

Şimdi mırın kırın etmenin alemi yok. Grevi engelleyen Hakem Kurulu’nu anayasal hale getiren 2010 Anayasa değişikliklerini büyük coşkuyla destekleyen Memur-Sen, bugünkü sonucun sorumlularındandır. Ağustos ayında toplu pazarlığa razı olan, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi ve Anayasa Mahkemesi kararları ile güvence altına alınmasına rağmen toplu eyleme ve greve gidemeyen Memur-Sen bugünkü tablonun da sorumlusudur. 2010 Anayasa değişiklikleri yapılırken yazmıştık. Bu değişiklik memurlar için hayır getirmez demiştik, cenderedir demiştik. Dinletememiştik. Umarım şimdi anlamışsınızdır.

Hakem Kurulu bu kararı ile bir vesayet kurulu olduğunu kanıtlamıştır. Hakem Kurulu özgür toplu pazarlığı ve grevi ortadan kaldıran adeta bir noterlik mekanizmasıdır. Oradan medet umarak sendikacılık yapanlar hüsrana uğramıştır. 2010 Anayasa değişikliğine “evet” diyen sendikacıların şikâyet hakkı yok. Zırva tevil götürmez.

Toplumsal gerçekler, sosyal ve sınıfsal ilişkileri kavramadan, sendikacılığın bir hak mücadelesi olduğunu anlamadan “mış” gibi yaparsanız böyle olur. İster 1 milyon üyen olsun, ister yetkili konfederasyon ol, ister bütün hizmet kollarında yetkili ol, esamin okunmaz. Rica ve minnet ile buraya kadar. Masada 35 puan ister ve gereğini yapmazsan iki yılda 14 puana mecbur kalırsın. Sonra da cüzdan atıp, yasak savmak için basın toplantısı yaparsın. Kayıkçı dövüşü bile yapamazsın.

Anayasa’da memurların sendikal haklarıyla ilgili 2010 yılında yapılan değişiklik ve 4688 sayılı Kamu Görevlileri Sendikaları ve Toplu Sözleşme Kanunu bir kez daha iflas etmiştir. Güdümlü memurin sendikacılığı -üyesi ne kadar olursa olsun- iflas etmiştir. Şimdi “memurin” sendikacılığı yerine bağımsız ve demokratik bir kamu çalışanları sendikacılığını koyma zamanıdır.