Türkiye Cumhuriyet Merkez Bankası hesap verme sorumluluğunun yerine getirilmesi amacıyla hükümete enflasyon gelişmeleri hakkında açık mektup gönderdi. Mektupta reformların dezenflasyonist süreci destekleyeceği belirtildi.

Merkez Bankası'ndan hükümete enflasyon mektubu

Merkez Bankası hükümete enflasyon hedefi tutmaması nedeniyle mazeret mektubu gönderdi.

Hazine ve Maliye Bakanı Lütfi Elvan'a gönderilen mektupta 2020 yılında enflasyonu etkileyen faktörler anlatıldı..

Merkez Bankası, para politikasındaki sıkı ve ihtiyatlı duruşun, yüzde 5 hedefine ulaşılması beklenen 2023 yılına kadar, uzun bir süre kararlılıkla sürdürülmesi gerektiğini bildirdi.


Türkiye Cumhuriyet Merkez Bankası tarafından hükümete gönderilen açık mektup şu şekilde:

"Türkiye Cumhuriyet Merkez Bankası’nın (TCMB) 2006 yılı başından itibaren uyguladığı açık enflasyon hedeflemesi rejimi kapsamında, enflasyon hedefinden belirgin olarak sapıldığında veya sapma olasılığı ortaya çıktığında TCMB Kanunu’nun 42. maddesi uyarınca “hesap verme yükümlülüğü” mekanizması devreye girmektedir.

Bu kapsamda, TCMB’nin hedeften sapmanın nedenlerini ve alınması gereken önlemleri Hükümete yazılı olarak bildirmesi ve kamuoyuna açıklaması gerekmektedir. 2020 yıl sonu enflasyonu hedef aralığının üzerinde gerçekleşmiştir. Bu metin, enflasyonun hedeften sapmasının nedenleri ile hedefe ulaşmak için alınan ve alınması gereken önlemleri açıklamaktadır.



2020 YILINDA ENFLASYONU BELİRLEYEN FAKTÖRLER

2019 yılının Temmuz ayında başlayan faiz indirimleri 2020 yılının ilk yarısında Covid-19 salgınının olumsuz etkilerini sınırlamaya yönelik olarak devam etmiş ve ilaveten kapsamlı genişleyici likidite adımları atılmıştır. Para politikası faiz indirimleri ve bankacılık sektörüne sağlanan hedefli likidite imkânlarına ek olarak, Bankacılık Düzenleme ve Denetleme Kurumu’nun Mayıs ayı başından itibaren geçerli olmak üzere bankaları temel olarak kredi kullandırmaya ve menkul kıymet almaya yönlendiren Aktif Rasyosu düzenlemesi de genişletici makro politika duruşunu belirginleştirmiştir.

Yıllık kredi büyümesi ikinci çeyrekten itibaren ivmelenmiş ve 2017 yılındaki Kredi Garanti Fonu kaynaklı hızlı kredi genişlemesinin de ötesinde bir genişlemeye neden olmuştur. Bu güçlü kredi genişlemesi firma kredilerinde olduğu kadar konut ve ihtiyaç kredileri başta olmak üzere bireysel kredilerde belirgin gerçekleşmiştir. Krediler ve parasal büyüklüklerde para politikası ve finansal politikalarla kısa sürede sağlanan hızlı genişleme, iktisadi faaliyetteki hızlı toparlanmayı desteklemekle birlikte cari işlemler dengesini, dış finansman imkânlarını ve enflasyon görünümünü olumsuz etkilemiştir.

Mal ihracatındaki iyileşmeye karşın, başta turizm olmak üzere hizmet gelirlerindeki düşüş ve ithalattaki canlanmayla birlikte cari işlemler açığı hızla artmıştır. Küresel belirsizliklere ek olarak yurt içinde enflasyon beklentilerinin bozulması dolarizasyon eğiliminin güç kazanmasına yol açmıştır. Bu dönemde yurt içi yerleşiklerin döviz ve altın talebi artmış altın ithalatının tarihsel ortalamalarının oldukça üzerine çıkması dış dengeyi olumsuz etkilemiştir. Makrofinansal risklerin artması ve bekleyişlerin bozulmasıyla portföy ve swap piyasalarından yüksek hacimli yabancı sermaye çıkışları gözlenmiştir.

Eş anlı olarak yurt içinde mevduat dolarizasyonunun kuvvetlenmesi ve reel kesimin yabancı para yükümlülüklerini azaltma eğiliminin hızlanması da dış finansman ihtiyacını önemli ölçüde artırmıştır. Böylelikle, yurt içi talep kaynaklı hızlı büyümenin yol açtığı dış dengesizlikler, ülke risk primlerini yükseltmiş, döviz kurları ve rezervler üzerinde baskı oluşturmuştur.

2020 yılında güçlü kredi ivmesine bağlı talep yönlü etkiler doğrudan ve dolaylı kanallarla enflasyon üzerinde belirleyici olmuştur. Talep koşullarının güçlü seyrettiği gruplarda enflasyon baskıları artarken, kredi genişlemesiyle ekonomide sağlanan hızlı toparlanmanın rezervler, risk primi, dolarizasyon ve enflasyon beklentileri arasında oluşturduğu olumsuz döngü döviz kuru kanalıyla da enflasyondaki yükselişte önemli rol oynamıştır.

Yılın ikinci yarısında küresel ekonomideki toparlanmayla birlikte uluslararası petrol, endüstriyel metal ve tarımsal emtia fiyatlarındaki güçlü artış eğilimi de enerji, temel mal ve gıda grupları üzerinden enflasyon üzerinde etkili olmuştur.

Enflasyonun ana eğilimine ve fiyatlama davranışlarına ilişkin göstergeler, çekirdek enflasyonun halen yüksek seyrettiğine ve fiyat artışlarının genele yayıldığına işaret etmektedir.

Tüketici enflasyonu, 2020 yılı sonunda yüzde 14,6 olarak gerçekleşmiş ve yüzde 5 hedefi etrafında belirlenen belirsizlik aralığının dışında kalmıştır.

Enflasyondaki yükselişte hem talep hem de maliyet yönlü unsurlar etkili olmuştur. Yılın ilk çeyreğinde yüzde 12 civarında yatay bir seyir izleyen tüketici enflasyonu, salgına bağlı etkilerle Nisan ayında yüzde 10,94 ile yılın en düşük seviyesine gerilemiştir. Yılın ikinci yarısında ise güçlü kredi ivmesine bağlı etkiler doğrudan ve dolaylı kanallarla enflasyon üzerinde belirleyici olmuştur.

Parasal büyüklükler ve kredilerdeki yüksek hacimli genişlemeyle ekonomide sağlanan hızlı toparlanma bir yandan talep yönlü enflasyon baskılarını artırırken, diğer yandan cari işlemler dengesinde belirgin bir bozulmaya yol açmıştır. Sermaye çıkışları ve dış finansman ihtiyacındaki artışla birlikte rezervler gerilemiştir. Bu görünümün ülke risk primi, dolarizasyon ve enflasyon beklentilerine olumsuz yansımalarıyla Türk lirasında gözlenen değer kaybı, tüketici enflasyonundaki yükselişte önemli rol oynamıştır.

Döviz kuru gelişmeleri ve emtia fiyatlarındaki yukarı yönlü seyrin yanı sıra güçlü talep koşulları ve bazı sektörlerde belirginleşen arz kısıtları neticesinde üretici enflasyonu da yılın ikinci yarısında hızlı bir şekilde yükselmiş ve yıl sonunda yüzde 25,15 olarak gerçekleşmiştir.

2020 yılında salgın dinamikleri ve makro politika bileşimi çerçevesinde ortaya çıkan sektörel ayrışmaların enflasyon üzerinde belirgin etkileri olmuştur. Salgına bağlı olarak talep koşullarının zayıf olduğu mal ve hizmet kalemleri tüketici enflasyonunu sınırlarken, kredi ve döviz kuru gelişmelerine görece daha duyarlı gruplarda enflasyon yüksek seyretmiştir. Böylece, mal grubunda enflasyon yüzde 15,87 olurken, hizmetler grubu enflasyonu yüzde 11,66 olarak gerçekleşmiştir.

2020 yılı genelinde Türk lirası döviz kuru sepeti karşısında yüzde 25 değer kaybetmiştir. Bu değer kaybı, döviz kuru geçişkenliğinin yüksek olduğu temel mallar başta olmak üzere alt gruplar geneline yayılmıştır. Temel mallarda enflasyon yılın ilk çeyreğinde yüzde 8,18 olarak gerçekleştikten sonra yıl sonunda yüzde17,24’e yükselmiştir. Temel mal enflasyonundaki artışın ana sürükleyicisi dayanıklı mallar olmuştur. Dayanıklı mallarda (altın hariç) enflasyon ilk çeyrekteki yüzde 11,39 seviyesinden yıl sonunda yüzde 30,4’e yükselmiştir.

Enflasyondaki yükselişte gıda fiyatları da önemli bir rol oynamıştır. 2020 yılı başında yüzde 16,08 olan işlenmiş gıda enflasyonu yıl içinde dalgalı bir seyir izleyerek yılı yüzde 15,52 ile bitirmiştir. İşlenmemiş gıda enflasyonu ise daha olumsuz bir görünüm sergilemiştir. Ocak ayında yüzde 2,22 olan işlenmemiş gıda enflasyonu yılı yüzde 26,34 gibi yüksek bir oranda tamamlamıştır. Turizmdeki zayıf seyre karşın birikimli döviz kuru etkileri ve uluslararası tarımsal emtia fiyatlarındaki yükseliş gıda fiyatlarındaki artışta etkili olmuştur.

Hizmet enflasyonu yıl içinde yüzde 11-12 civarında katılık sergilemiştir. Salgına bağlı olarak getirilen hareket kısıtlamaları konaklama ve yiyecek hizmetleri, eğlence ve kültür, ulaştırma ve eğitim hizmetleri başta olmak üzere birçok sektörde faaliyeti zayıflatmıştır. Talep koşulları bazı hizmet gruplarında enflasyonu aşağı yönlü etkilese de, kısıtlamalara bağlı olarak birim maliyetlerdeki artış enflasyondaki düşüşü sınırlamıştır.

Yıl içinde bazı sektörlere yönelik vergi indirimleri de enflasyon baskılarını kısmen hafifletmiştir. Bu dönemde bakım ve onarım ile sağlık hizmetleri gibi döviz kuruna duyarlı kalemlerde belirgin fiyat artışları gözlenmiştir. Yılın son iki ayında hizmet enflasyonundaki artışta gıda fiyatlarındaki görünüm ve birikimli döviz kuru etkileri öne çıkmıştır.

Öte yandan, sektörel ayrışmaların belirginleştiği 2020 yılında enflasyonu sınırlayan gelişmeler de yaşanmıştır. Enerji ile alkollü içecek ve tütün grupları tüketici enflasyonunu önemli ölçüde aşağı çekmiştir. Alkollü içecek ve tütün grubundaki olumlu seyirde baz etkileri rol oynamıştır. Petrol fiyatları salgının etkilerinin belirginleşmesiyle nisan ayında belirgin bir düşüş sergilemiş, küresel çapta kademeli normalleşme adımları sonrasında artış eğilimine girmiş ancak salgın öncesi seviyelerinin altında seyretmiştir.

ABD doları cinsinden petrol fiyatları 2020 yılında bir önceki yıla göre yüzde 34 gerilemiştir. Böylece, Türk lirasındaki değer kaybına karşın enerji grubu enflasyonu yüzde 5,64 oranında gerçekleşmiş ve tüketici enflasyonuna sınırlı bir katkı yapmıştır. Salgının etkileriyle talep koşullarının zayıf seyrettiği giyim, konaklama, eğitim, eğlence ve kültür, ulaştırma hizmetleri gibi kalemlerde enflasyon nispeten düşük kalmıştır.

İç talep koşulları, döviz kuru başta olmak üzere birikimli maliyet etkileri, uluslararası gıda ve diğer emtia fiyatlarındaki yükseliş, bazı sektörlerde belirginleşen arz kısıtları ve enflasyon beklentilerindeki yüksek seviyeler, fiyatlama davranışları ve enflasyon görünümünü olumsuz etkilemeye devam etmektedir.

HEDEFE ULAŞMAK İÇİN ALINAN ÖNLEMLER

Enflasyon beklentilerinin kontrol altına alınması ve enflasyon görünümüne yönelik risklerin sınırlanması amacıyla, Ağustos ayı başından itibaren salgın dönemine özgü politikalarda sıkılaşma adımları atılmaya başlanmıştır. Ancak, hızlı kredi genişlemesinin birikimli etkileriyle talep koşullarının sergilediği güçlü seyir, yılın ikinci yarısında cari denge ve enflasyon görünümünü olumsuz etkilemeye devam etmiştir.

TCMB, enflasyon görünümüne dair risklerin bertaraf edilmesi, enflasyon beklentilerinin kontrol altına alınması ve dezenflasyon sürecinin en kısa sürede yeniden tesis edilmesi için Kasım ayında politika faizini yüzde 10,25’ten yüzde 15’e yükselterek net ve güçlü bir parasal sıkılaştırma yapmıştır (Grafik 3). Buna ek olarak, şeffaflığı ve öngörülebilirliği artırmak amacıyla sade bir operasyonel çerçeve benimsenmesine ve kısa vadeli tüm fonlamanın temel politika aracı olan bir hafta vadeli repo ihale faiz oranı üzerinden yapılmasına karar verilmiştir. Bu doğrultuda, TCMB tarafından bir ay vadeli geleneksel yöntemli repo ihaleleri ve Geç Likidite Penceresi(GLP) imkânlarıyla sağlanan fonlama, 20 Kasım 2020 tarihinden itibaren temel para politikası aracı olan bir hafta vadeli repo miktar ihaleleriyle yapılmaya başlanmıştır.

Kasım ayı PPK toplantısında, fiyat istikrarı temel amacı doğrultusunda, parasal aktarım mekanizmasının etkinliğini artırmak için zorunlu karşılık düzenlemesinde değişiklik ihtiyacı olduğu değerlendirilmiştir. Bu çerçevede, reel kredi büyümesine göre farklılaşan zorunlu karşılık oranları ve faiz/nema oranları uygulamasının yürürlükten kaldırılmasına ve zorunlu karşılık oranlarının ve faiz/nema oranlarının tüm bankalar için aynı oranlar üzerinden uygulanacak şekilde yeniden belirlenmesine karar verilmiştir. Zorunlu karşılık sisteminin sade bir çerçevede uygulanması, para politikasında şeffaflığın ve öngörülebilirliğin artmasına katkı sağlamıştır. Buna ek olarak, Türk lirası ve yabancı para zorunlu karşılık oranlarında yapılan değişiklikler TCMB’nin parasal duruşunu ve parasal aktarım mekanizmasının etkin işleyişini desteklemiştir.

Para politikasındaki sıkılaşma ve fiyat istikrarına yönelik güçlü iletişim piyasalara olumlu yansımış, finansal göstergelerde iyileşme sağlanmıştır. Fiyat istikrarı odaklı sade bir operasyonel çerçeve benimsenerek politika öngörülebilirliğinin artırılması sonucunda, Kasım ayından itibaren risk primi, döviz kuru oynaklığı ve uzun vadeli faizler gerilemiş, sermaye girişleri artmıştır.

Aralık ayında, 2021 yıl sonu tahmin hedefini göz önünde bulundurularak güçlü bir parasal sıkılaştırmaya gidilmiştir. Politika faizi olan bir hafta vadeli repo ihale faiz oranı yüzde 15’ten yüzde 17’ye yükseltmiştir.

Aralık ayı kararını takip eden dönemde uluslararası emtia fiyatları ile bazı sektörlerde belirginleşen arz kısıtlarının yanı sıra asgari ücret ve yönetilen fiyatlara ilişkin gelişmeler, TCMB’nin 2021 yılı enflasyon görünümüne yönelik değerlendirmeleri üzerinde etkili olmuştur. Nitekim Ocak ayında, sıkı para politikası duruşunun enflasyonda kalıcı düşüşe ve fiyat istikrarına işaret eden güçlü göstergeler oluşana kadar “uzun bir müddet” korunacağı ve “gerekmesi durumunda ilave sıkılaşma yapılacağı” yönündeki sözlü yönlendirmeyle sıkı duruş güçlendirilmiştir.

Kasım ve Aralık PPK toplantılarında gerçekleştirilen güçlü parasal sıkılaştırmanın krediler ve iç talep üzerindeki yavaşlatıcı etkilerinin daha belirgin hale gelmesi beklenmekte, böylelikle enflasyon üzerinde etkili olan talep ve maliyet unsurlarının kademeli olarak zayıflayacağı öngörülmektedir.

Bu çerçevede, enflasyonun 2021 yılı sonunda yüzde 9,4 olarak gerçekleşeceği, 2022 yıl sonunda yüzde 7’ye ve 2023 yıl sonunda ise orta vadeli hedef olan yüzde 5 seviyesine gerileyerek istikrar kazanacağı tahmin edilmektedir. Enflasyonun, yüzde 70 olasılıkla, 2021 yılı sonunda orta noktası yüzde 9,4 olmak üzere, yüzde 7,3 ile yüzde 11,5 aralığında 2022 yılı sonunda orta noktası yüzde 7,0 olmak üzere yüzde 4,6 ile yüzde 9,4 aralığında gerçekleşeceği tahmin edilmektedir.

Tahminler enflasyonun 2021 ve 2022 tahmin hedefleriyle uyumunu sağlayacak bir parasal sıkılık düzeyi varsayımı altında üretilmiştir.

Ayrıca, küresel büyüme ve dış talep görünümünde salgın kaynaklı olumsuz bir şokun tekrar yaşanmayacağı, küresel risk iştahında yaşanan olumlu gelişmeler ile birlikte Türkiye’ye özgü risk algılarında iyileşmenin devam edeceği bir görünüm esas alınmaktadır. 2021 yılı için oluşturulan tahmin patikasında ücretler, gıda fiyatları ve uluslararası emtia fiyatları enflasyonu yukarı yönlü, yönetilen/yönlendirilen fiyatlar ile enflasyon beklentileri ise enflasyonu aşağı yönlü etkilemektedir.

Bu etkileşim içerisinde sıkı parasal duruşun oluşturacağı güçlü etkinin, 2021 yıl sonu enflasyonunun yüzde 9,4 düzeyine gerilemesini sağlayacağı öngörülmektedir. Ancak, bu tahminler üzerinde yukarı yönlü riskler belirgin bir şekilde önemini korumaktadır. Bu nedenle, güçlü sıkı para politikası duruşunun devam ettirilmesi zorunluluk arz etmektedir.

Fiyat İstikrarına Ulaşma Yolunda İzlenecek Para Politikası Stratejisi

Fiyat istikrarı temel amacı doğrultusunda TCMB’nin uygulayacağı para politikasının temel prensipleri 16 Aralık tarihinde açıklanan Para ve Kur Politikası metninde şu şekilde ortaya konulmuştur:

(i) Enflasyon hedeflemesi rejiminin sade bir operasyonel çerçevede tüm unsurlarıyla kararlılıkla uygulanması.

(ii) Fiyat istikrarı önceliği ve odağıyla sıkı ve kararlı bir para politikası duruşu sergilenmesi.

(iii) Şeffaflık, öngörülebilirlik ve hesap verebilirlik ilkeleri doğrultusunda iletişimin güçlendirilmesi.

(iv) Dalgalı döviz kuru rejiminin uygulanması.

(v) Döviz rezervlerinin güçlendirilmesi ve bu doğrultuda mevcut tüm araçların şeffaf bir şekilde, bir plan dâhilinde, belirlenen stratejik ölçütler oluştuğunda uygun koşullarda kullanılması.

(vi) Fiyat istikrarının yanında finansal istikrarın da gözetilmesi.

Enflasyon hedeflemesi rejiminde merkez bankaları, para politikası aktarımının süresini dikkate alarak, orta vadeli bir perspektifle gelecekteki enflasyonu kontrol etmeye çalışmaktadır. Para politikası kararlarının toplam talep ve enflasyon üzerindeki etkileri gecikmeli olarak görüldüğünden, politika duruşunun enflasyon tahminlerine yönelik oluşturulması daha etkin bir uygulamadır.

Bu çerçevede, Enflasyon Raporlarında paylaşılan tahminler aynı zamanda bir “tahmin hedefi” ve enflasyon beklentilerine referans oluşturmak suretiyle ara hedeftir. Bir diğer ifadeyle, orta vadeli enflasyon hedefine yakınsarken beklentileri daha etkin şekilde yönetebilmek için enflasyonun gelecek dönemdeki seyri konusunda iktisadi birimler için referans olacak değer kısa vadede enflasyon tahminleri, orta vadede ise enflasyon hedefidir.

Enflasyonda mevcut seviyeler, yukarı yönlü riskler ile birlikte değerlendirildiğinde, yüzde 5 hedefinin oldukça uzağında olunduğu açıktır. Ocak Enflasyon Raporunda sunduğumuz tahminler yüzde 5 enflasyon hedefine 2023 yılında ulaşabileceğimizi göstermektedir. Bu nedenle, para politikasındaki sıkı ve ihtiyatlı duruşun, yüzde 5 hedefine ulaşılması beklenen 2023 yılına kadar, uzun bir süre kararlılıkla sürdürülmesi gerekmektedir.

Orta vadeli yüzde 5 hedefine varmak amacıyla, enflasyon hedeflemesi rejimi tüm unsurlarıyla uygulanacaktır. Bu süreçte, enflasyonun öngörülen tahmin patikası çerçevesindeki gelişimi sürekli ve yakından izlenecektir. Yüzde 5 hedefine varıncaya kadar gerçekleşen ve beklenen enflasyon oranı patikası ile para politikası faiz oranı patikası arasındaki düzey güçlü bir dezenflasyonist denge gözetilerek oluşturulacak ve bu denge sürekli korunacaktır.

Mevcut verilerin yanı sıra elde edilecek her türlü yeni verinin enflasyon beklentileri ve fiyatlama davranışlarında orta vadeli hedef patikasından sapma riskine işaret etmesi durumunda ilave sıkılaştırma önden ve kararlılıkla yapılacaktır. Bu kapsamda, enflasyonun ana eğilimi ve fiyatlama davranışlarına ilişkin göstergeler, yayılım endeksleri, talep ve maliyet unsurları ve enflasyon beklentilerinin tahmin ufku içerisinde hedefleriyle uyumu yakından izlenecektir.

Para politikasındaki bu sıkı duruş, hedef ufku içerisinde ülke risk priminin düşmesine, Türk lirası tasarrufların özendirilmesine, ters para ikamesinin başlamasına, döviz rezervlerinin artış eğilimine girmesine ve finansman maliyetlerinin kalıcı olarak gerilemesine katkı yapacaktır. Bu durum, bir yandan makroekonomik ve finansal istikrarı olumlu etkilenirken, diğer yandan para politikasının sıkılık düzeyinin bu koşullar altında uyarlanmasına da imkân sağlayacaktır. Orta vadeli yüzde 5 hedefine ulaşmada güçlü politika koordinasyonu dâhilinde para ve maliye politikası arasındaki eş güdümün güçlendirilmesiyle sağlanacak mali konsolidasyon enflasyon hedeflerine varılmasında çok önemli bir girdi sağlayacaktır.

Bu çerçevede mali disiplinin kararlılıkla sürdürülmesi kritik bir öncelik olarak önemini korumaktadır. Mali duruşun yanı sıra yönetilen/yönlendirilen fiyat ve vergi ayarlamaları, gelirler politikası ve kamu borçlanma stratejisinin de para politikası hedefleriyle uyumlu bir şekilde belirlenmesi, enflasyonla mücadelemizi destekleyecektir. Ayrıca hukuk ve ekonomi alanında atılacak reform adımları beklenti kanalıyla dezenflasyonist sürece önemli bir destek sağlayacaktır.

Enflasyondaki katılık ve oynaklıkları azaltacak yapısal adımlara devam edilmesi, fiyat istikrarına ve dolayısıyla toplumsal refaha olumlu katkıda bulunacaktır. Bu kapsamda TCMB, yapısal unsurları analiz etmeye, politika önerileri geliştirmeye ve enflasyonla mücadelenin önemi konusunda ilgili paydaşlar ve kamuoyu nezdinde farkındalık oluşturmaya yönelik çalışmalarına devam edecektir. Diğer taraftan, para politikasının kurgulanması ve uygulanmasında, şeffaflık, öngörülebilirlik ve hesap verebilirliğin artırılması ve geliştirilmesi suretiyle para politikasına olan güvenin iyileştirilmesi yönünde de adımlar atılacaktır.

Sonuç olarak, fiyat istikrarının sağlanması hedefi doğrultusunda Merkez Bankası elindeki tüm araçları tam, zamanlı, etkili, güçlü ve kararlı bir şekilde uygulamaya devam edecektir. Diğer yandan, enflasyon hedeflemesi rejiminde toplumun bütün katmanlarının fiyat istikrarı hedefine odaklanması, buna inanması, karar alıcıların ve politika üretenlerin bu yönde adımları kararlı bir şekilde atmaları esastır. Bu çerçevede, enflasyonla mücadele sürecini tüm tarafların da sahiplendiği bir sürece dönüştürmek üzere açık, samimi ve etkili bir iş birliği ve iletişim politikası yürütülecektir.

Enflasyon ve para politikasına dair gelişmeler ile orta vadeli tahminlerimizi daha kapsamlı olarak ele alan ve 28 Ocak 2021 tarihinde internet sayfamızda yayımlanan 2021 Ocak Enflasyon Raporu ilişikte bilginize sunulmaktadır."