Merhaba...

GÜRAY ÖZ gurayoz@birgun.net

Okuyanları yazanları dostlarınız olan bir gazetenin sayfalarında yer bulunca ne denir bilemedim. “Merhaba” en güzeli, en sıcağı olmalı. Öyleyse herkese merhaba.

“Ne yazarsan yaz, sakın kendinden söz etme” demişti şimdi mavi siyah karanlıkta bir yıldız olan annem. İnsanın “ben buyum” demesi saçmadır; her neyseniz, kimseniz, yaptığınız ettiğinizle, yazdığınız çizdiğinizle durduğunuz yeri gösterirsiniz.

•••

Düşünceyi geliştirebilmenin en temel aracı dil. Dil ile diyalektik iliskisi içinde insan konuşurken, yazarken öyle ya da böyle, derin ya da sığ düşünceler geliştirir, kararlar verir, hayatını düzenler, duygularını aktarır, kavga eder, barışır, stratejiler geliştirir, taraf tutar, âşık olur, öfkelenir... Düşüncemizi geliştirmek, var olan tartışmalara katılmak istiyorsak, dilin araçları arasında etkin bir yeri olan kavramları kullanırız.

•••

Kavramlarla ilgili temel bilgi, onların süregelen, daha uzun yıllar sürecek olan sınıflar mücadelesine tabi olduklarıdır. Kavramlar konusunda ideolojiler arası bir uzlaşma kolay kolay sağlanamaz. Ama bu tarihsel birikimin, kimi temel kavramları insanlığın kazanımı haline getirdiği gerçeğini de değiştiremez; farklı anlamlar yüklense de sık sık “ortak” kavramlarla konuşuruz.

•••

Sosyalizm ve kapitalizm, kavramların hayatiyetini sınamak için ölçüdürler. Sosyalizmin temelinde sömürüyü ortadan kaldırmak için üretim araçlarının özel mülkiyetine son verme fikri; kapitalizmin temelinde ise, artık- değere el koyarak zenginleşmek için üretim araçlarının özel mülkiyeti, piyasa ekonomisi var. Öyleyse ulusal olanı, ulusalcılığı anlamaya çalışırken kapitalizmle ya da onu en iyi savunan ideoloji liberalizmle ilişkisini sorgulamak gerekecektir.

•••

Liberalizmin üç temel teze dayandığı söylenir: Birincisi, iktidarın tek elde toplanmasına itiraz; ikincisi, dinin iktidarına karşı laik düşünce; üçüncüsü, bireyin en temel hakkı sayılan özel mülkiyetin, “serbest” piyasa ekonomisinin savunulması. Liberaller kavramlar konusunda “pragmatik” ya da “oportünist” tutum takınabilir, “serbestiyeti” kendi kuramlarına da rahatlıkla taşıyabilirler. Bu nedenle iki konuda büyük tavizler vermeleri, tavizleri kolaylıkla içselleştirebilmeleri şaşırtıcı olmadı.

Yanlış kurgulanmış “bireyin özgürlüğü” tezinin laikliği yok etmesine itiraz etmediler, tam tersine bu saçmalığı “kuramsallaştırdılar”.

Otoriter yönetim konusunda çok rahat esneyebildiklerini gördük, görüyoruz.

Geriye kalan, hiç değişmeyen kapitalizm savunuculuğudur.

•••

Ulusalcıların ağırlıklı kesiminin mülkiyete, piyasa ekonomisine dokunmayan, onları verili temel sayan tutumları gözle görülebiliyor. Belki liberal görüşlerden bir farklılık, ulusalcılığın emperyalizme, kapitalist karakterini dikkate almayan itirazlarının “ulus devlet” anlayışı çerçevesinde sürüyor olmasıdır.

•••

Bir diğer ulusalcı kanat ise emperyalizm karşıtlığının kapitalizm karşıtlığıyla tamamlanmadığı kanısındadır. Bu kesim “Batılılığın” “Batıcılığa” dönüşmesinin Atatürk’ten sonra olduğunu, onun “emperyalizme ve aynı zamanda kapitalizme karşı çıktığını” düşünüyorlar. Son 40-50 yılda güçsüzleşse de direnen bu “ideolojinin” belgeleri eskimiş ya da kurgulanmış olsa bile politik değerini korumadığını kim söyleyebilir?

•••

Ulusalcıların, özellikle Atatürkçü kesimin kendilerini liberallere değil sosyalistlere yakın hissetmeleri, solda olmaları önemlidir. Bu tutumun temelinde Aydınlanma’dan beslenmiş laikliğin, önemli yurttaşlık haklarını yasalaştıran “devrimlerin”, emperyalizm ve kapitalizm karşıtlığının yer aldığı söylenebilir; bu da genel olarak solun mücadelesi açısından önemli sayılmalıdır...

•••

Peki bunca laf niye? Mesele, oldukça dar bir grup “ulusalcının” medyada var olabilmek için yakışıksız yöntemleri seçmesinin kabul edilemezliğini vurgulamak, daha önemlisi durduğumuz yeri göstermekti.

Vurgulanmış, gösterilmiştir...