"Hiçbir şeyi değiştirmemek için her şeyi değiştirmek." Lampedusa)

Tarihsel zaman içinde egemenlerin etkili bir egemenlik stratejisi... Sınıfsal çelişkileri, eşitsizliği, yaşama dair her meselenin politik olduğunu görünmez kılmaya çalışan, güçlerine güç katan egemenlik ilişkilerini süreklileştirmek... Her alanda sürekli değişikliklere gitmek... On sekiz yıllık AKP iktidarının hikâyesi aynı zamanda...

AKP Başkanı ve Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ ın 2017 Eylül ayında “Ben TEOG olayını istemiyorum, TEOG’un kaldırılması lazım” ifadesinin iki gün sonrasında sınav sisteminin değiştirileceği açıklandı. Yine Cumhurbaşkanı “Üniversite sınavı da değişecek” diye demeç verince YÖK Başkanı ertesi gün yeni bir sınav sistemi getireceklerini söyledi.

AKP iktidarı süresince sınavların uygulanma süreçlerinde defalarca değişiklik yapıldı. Ancak bu süreç kesinlikle yap-boz tahtası değildi. Ne amaçladıkları çok netti ve adım adım yaşama geçirildi. Çocukların, gençlerin kendilerini gerçekleştirme serüveni, hayalleri, umutları değil; patronların ve yeni rejimin ihtiyaçlarıydı aslolan...

Standartlaştırılmış sınavlar; piyasanın ihtiyaçlarına göre öğrencileri eğitim sürecinde sınıflamanın en etkili aracı olarak kullanılıyor. Egemenler bu durumu müfredat oluşumundan içeriğine, sermaye ile imzaladığı protokollere kadar “iş piyasasının ihtiyaçları doğrultusunda öğrenci yetiştirmek” diye açıkça ifade ediyor. Seçme ve elemeye dayalı standartlaştırılmış sınavlar eliyle puan ile başarı arasında bir ilişki kurularak toplumsal eşitsizlik süreçleri gizlenmeye çalışılıyor. Sınavlar erken yaşta iş başvurusu olarak görülüyor.13-14 yaşındaki bir çocuğun geleceğinin nasıl olacağına girdiği ilk sınavda egemenler tarafından karar veriliyor.

Milli Eğitim Bakanı’nın Bakanlar Kurulu toplantısı sırasında meslek lisesi öğrencileri için kullandığı “Sen ağa ben ağa, bu inekleri kim sağa?” cümlesi ve salondaki gülüşmeler yoksulluğun, eşitsizliğin pervasızca devam ettirileceğinin; yoksulların, emekçilerin çocuklarına iktidarın bakışının fotoğrafıydı. Her öğrencinin aynı anda, aynı sınava girmesi, sınavlar sonucunda farklı sınıflara ve okul türlerine ayrıştırılması insan doğasına, eşit, nitelikli eğitim hakkına aykırı bir uygulama olmasıyla birlikte eğitimde eşitsizlik gerçekliğinin üstünde de bir perde işlevi görüyor.

Toplumsal eşitsizliği, yoksulluğu yeniden üreten bu mekanizma “çalışan başarır” söylemiyle, kolektif bir üretim ve kendini gerçekleştirme süreci olan eğitimi bireyselleştiriyor, “başaramayan” öğrenciye yaşatılan eşitsizliği, sosyoekonomik koşulların “başarı” daki etkisini ise gizliyor. Bu sistemin dışına çıkmak isteyenlere de özel liseleri, özel üniversiteleri adres olarak göstererek sözde alternatifler sunuyor.

Bu tablo üzerinden; YKS, LGS’nin ertelenmemesi çocuklar, gençler için bir travmaya dönüştürüldü. Şıklara sığdırılmayan çalışılan, patronların rantını esas alan bir gelecek dayatılmasının gerçekliği salgın döneminde sınav tarihlerinin belirlenmesinde de sermayenin çıkarlarının tercih edilmesiyle birlikte milyonlarca yaşam için kaygıları daha da artırdı.

Ancak gençlerin endişelerinin artması aynı zamanda öfkelerini de artırdı. ABD’ nin kendi “Gezi” direnişini yaşadığı günlerde ülkemizde ve dünya genelinde son yıllarda tüm eylemlerde olduğu gibi kitlesel bir şekilde gençler sokaklarda... “Nefes alamıyoruz. Boynumuzun üzerine çökmüş olan o “diz” nefes almamızı engelliyor.” sesini en güçlü gençler haykırıyor. Sınavların ertelenmesi kararında; gençlerin bugünlerine ve geleceklerine birlikte sahip çıkma sesi de Gezi’ nin, Gezi ruhunun yaşadığının kanıtıdır.

Gezi direnişi ülkemiz için kocaman bir nefesti, o “diz”e itirazdı. Gezi’de kaybettiğimiz bütün gençlerimize, çocuklarımıza sözümüzdür. Eşitlik ve özgürlük mücadelemizi bu toprakların her yerinde ilmek ilmek örme kararlılığımızdan asla vazgeçmeyeceğiz.