Google Play Store
App Store

Şansölye Merz söylemleriyle AfD’yi rahatlatırken partisi CDU içinde aşırı sağcılarla iş tutulmasını savunanlar çoğalıyor. AfD’ye karşı örülen “yangın duvarı”nda çatlaklar oluşabilir. CDU’nun çıkmazı endişelendiriyor.

Merkez sağda AfD tartışması
Fotoğraf: DepoPhotos

Pia MASURCZAK-Can AKINCI 

Almanya’da aşırı sağcı Alternative für Deutschland (AfD) şu sıralar rahat bir konumda Şansölye Friedrich Merz’in “şehir görünümündeki sorunlar” hakkındaki tartışmalı ifadesi haftalardır gündemi meşgul ediyor. Merz’e yöneltilen suçlama şu: Göçmenleri genelleştirerek bir tehdit olarak göstermek. Bu söylemle, Şansölye aşırı sağın işine yarıyor ve onlardan net bir biçimde ayrışmıyor.

Bu durum daha büyük bir soruna işaret ediyor: Birlik partileri (Hristiyan Demokrat Birlik, CDU ve Hristiyan Sosyal Birlik, CSU) AfD ile nasıl başa çıkacağını bilmiyor. Aşırı sağcı parti aylardır ülke genelinde anketlerde zirvede. Eylül 2026’da eyalet meclisi seçimlerinin yapılacağı Saksonya-Anhalt’ta ise AfD, CDU’nun önünde. Şansölye ve CDU Genel Başkanı Merz, AfD ile açıkça işbirliği yapmayacağını, onu “başlıca rakip” olarak gördüğünü söylüyor. Ancak tam da bu konuda CDU içinde bir tartışma başladı. Kısa süre önce, birçok önde gelen siyasetçi, Birlik partilerinin AfD’ye karşı stratejisini yeniden gözden geçirmesi gerektiğini savundu. Eski CDU Genel Sekreteri Peter Tauber, Bild gazetesine verdiği demeçte, “On yıl boyunca aynı taktikle ilerleyip istenen sonucu alamıyorsam, körü körüne devam edemem” dedi. Eski Savunma Bakanı Karl-Theodor zu Guttenberg de STERN dergisine, “İçeriksel bir yüzleşmeye ihtiyaç var ve bu şu anda yeterince gerçekleşmiyor” şeklinde konuştu.

2013’te kurulan AfD, o dönemki Şansölye Angela Merkel’in Yunanistan ve diğer Güney Avrupa ülkelerindeki borç krizine yönelik Euro kurtarma politikasına tepki olarak doğdu. Federal Almanya Cumhuriyeti’nin kuruluşundan bu yana CDU’nun sağında yer alıp Federal Meclis’e girmeyi başaran ilk parti oldu. İç istihbarat servisi (Bundesamt für Verfassungschutz) Mayıs 2025’te AfD’yi “kesin olarak aşırı sağcı bir oluşum” olarak sınıflandırdı. Parti bu karara dava açtı. Dava sonuçlanana kadar sınıflandırma kamuya açık biçimde uygulanmayacak.

YANGIN DUVARI AŞILIR MI?

Federal Meclis’te temsil edilen partiler arasında şimdiye dek bir uzlaşma vardı: AfD ile ne koalisyon kurulacak ne de başka bir biçimde işbirliği yapılacak. “Yangın duvarı” olarak bilinen bu ilke, AfD’nin devlet kurumları ve bakanlıklar üzerinde etkili olmasını engellemeyi amaçlıyor. Ancak bu strateji pek etkili olmadı. AfD, Meclis’e girdiğinden beri desteğini istikrarlı biçimde artırdı.

Yazar ve CDU üyesi Liane Bednarz, Tauber ve Guttenberg gibi, partisinin stratejik bir çıkmazda olduğunu düşünüyor: “CDU, AfD ile sol fikirler arasında sıkıştı” diyor Tauber. “Hükümetteki CDU, koalisyon ortağı Sosyal Demokrat Parti’ye (SPD) boyun eğmek zorunda kalıyor, muhafazakâr seçmenler ise muhafazakâr oy verip sol politika elde ettiklerini düşünüyor. Bu CDU için son derece tehlikeli, çünkü partinin kimliği belirsizleşiyor ve AfD bunu istismar ediyor.”

Angela Merkel’in 16 yıllık şansölyeliğinden sonra bu muhafazakâr kimliği yeniden tanımlamak aslında Friedrich Merz’e düşüyordu. 69 yaşındaki Merz, Merkel’in ekonomi ve göç politikasını sıkça eleştirmiş, hükümeti “berbat” olarak nitelendirmişti. Mantık basitti: Farklı ve daha iyi bir politika izlenirse, AfD geriletilebilirdi. Ancak bu strateji işe yaramıyor ve bu durum Birlik partilerinde endişe yaratıyor.

Bednarz, partisinin içeriksel bir yön eksikliği yaşadığını söylüyor: “CDU’nun temel sorunu, bu ‘yangın duvarını’ içeriksel olarak tanımlamaması. Neyin muhafazakâr olduğu, neyin aşırı sağ başladığı net değil. Bu belirsizlik sürdükçe, bu savrulma da devam eder. Bu, daha da tehlikeli bir durum.”

AŞIRI SAĞ SİLEBİLİR

Tehlikeli olan yalnızca ülke için değil, CDU’nun kendisi için de. Fransa örneği, ana akımda kökleşmiş bir sağ parti olan Ulusal Birlik’in (Rassemblement National) muhafazakârları neredeyse silip süpürdüğünü gösteriyor. AfD de bunun farkında.

Bednarz’a göre CDU, AfD’den birçok noktada net biçimde ayrılabilir: “Yeni sağ düşüncenin özü üç noktadan oluşuyor: antiplüralizm, antiliberalizm ve etnoplüralizm. Özellikle etnoplüralizm belki de en önemli konu. CDU, tanınabilir biçimde muhafazakâr ve düzen yanlısı bir parti olmalı, ancak ırk temelli olmamalı.”

Peter Tauber’in, bazı açıkça tanımlanmış içerik konularında AfD milletvekillerinin oylarını hesaba katma önerisini Bednarz kısmen makul buluyor. Bu, bir koalisyon değil, bir işbirliği de değil, demişti Tauber. Ancak doğuda, AfD’nin güçlü olduğu Almanya’nın doğu eyaletlerinde, CDU’nun azınlık hükümeti kurmak zorunda kalabileceği bir durum yaklaşabilir. Bunun için bazı konularda AfD’nin oylarına ihtiyaç duyulabilir.

Ancak bu oldukça riskli, diyor Bednarz: “Bu, AfD ile uzlaşma görüntüsü yaratabilir. Ayrıca pratikte de zor. Azınlık hükümetiyle bütçeyi nasıl geçireceksiniz?” Ona göre, CDU’nun en önemli görevi AfD ile farklarını açık biçimde tanımlamak: “Anlamadığım şey şu, CDU, tüm insan gücüyle CDU merkezinde ofisinde bu içeriksel sınırları net biçimde neden belirlemiyor?”

Berlin’deki Bilim ve Politika Vakfı’nda (SWP) Avrupa Birliği (AB) politikaları araştırma direktörü Nicolai von Ondarza, aşırı sağ partilerle nasıl başa çıkılacağı sorununun neredeyse tüm AB ülkelerinde yaşandığını söylüyor: “Neredeyse tüm Avrupa ülkelerinde aşırı sağ partiler artık ya hükümette ya da en büyük muhalefet partisi konumunda.”

“Sonuçta bu stratejinin başarılı olup olmayacağını belirleyenler muhafazakâr ve merkez sağ partiler” diyor von Ondarza. “Aşırı sağ partilerin hükümette olduğu ülkelerde, neredeyse her zaman merkez sağ partilerle, Avrupa Halk Partisi (EVP) ailesinden gelen partilerle ortaklık kuruyorlar.” Bu nedenle aşırı sağın yükselişinden yalnızca seçmen tabanı değil, aynı zamanda muhafazakâr partilerin kararları da sorumlu.

BİRLİKTE ÇALIŞIYORLAR

CDU, Avrupa Parlamentosu’nda EVP’e bağlı. Von Ondarza’ya göre EVP, aşırı sağ partilerle ilişkilerde giderek daha açık bir çizgi izliyor: “Avrupa Parlamentosu’nda ve diğer AB kurumlarında artık aşırı sağla birlikte çalışıyor.” EVP Başkanı Manfred Weber, bu açılımı düzenlemek için, yalnızca Avrupa Birliği’ne, hukukun üstünlüğüne ve Ukrayna’ya desteğe bağlı partilerle işbirliğine izin veren bir çerçeve belirledi. Böylece ulusal muhafazakârlar (EKR) ile ilişkiler açılmış olsa da, “Avrupa’nın Vatanseverleri” adıyla bilinen gruplardan — Viktor Orbán ve Marine Le Pen’in de aralarında bulunduğu — ayrışma hedefleniyor.

Von Ondarza, AfD’ye ilişkin olarak şunu söylüyor: “Parti, her lider değişikliğinde daha da radikalleşti. Kuruluşundaki liberal-milliyetçi çizgiden uzaklaşıp bugün kesin olarak aşırı sağcı kabul ediliyor.” Giorgia Meloni’nin “İtalya’nın Kardeşleri” (Fratelli d’Italia) gibi bazı Avrupa aşırı sağ partileri son yıllarda tonlarını yumuşatmaya çalışırken, AfD tam tersine her geçen yıl daha da sertleşti. Bu durum, CDU ile AfD arasındaki siyasi ve stratejik mesafeyi daha da artırıyor.

Von Ondarza’ya göre, Batı demokrasilerindeki liberal, hukuk temelli demokratik uzlaşı giderek baskı altında. Bu durum, merkez sağ partiler için yalnızca stratejik değil, aynı zamanda normatif bir meydan okuma. “Bence bu, birçok merkez sağ partinin mücadele ettiği gerçek bir siyasi ve etik ikilem” diyor.

Peki Alman seçmenler ne düşünüyor? RTL/ntv adına yapılan Forsa anketine göre, CDU’nun AfD ile işbirliği yapması halinde parti oy kaybedecek. CDU seçmenlerinin yüzde 39’u böyle bir durumda partiye oy vermeyeceğini söylüyor. Ayrıca CDU seçmenlerinin yüzde 80’i AfD’yi aşırı sağcı bir parti olarak görüyor. Görünen o ki, CDU’nun çıkmazı bir süre daha devam edecek.