Milletin Sesi Mitingi’ne yaklaşık 18 bin 500 kişinin polis ekiplerince güvenlik önlemi alınan turnikelerden geçerek katıldığı, 3 bin kişinin de alan dışından mitingi izlediği tespit edildi.

Mersin Valiliği, “olaysız tamamlandığı”nı da eklediği açıklamasında böyle dedi. İktidar medyasında kimileri mitingi görmezden geldi, görmezden gelemeyenler de buna sarıldı.

Hepi topu 20 bin kadarlar işte!

Ya sayı saymayı bilmiyorsun ya da hiç dayak yememişsin!” sözünü bilirsiniz. Farklı anlatıları olan o mesel; nicelik ve nitelik olarak neyin ne olduğunu anlama yetisinden yoksun olanları tanımlar.

Meydandakilerin sayısıyla da onlar oyalanıyor, mezarlıktan geçerken ıslık çalar gibi, gittikçe daha derinden hissettikleri iktidarı kaybetme korkusunu bastırmaya çalışarak.

Sanırım Mersin Mitingi iktidar cenahında bu korkuyu büyütürken, onu izleyen adımlarla da pekişerek, muhalefet cenahında bir başka korkuyu, “sokağa çıkarsak provokasyon olur” korkusunu silecek.

Bıçağın kemiklerine dayandığını hisseden insanlar zaten sokaklara çıkmaya başlamıştı ve SOL Parti’nin Trabzon, İzmir, İstanbul mitingleri de katılanların sayısıyla ölçülemeyecek kadar ön açıcı oldu.

Baskıcı rejimler, onlara karşı sokağa çıkıldığı için değil, yeterince ve güçlü bir şekilde sokağa çıkılmadığı, sokaklardan akarak meydanlar doldurulmadığı için varlıklarını pekiştirir ve sürdürürler. Sokağa çıkmak da; üç beş kişiyle cam çerçeve dağıtmak değil, büyük bir disiplin ve sabırla amaca kilitlenerek ilerlemektir.

Bütün engelleme, oyalama ve oyunun kurallarını da değiştirmelere rağmen işte sonunda Türkiye Barolar Birliği’nde seçim oldu. Ve o seçimi; savunmayı, hukuku, baroyu, yargı bağımsızlığını düşürüldükleri yerden kaldırmak için Türkiye’nin dört bir yanında sokağa çıkarak başkente yürüyenler kazandı. Muhalefete gözdağı vermek için Ankara’ya sokulmayan ve yağmurda soğukta 27 saat bekletilen avukatları temsil eden Erinç Sağkan kazandı!

Tarihin akışını değiştiren de büyük seçim başarılarını getiren de hep yürüyenler, sokaklardan akarak meydanları dolduran kitlelerdir!

3 Haziran 1977 mitingi öncesi, Ecevit’e, provokasyonun da ötesi, suikast haberi zamanın başbakanı Demirel’in mektubuyla iletilmişti. Mektubu “Ben yarın Taksim’de olacağım” diye yanıtladı Ecevit ve CHP iki gün sonra yapılan seçimde yüzde 41.3’le en yüksek oy oranına ulaştı.

21 Ocak 2017’de, kadınları aşağılayıcı söz ve tavırlarıyla da tanıdığımız Trump seçildikten bir gün sonra, kadın hakları için Washington sokaklarına çıkan 500 bine yakın insan ve aynı gün aynı amaç için 81 ülkede daha 3.2 ila 5.2 milyon olduğu tahmin edilen protestocunun yürüyüşü değiştirecek kadınların tarihini.

ABD’de siyahlara karşı polis şiddeti sona erecekse, onları sokaklardan uzak tutarak değil, şiddete karşı siyahlı beyazlı meydanları dolduranlar sayesinde olacak.

Sokağa çıkmanın kırıp dökmek olmadığını, ancak tarihin de ancak sokağa çıkarak değiştirilebileceğini kanıtlayan liderlerin başında Gandi gelir. Mart 1930’da, sokaklara çıkanlara karşı şiddeti sıradanlaştıran İngiliz sömürgecilerinin provokasyonuna açık olacağı korkusuyla, kendisine eşlik eden binlerce vatandaşıyla birlikte 23 gün süren 400 km’lik Tuz Yürüyüşü’nü yapmasaydı, Hindistan ne zaman bağımsız olurdu?

Martin Luther King, “Bir hayalim var” konuşmasını Lincoln Anıtı önünde 200 bin kişilik bir kalabalığı yapmayıp da basın açıklaması olarak gazetelere gönderse, ne kadar etkisi olacaktı?

Mersin Mitingi’nin sayısıyla oynanması, sayı saymayı bilmediklerinden değil, bu soruların yanıtı çok iyi bilindiğindendir!