Hani nereden tutsan elinde kalıyor ya… Vakalar da bitmiyor bitmesine de; malzeme de çok…

Kültürel olarak kendi iç feodal yansımaların etkisinde kalmış olan sporcularımız, nerede oynarlarsa oynasınlar ya da nerede yarışırlarsa yarışsınlar muhakkak elde ettikleri başarıları gölgeleyecek birtakım davranış şekillerini ortaya koyarak her şeyi tartışmaya açabiliyorlar.

İlginç bir durum?

Sorun tabi ki; bütün bunlar her anlamda global oyunun ve sporun bir parçası olamamanın sıkıntılarının yansımasından başka bir şey değildir.

Her mesleğin evrensel yapı taşları vardır, bunlar; sadece yarışmak ve oynamaktan ibaret değildir, bunlar; kültürel ve ahlaki birtakım değerler içerirler.

Biraz ince ve zor konular ama değinmek lazım!

Ahlaki ve kültürel değerler yarışmanın ve oynamanın ortak dilini oluşturur. Bu aynı zamanda dünya vatandaşı olmanın ve dünyanın sizi tanımasının ve anlamasının da anahtarıdır.
İşte Çalhanoğlu ile Sofuoğlu’nun yaşanan diyalogsuzluğu buna en iyi örneği oluşturuyor.

Düşünebiliyor musunuz; Türkçe konuşup veya yazışıp anlaşamıyorlar.

Biri tanımamanın tepkisini ortaya koyuyor, biri de tanınmanın tepkisini ortaya koyuyor.

Her ikisi de birbirlerini tanımak için veya tanışmak için hiçbir çaba sarf etmiyorlar, daha önce de etmemişler. Hatta konuşma içerikleri ve tepkisel davranış ve kullanılan cümlelere baktığımızda tamamı neredeyse arabesk bir içerikle ifade edilmektedirler.

Biri dünya şampiyonu ki; Sofuoğlu yıllarca Almanya’da yarışmasına rağmen hiçbir gurbetçi sporcuyla ilişki kurmamış. Diğeri Bundesliga’da oynuyor ve iletişim kuramadılar.



İletişim kuramadıkları gibi, bütün bu anlaşmazlıkları ortalığa dökerek tüm Türkiye’nin de olaya müdahil olmasını sağladılar.

Benim gibi…

İşin ilginç yanı; Hakan’ın savunması: “Bizler milletimiz için mücadele eden vatan evlatlarıyız. İletişimsel bir sıkıntı oldu. Kenan Abi’yi aradım, konuştuk. Bir problem yok. En yakın zamanda Almanya’da bir maçımda onu ağırlamayı heyecanla bekliyorum” diye yazdı.

Ajitasyon bu ülkedeki insanların genetik savunma mekanizmasını oluşturuyor.

Bakar mısınız, ortaya konulan iletişimsizliğin savunmasına?

Hemen vatan millet sömürüsü üzerine kurgulanan savunma…

Gerçi ulusal takım hocasının maç öncesi konuşmalarında bununla çok karşılaşıyordur…

Dünya insanı olmak ve global yaşam koşullarına ayak uydurmak, her sporcu için olmazsa olmaz bir gelişim stratejisidir.

Ronaldo arkadaşı NBA oyuncusu Luol Deng’i görmek için Miami’ye maça gidiyor, bizim sporcularımız ise daha birbirleriyle iletişim kuramıyorlar.

Ronaldo’nun en samimi arkadaşı Rafa Nadal, düşünebiliyor musunuz her ikisi de kendi branşlarında dünyanın en iyilerinden biriler ve ortak dostlukları sayesinde kendilerine yapacakları katkının tarifi bile olamaz. Becham’ın en iyi arkadaşı Tom Cruise; Etkileşimin ve iletişimin kalitesi, mesleki unsurların kalitesi ve farklı zengin kültür paylaşımları insanı bilgi zengini yapar.

Arda’nın Acun Ilıcalı?

Biz, bizimkileri, bu konuları yazmaya kalksak kitaplar dolusu yazı çıkar çıkmasına da; bunun gene de kimseye anlatamayız.

Kültür sadece oynamak için veya yarışmak için değildir, tüm hayatın devamlılığını sağlayan besindir.

Her iletişim bir katkı ve bir yenilemedir.

O yüzden kulüpler ve teknik adamlar tercih edilir. Her şey sadece maddi bir karşılık bulmak üzerine kurgulanamaz.

“Bizler milletimiz için mücadele eden vatan evlatlarıyız” demek sadece ajite eden bir açıklamadır ve gelişime kapalı olmanın ifadesidir.

Tamam, Hakan’ın haklı olan yönleri var; Almanya’da iki kültür arasında sıkışmış biri ve Türkiye’de ulusal takıma katılır katılmaz ağzına silah dayandı. Bunlar tabi ki iletişim için ciddi kaygılara neden olur.
Bu kadar içe çekilmek, barındırılan kaygıların tüm bedeni ele geçirmesinden kaynaklanmaktadır.

Bu kaygılar; bireysel gelişimin ve birey olma becerisini engelleyen temel öğeyi oluşturuyor.

Telefondaki tanıyamama tepkisi sonuç olarak sorunu çözen değil, kaygılardan dolayı sorunu katmerleştiren bir iletişim sorunu haline geliyor.