Memleketinizin toprağına zehir ekerler. Çoluk çocuk uzak yollara düşmek zorunda kalırsınız. Açlık, soğuk, kimi zaman kör sıcaklar, hırsızlama binilen bir teknede suya düşerek can veren bedenler; dünya kiminin malıdır, o adını bilmediğimiz, ama yüzünü çok iyi tanıdığımız birileri, yazgımıza karar verirler. Yaşamak dediğin, onlar emekçiyi görmesin, yoksulların varlığından rahatsız olmasın diye kurgulanmış bir oyundur. Dünya sahnesinin hem yazarı, hem yönetmenidir onlar! Birbirlerinin yüzlerine tiksindirici bir kibirle sırıtırlar…

Dünya hepimizin evi değil. Bunu acı deneyimlerle öğrendik. Bilgiyi iktidar olarak kullanan; ‘milliyetçilik’, ‘dincilik’ sosuyla sömürü düzenini tıkır tıkır işletenlerindir dünya! Ev sahibi bize parmak sallayan, sözünden çıkınca tokadı indiren zalimlerdir. Oyunun kurallarına uyarsan, sana da sus payı verirler; yok eğer başkaldırırsan, kendi toprağında sürgün olursun… Tanrıyı onlar yaratır, evinizin içinde nasıl davranacağınıza onlar karar verir, kimin sevilesi olduğunu onlar bilir! Efendiler, bir de onlara uygun, kullanışlı hizmetkârlara yer var sadece bu dünyada. Ses çıkarıp, “bu böyle gitmez, bu düzen, değişmeli” dersen, ıssız bir köşede faili meçhule kurban gidersin… Üstelik fail belliyken…

“Ankara Garı Katliamı” acısı henüz birinci haftasındayken, iktisadın kuralları, serinkanlılıkla işlemeye devam edecek; piyasalar tıkır tıkır işleyecek, ölümün soğuk yüzü, yerini banknotların sıcağına terk edecektir! Ölen aramızdan sessiz ayrılıyor, ardından bıraktıkları hatıralar, ürettikleri değerler, beyaz ekran camından yavaşça siliniyordu. İnsan unutmayı sever. Denizlerimizde göçmen cesetleri varken, plajlarda güneşlenmedik mi? Ardından serin sularda rahatlayan gamsız mahlûklar değil miyiz? Garlarda, havaalanlarında, iskelelerde acele işlerimize yetişiyoruz… Acıyı ezerek, yok sayarak!

Her gün teknelerle denizlere açılan ölüm yolcularıyla; tüm halklar için “barış” diyen insanların yazgısı aynı öyküde kesişir. Herkes yaşadığımız bu düzende göçmendir. Kök salmaya izin vermezler. Kök salmak, bir toprağa ekin olmak, orada yeşermektir. Oysa tohumları çalınmış toprağın, kavruk yazgılı insanlarıyız biz. Çorak, verimsiz. Kanla sulanan bir topraktan, barış çiçeği nasıl açsın? Dünya, bu güne dek benzeri görülmemiş bir çaresizliğin kıskacında. Piyasayı kutsayan ve bir başka türde soluk alma olasılığı görmeyenlerin elindeki beşikte, ölü doğmuş bebekler gibi sallanıyoruz hepimiz…

NATO, BM, AB güler yüzlü canavarlar… Yine sahnedeler halkların kanını emmek için! Dünyayı cehenneme çeviren, selefi grupları, sapkınları pazarlayarak; meczuplar iktidarlarını yaratan, kukla liderlerle her yanda egemenlikleri sürdüren… Halklar bu kukla, zalim yöneticiler elinde kıvranırken, şampanya kadehlerini ‘liberal’ dünya için şehvetle yudumlayan; göçmen çocuklar ölürken, yalancı bir ifadeyle kederlenen, ‘vah vah’ deyip, utanmaz teklifler yaparak, vicdanlarını avutmaya çalışan… Cahil halklara; hamasetle, din, tanrı, millet, sahte gelecek pazarlayan… Merkel’in yüzünde gördüm tüm bunları…

İnsanların evlerini yıktılar, yollara döktüler! Hayatta kalmak başarı, ölüm günlük sıradan olaydır bizim coğrafyada... Yanı başınızda kafalar kesilir, kadınlar pazarlanır, çocuklar esir edilir de, dönüp bakmazsınız bile; bunun adı vahşi değil, alçak kapitalizmdir. Ne zaman ki bu irin yayılır, o zaman Merkeller kalkıp gelir, çalar kapını. Görevi seni avutmak, sırtını sıvazlamaktır! O bitmez tükenmez uygarlığın değerleriyle sana gelip, seni satın almaktır işi Merkel’in. Hiç itirazın olmadığı için bu güne dek; önce sevinir, sonra eline tutuşturulan üç kuruşa minnettar olursun sen de!

Merkel’in yüzündeki ifadeyi görmek zamanıdır! İkiyüzlü Avrupa’nın, kendi dışında olan hiçbir canlıya katlanamadığı o ifadede saklı! Faşizmin kalıntısını görüyorum ben. Sevgisizliği, bencilliği, ırkçılığı, alıp-satmayı... Gücün şımarıklığını, paranın getirdiği utanmaz kibri, iktidarın sinsi dilini…

Muhtemelen cihan padişahına şöyle buyurdu Merkel; “Pisliği biz yarattık, ama sorumluluğunu taşıyamayız. Bir halt ettik, içinden çıkamıyoruz! Sizin ülkeniz bizim çöplüğümüzdür. İnsan dediğin de nedir ki zaten! Parasını verelim, siz de susun. Kuzu kuzu bakacaksınız evlerini başlarına yıktığımız insanlara! Biz de vicdanlarımızı avutacağız. Halkımıza iyi kalpli insanlar olduğumuz anlatacağız ve herkes sabah mutlu gidecek işine…”

Merkel’in yüzü yaşadığımız çağın özetidir. “Ankara Garı”nda barış için ölenleri unutmak istemiyorsanız o yüze iyi bakın ve avucuna üç kuruş sıkıştırılınca mutlu olanları tanıyın.
Hepimiz göçmeniz!