Batı'da sansür ve karartmanın ayyuka çıktığı, eleştirel düşüncenin devletler ve sanal alem şirketokrasisi eşliğinde dejenere edildiği bir ortamda, geçen hafta Ukrayna'yı yok eden çatışmanın dinamiklerini ortaya seren bir söyleşi yayımlandı. AB'nin 21'inci yüzyılına damgasını vurmuş olan eski Almanya Başbakanı Angela Merkel'in Alman Die Zeit gazetesi ile söyleşisinden bahsediyorum.

Merkel'in açıklamaları, Ukrayna dosyasını bilenler açısından büyük bir sürpriz değil ancak geniş kitlelere yönelik dokuz aydır sürdürülen propaganda açısından sarsıcı. Rusya Federasyonu'nun SSCB'nin parçası olan ve geniş bir Rus nüfusun yaşadığı Ukrayna'yı Şubat 2022'de 'sabah uyanıp işgal ettiği' cehaleti ile manipülasyon yapanlara tokat niteliğinde. Batı'nın neoliberal modelinin yayılmacılığı için aşırı milliyetçiliği kullanması, jeopolitik üstünlüğü için kıvırdığı yalanlar ve 'uluslararası hukuktan' bahsederken sahtekarlığını sergiliyor. Bu bağlamda tarihi.

Merkel çatışmanın Şubat 2022'de başlamadığını ifade etmekle kalmıyor, Ukrayna'nın Rusya Federasyonu'na yönelik bilek güreşinin 'mezesi' olduğunu da ortaya seriyor. Uluslararası ilişkiler bakımından bu krizin önemli bir aktörü olan Merkel'in söyleşisi büyük tartışma yarattı. Bundan sonra yaşanacaklar itibarıyla da önemli.

BM GÜVENLİK KONSEYİ'NİN 2202 SAYILI ONAYI

Önce yakın tarihi anımsayalım...

Ukrayna'nın SSCB'nin çökertilmesi sonrası 32 yıllık devletlilik tarihini iki 'renkli darbe' zorladı, denilebilir. 2004'te 'turuncu devrim' lansmanı, milliyetçi muhalefetin birbirine düşmesiyle kendi içinden çökmüştü. İkincisi 2014 Meydan darbesiydi. Meydan 'AB ve Batılı demokrasi hayali' kuranlar üzerinden lanse edilirken, arka planda darbenin zemini tesis edildi. Protestocularla güvenlik güçlerini vuran keskin nişancıların kiralandığı, CIA'nın güvenlik servislerine sızdığı, parlamentonun ve iş dünyasının kısmen satın alındığı 'hibrit' bir süreçti.

'İki Ukrayna'nın Rus nüfusun yoğun bulunduğu doğu ve güneydoğusunun bu darbeyi reddetmesi iç savaşın fitilini ateşlemişti. Üzerlerine banderist mirası açıkça sahiplenen aşırı milliyetçiler salındı. Odesa'taki katliam, Ukraynalı milliyetçilerin Mariupol'e dalışları ve Donbass'a havadan yağdırılan bombalar ile çatışmalar, gelişmelerden ürken Kırım'ın en baştan referandumla 1954'te ayrıldığı Rusya Federasyonu'na dönüşünü tetiklemişti.

Krizin dondurulmasının ilk girişimi 2014 Eylül'ünde Minsk-1 ateşkesi oldu. İşe yaramadı. 2015 başlarında Kiev rejimi zora düşmüştü. Rusya Federasyonu'nun sınırı geçmesine dahi gerek kalmadan büyük lojistik destek sağladığı Donbass milisleri Mariupol'ün 20 km yakınlarına kadar ulaşmışken, Debaltsovo'da Ukrayna ordusunu önlerine katıp götürecek durumdaydılar.

Dönemin Almanya Başbakanı Merkel ile Fransa Başbakanı Hollande devreye girdi. Moskova arandı. Ve Şubat 2015'te ikinci Minsk protokolü kabul edildi. Dönemin ABD Başkanı Barack Obama, -neocon Dışişleri'nin ve Kiev'deki hibrit darbe operasyonunun icracısı Victoria Nuland'ın yüzüne gözüne bulaştırdığı bu süreçte- Minsk-2'ye BM Güvenlik Konseyi'nde onay verdi. Obama o dönemde Moskova'nın nüfuz bölgesine bu şekilde muamelenin 'iyi fikir' olmadığını da söylemişti. Velhasıl ABD'nin de itiraz etmediği BM'nin 2202 sayılı tasarısıyla Minsk-2 protokolü resmen uluslararası hukuk haline getirildi.

Kiev ile Donbass arasında imzalanan, Rusya kendi imzasını da koymadığı Minsk-2; Ukrayna'da ateşkes, ağır silahların ön hatların dışına çekilmesi, esirlerin serbest bırakılması ve genel af, Donbass'a özerklik tanıyan anayasal reformları içeriyordu. BM Güvenlik Konseyi onaylı olmasına rağmen hiç uygulanmadı. 2014'de Donbass'ta sandık bile kurulmamışken Kiev'de başa gelmiş Devlet Başkanı Petro Poroşenko, Donbass ve Kırım'a ağır abluka uyguladı. Savaş ve çatışmalar düşük yoğunluklu devam etti. Taa ki, Ukrayna'nın ateşkesi ağır biçimde (AGİT'e göre çoğu Kiev tarafından 2000'e yakın ihlal) ihlal ederek sıcak çatışmaya dökmeye hazırlandığı sırada gelen Rusya Federasyonu müdahalesine kadar...

MERKEL NE SÖYLEDİ?

İşte Merkel Die Zeit söyleşisinde tüm bu sürece ışık tutuyor. Aslında Rusya Şubat sonunda Ukrayna iç savaşına müdahale ettiğinde uzun süre konuşmamış olan Merkel, ilk beyanatını Der Spiegel'e verdiğinde kimi imalarda bulunmuştu. Ancak Die Zeit ile söyleşisinde çatışmanın dinamiğini ortaya sermiş oldu.

Die Zieit'in bugün krizin geldiği noktada sorumluluğunu ve Almanya'nın Rusya ile Kuzey Akım-2 projesi üzerinden enerji işbirliğini sorguladığı sorularına Merkel, şu yanıtları veriyor

+ "Rusya ve Ukrayna'ya yönelik politikama bakalım. O zamanlar aldığım kararları bugün anlayabileceğim şekilde verdiğim kanaatine varıyorum. Tam da böyle bir savaşı önleme girişimiydi. Bunun başarılı olmaması, girişimlerin yanlış olduğu anlamına gelmez."

+ "Ama bu aynı zamanda o sırada alternatiflerin tam olarak ne olduğunu söylemenizi gerektiriyor. 2008'de tartışılan Ukrayna ve Gürcistan'ın NATO üyeliğinin başlatılmasının yanlış olduğunu düşündüm. Bu ülkeler bunun için gerekli ön koşullara sahip değillerdi ve böyle bir kararın hem Rusya'nın Gürcistan ve Ukrayna'ya karşı eylemleri hem de NATO ve onun yardım kuralları açısından sonuçları tam olarak değerlendirilmemişti. Ve 2014 Minsk anlaşması Ukrayna'ya zaman tanıma girişimiydi."

+ "Bugün de görebileceğiniz gibi, bu zamanı güçlenmek için de kullandı. 2014/15 Ukraynası bugünün Ukraynası değil. 2015'in başlarında Debaltsevo savaşında gördüğünüz gibi, Putin o sırada onları kolayca geçebilirdi. Ve NATO ülkelerinin Ukrayna'ya yardım etmek için şimdi yaptıkları kadar çok şey yapabileceklerinden şüpheliyim."

+ "Çatışmanın donmuş olduğu, sorunun çözülmediği hepimiz için açıktı ama bu Ukrayna'ya değerli zaman kazandırdı. Tabii ki, şimdi şu soru sorulabilir: Böyle bir durumda Kuzey Akım 2'nin inşası neden hala onaylandı?"

+ "Evet, farklı görüşler olabilir. Bu ne hakkindaydi? Ukrayna bir yandan Rus gazı için bir geçiş ülkesi olarak kalmaya büyük önem verdi. Gazı Baltık Denizi üzerinden değil, kendi topraklarından geçirmek istiyordu. Bugün insanlar bazen her Rus gazı molekülü şeytanmış gibi davranıyor. Öyle olmadı, gaza itiraz edildi. Öte yandan, federal hükümet Kuzey Akım 2'nin onaylanması için başvuruda bulunmadı, şirketler bunu yaptı. Nihayetinde, federal hükümet ve benim için, Kuzey Akım 2'nin onayını açıkça reddetmek için siyasi bir eylem olarak yeni bir yasa yapıp yapmayacağımıza karar verme meselesiydi."

(ZEIT: Bunu yapmanıza ne engel oldu?)

+ "Bir yandan, Minsk Anlaşması ile birlikte böyle bir ret, bana göre, Rusya ile olan iklimi tehlikeli bir şekilde kötüleştirirdi. Öte yandan, enerji politikası bağımlılığı, Hollanda ve İngiltere'den daha az gaz gelmesi ve Norveç'te sınırlı üretim hacimleri nedeniyle ortaya çıktı."

Merkel, açıkça kriz yönetimi yaptığını, 'Rusya'yı kandırdıklarını', Minsk-2'nin barış değil savaşa hazırlık için yapıldığını söylüyor, aksi halde Kiev'deki 'siyasi mühendisliğin' çökeceğini belirtiyor. Kiev'in Minsk-2'yi uygulamayacağını da bilirken Rusya'ya yönelik 2014'te devreye sokulan yaptırımlarda neden direttiğini izah etmiyor. Kırım üzerinden izah etse o zaman Minsk'i deşmesi gerekecek. Zaten Die Zeit da ne bu konuyu, ne de BM Güvenlik Konseyi'nin 2202 sayılı kararını soruyor! Merkel 2008 Gürcistan/Ukrayna vakasındaki tutumuna dair de yalan söylüyor, zira böyle bir değerlendirme yapmışsa bile NATO'nun bu ülkelere resmen davetiye çıkarması ve 'açık kapı' bırakmasına itiraz etmemişti.

Merkel'in Kuzey Akım-2'yi onaylama gerekçesini, 'bunu şirketlerin yapması, federal hükümetinin işi olmaması, iklim değişikliği gündemi ve o dönem enerji tedarikinin azlığıyla' izaha çalışıyor.

Merkel, kendisine yönelik eleştirileri sorulduğunda, "Soğuk savaş aslında hiç bitmemişti. Çünkü Rusya barış içinde değildi. NATO Rusya'nın saldırganlığına 2014'te daha hızlı yanıt vermeliydi" diyor. Çatışmanın açıkça Rusya ile ilgili olduğunu ifşa ediyor. Mütemadiyen kimin neden genişlemekte olduğuna dair kafasında bir soru yok. Ukrayna'yı 'meze yaparkenki' amacın Rusya'yı Karadeniz Filosu'nun bulunduğu Sivastopol'den atmak ve Karadeniz'i 'NATO gölü yapmak' olduğunu taa o dönemde bile görmemek mümkün değildi.

POROŞENKO ZATEN SÖYLEMİŞTİ

2014 Maydan darbesiyle iktidara gelmiş ve trajikomik biçimde 2019'da 'barış vaadiyle' seçilmiş Zelenskiy'e kadar iktidarda kalmış Petro Poroşenko aslında bunları geçen haziranda dile getirmişti. Kendisi açık sözlü bir insan. 2015'te Ukrayna'nın Rusça konuşan nüfusuna "Bizim çocuklarımız okula gidecek, onların çocukları sığınaklarda yaşayacak" cümleleri de Merkel'i rahatsız etmemişti. Poroşenko geçen haziranda Minsk protokolleri için "Savaşı ertelemek ve daha güçlü silahlı kuvvetler oluşturmak için bize zaman kazandırdı" demişti

Ama öyle mi? Ukrayna'nın bugün NATO/ABD ve Batı'nın askeri ve sivil yardımları olmadan var olabilmesi imkansız hale gelmişken, durum daha da hazin.

PUTİN'İN MERKEL OKUMASI

Doğrusu, Merkel'in söyleşisi, Batı için 'yalan imparatorluğu' diyen Rusya Devlet Başkanı Vladimir Putin'e altın tepside sunulan bir gündem. Putin, Merkel'in söyleşisinin yayınlandığı çarşamba günü Rusya İnsan Hakları Konseyi'yle buluşmasında, Rusya'nın özel askeri operasyonunun tek seçenek olduğunu belirtirken, çatışmanın yeni başlamadığını anımsatmıştı. Belki en çarpıcısı o dönemde yanlış yaptıkları, barışçı çözüm için herşeyi denedikleri ve 'belki de 2014'te müdahale etmeliydik' vurgusuydu.

Rusya lideri Merkel'in söyleşisini de -kuşkusuz Almancadan okumuştur- Bişkek'teki BDT zirvesinde değerlendirdi. "Dürüst olmak gerekirse bu benim için tümüyle beklenmedikti" diyerek 'hayal kırıklığını' vurguladı. O dönemde de Ukrayna tarafında durduklarını bildikleri Almanya liderliğinin bir anlaşmaya varmak konusunda 'samimi olduğunu düşündüğünü' söyledi. Nihayetinde "Bu sadece özel askeri operasyonun başlatılmasının doğru karar olduğunu gösteriyor" derken, bundan sonraki olası müzakere süreci için "Güven neredeyse sıfıra indi. Neyi müzakere edeceksiniz? Ne hakkında? Ve onlarla müzakere etmek mümkün mü? Garantiler nerede?" diye sorguladı.

Açıkçası Sovyetlerin son kuşak liderliğinin hafızası, Batı'nın Yeltsin ile Rusya'yı yağmalama girişimi, NATO'nun genişlemesi, Yugoslavya'yı parçalaması, Irak'ı yok etmesi, Suriye ve Libya'daki krizler üzerinden şekilleniyor. Batı'nın Ukrayna politikalarını okuyamamış olmaları mümkün mü? Açıkça belli ki Berlin'in Almanya'nın ihtiyaçlarından hareketle ABD'den 'özerk davranma potansiyeline' yatırım yaparken, Merkel'in Ukrayna'ya atfettiği hazırlığı Rusya yaptı. Hatta zamanı Batı'dan daha iyi kullandığı söylenebilir. Rusya sekiz yıl önce Batı'nın bugün açtığı ekonomik savaşa katlanamazdı. Bankaları swift'e tümden bağlıydı, mali sistemi çökebilirdi. Tarımı ve sanayi üretimi bu süre içinde kendi kendine yeterli hale geldi. Askeri açıdan ordusu ve savunma sanayi güçlendi. Ukrayna bugün kendi kaynakları tükenmiş ve NATO silahları, eğitimi, komuta kontrolü ile mali yardımlarıyla ayakta durur haldeyken sekiz yılın kime yaradığı ortada.

MERKEL'İN 'SAMİMİYETİ'...

Merkel'ın Die Zeit söyleşisindeki söylemleri 'Almanya içinde siyasi itibarını kurtarmaya' çabasına yoruluyor. Avrupa'nın ortasında en başta Almanya'yı yıpratan böyle bir krizden ne gibi bir itibar devşirecek, kestirmek güç. Dikkat çekici bir 'devlet idareciliği' atfedilen Merkel, Atlantik hattına koşulsuz sadakati ile Rusya'nın Almanya için yeri doldurulamaz işlevi arasında bocalama yaşamış olabilir. Şunları anımsamakta fayda var:

Merkel, 2002'de Bush yönetiminin Irak işgali yakınken, dönemin Başbakanı Gerhard Schröder 'hiçbir şekilde ABD askeri macerasına katılmayacaklarını' söylediğinde, Washington Post'a 'Tüm Almanlar adına konuşmuyor' vurgulu makale yazmıştı.

Obama döneminde 2013'te NSA'in bizzat telefonlarını dinlemesi skandalı patladığında, Der Spiegel ABD'nin Berlin büyükelçiliğinin bir 'dinleme üssü' haline geldiğini yazdığında kılını kıpırdatmamıştı.

Kiev darbesi sırasında Victoria Nuland'ın kimin iktidara getirileceğini büyükelçisiyle tartışırken ve Merkel'in tercihi olan Viktor Kliçko'dan söz edildiğinde sarf ettiği, ses kaydı sızan 'Fk EU' söylemlerine hiç takılmamıştı. Merkel, Kiev rejiminin Donbass'ta 'değerler Avrupası'nın altını oyan etnik temizliği tüm sembolleriyle ortadayken de kılını kıpırdatmadı. Kiev üzerinde hiçbir baskı uygulamadı.

Esasında NATO'nun genişlemesinin AB ayağını 'Doğu Ortaklığı' programıyla yürüttü. Doğu Ortaklığı'nın kimsenin pek anmadığı 'güvenlik şemsiyesi' unsuru da vardı.

Merkel, esasında Rusya'nın 'balkanlaştırılmasına' oynadı. Görevdeki son yılı olan 2021'de Almanya'yı ırkçı Navalnıy'nin 'destanlaştırılması' komplosunun merkezi yaptı.

Kuzey Akım-2 projesine onay verse de ötelemeleri eksik etmedi. Sonunda Almanya altyapısı gözlerinin önünde 'patlatıldı'.

Merkel için belki en önemlisi 16 yıllık iktidarını 'kazasız' tamamlamaktı. Tam zamanında istifa etti. Belki de 'dokuz ay sonra Die Zeit'a neden böyle konuştu' diye sormalı.