Evet, biz kadınlar, ‘erk’ ve ‘erkek’ olmayanlar gidelim. Ne haliniz varsa görün, günahsız, melekler gibi yaşayın.

Mesela diyorum...
Türkiye’nin dört bir yanında kadınların yürüyüşleri iktidar tarafından engellendi.

L. Gülden Treske

Gündem çok yoğun ve boğucu. Her gün en az beş-on kere yürek yakan, ya da derinden yaralayan, taciz eden, yok sayan, aptal yerine koyan bir haberle sarsılır mı bir ülke? “Bu kadar da olmaz” bile diyemiyoruz artık, çünkü oluyor! Diyecek söz kaldı mı?

Bugün de, ben bir şey demiyorum aslında, sadece bazı bilimsel veriler ışığında biraz spekülasyon, izninizle biraz fantezi yapacağım.


Bilim insanları tüm dünyada, özellikle gelişmiş ülkelerde, hayatımızın her alanına giren kimyasallar, çevre kirliliği, stres gibi nedenlerle, modern hayatın erkek üreme sağlığını etkilediğini ve kaliteli sperm sayısında fark edilir bir düşüş görüldüğünü söylüyor. Bir yandan da üremeyi, üreme sağlığını etkileyen çok fazla şartın oluşu nedeni ile bu istatistiklerin sağlıklı sonuçlar verip vermediği üzerine tartışmalar sürüyor. Bazıları -bizim buraları gördüler herhâlde ki- “Henüz alarma gerek yok” derken, bazıları durumu çok vahim buluyor. Tespit edilen düşüşün aynı hızla devam etmesi durumunda da geleceğe yönelik sonuçlar konusunda da çeşitli spekülasyonlara sebep oluyor.

Mesela diyorum ki kadınların saçı açık diye yerlerde sürüklendiği, ölümün, nefretin, eşkıyalığın kol gezdiği bir dünyada bizim saçımızı başımızı, şarkımızı, garibin aşkını bıraksanız da biraz kendinize bir dönüp baksanız. Eriyip gittiniz...

Dünya Sağlık Örgütü (WHO), dört kıtada yaptığı araştırmanın sonucuna göre, erkeklerin sperm sayısının gittikçe azaldığını belirtiyor.

2017 yılında Shanna Swan (Phd.) ve araştırma ekibi son kırk yılda erkek üreme sağlığını etkileyen etkenler ve sperm sayısı düşüşü üzerine bir araştırma tamamladı. Batı ülkelerini kapsayan çalışmanın sonuçlarını da çevre, sağlık gibi konularda yazan Stacey Colino ile birlikte yazdığı Count Down / Geri Sayım (2021) kitabında yayımladı. Bugünkü erkekler dedelerinin yarısı kadar sperm sayısına sahip. İnanmayacaksınız ama ABD Balık ve Vahşi Hayat Kurulu, kriterlerine göre “İnsan türü soyu tükenmek üzere olan türlerden sayılabilir artık” diyor. Kurulun yok olma tehlikesindeki türleri tanımlamak için kullandığı beş kriter var ve bunlardan birine uygun olması o türü ‘soyu tükenmekte’ olarak tanımlamaya yetiyor. İnsan türü bu kriterlerin üçünü karşılıyor. Aslında soyumuzun tükenmesi dünyanın ve diğer tüm canlıların hayrına olur diye düşünüyorum ama gene de yazık bize yaa! O kadar da uğraştık... Ne kadar da gurur duyduk türümüzle, yaptıklarımızla, en akıllıyız filan diye...

Mesela desek ki, ama diyemiyoruz çünkü biliyoruz ki erkeklere sürtük, ahlaksız filan denmez. Sürtük ve ahlaksız kadınlardır. Onun için de ‘iffetli erkek’ de denmez, iffetli kadın aranır. İffetli kadın kriterlerini de erkekler belirler. Hiçbir erkek; ailenin namusunu temizlemek için öldürülmez, namus cinayetine kurban gitmez. O zaman, “Dünyayı ahlaksız ve kötü bir yer yapan kadınlardır” diyorsak, biz tümden yok olalım! Kadınları örtüp kapatıp, yok saçın göründü, yok başın açıldı diye uğraşıp durmayın. O saçı başı görüp de günaha girmeyin, yazıktır size! Biz yok olalım rahat edin!

Evet, biz kadınlar, ‘erk’ ve ‘erkek’ olmayanlar gidelim. Ne haliniz varsa görün; günahsız, melekler gibi yaşayın. Ama üzgünüm, ne yazık ki tartışmalı da olsa bilimsel verilere göre kadınlar değil de esas erkekler gidici gibi görünüyor.

Genetik yapımızı oluşturan DNA, 46 kromozomdan oluşuyor. Bunlardan biri de cinsiyeti belirleyen, kadınlar için X, erkekler için Y kromozomu. 46 kromozomdan en küçüğü ve uzunluğuna göre de en az gen taşıyanı da bu erkekliği belirleyen Y kromozomu. Kadınlarda sadece X kromozomu varken, erkeklerde X ve Y kromozomu var ve Y kromozomu üzerinde taşınan genlerin bilgisi ile erkek cinsiyeti oluşuyor. Bilim insanları Y kromozomunun zamanla küçüldüğünü, taşıdığı genlerin azaldığını ve küçülmeye devam ederse erkek cinsinin kaybolabileceğini söylerken, bazı bilim insanları da “Y kromozomu kendi gerekli bilgilerini koruyacaktır” diyorlar.

Bizce bir sorun yok. Çünkü bilim insanları, erkeksiz üremenin mümkün olduğunu; erkekler olmasa da insan neslinin devam edebileceğini iddia ediyorlar. 2005 yılında ilk kez sperm kullanmadan ve klonlama yapmadan laboratuvar ortamında embriyo yapıldı. Kemik iliğinden alınan kök hücre ile sperm yapmayı başardılar. Sadece bir sakıncası var ki, erkeksiz, Y kromozomsuz doğan bebeğin erkek olma ihtimali hiç yok.

Mesela diyorum ki; bu görüşlere bakılırsa ve gidişat böyle devam ederse sonunda bütün dünya kadın olacak. Kadınlar her alanda çok başarılı; uçak da yapar, gemi de, yol da. Tarladan da anlar sabandan da! Yaşamı sürdürmek zor olmaz. Sadece, özellikle de bu coğrafyada ‘Hayır, aç değilim!’ ya da ‘Yok, üstüm ince değil...’ cümlesi herhalde en çok kullanılan cümle olacak. Hiç kimse aç kalmayacak, kimse üşümeyecek. Herkes ‘vakitlice yatacak’, orada burada uyumayıp, kalkıp yatağına gidecek.

Annemizin koynunda yaşar gibi mutlu bir dünya kurar mıyız? Ne yazık ki öyle bir şey olamayacağını hepimiz biliyoruz. Kurduğumuz düzende, doğadan ve insan doğasından, hatta insan onurundan kopmuş yaşamlarda artık hastalıklı bir türüz.

Öte yandan, erkeklerin düştüğü duruma düşüp erkekleri sadece sperm bankası olarak da görmüyoruz elbette. Aslında erkeksiz bir dünya çok sıkıcı olurdu. Erkekler çiçektir, başımızın tacıdır, evimizin nurudur. Anamız, bacımız, pardon; babamız, abimizdir. İffetli eşlerimiz, evimizin erkeği, çocuğumuzun babası. Saygımız, sevgimiz sonsuzdur. Ayrıca cennet de babaların ayaklarının altındadır. Onlar bizim namusumuzdur! Biz onlara bakarız; koruruz, evden dışarı çıkarmayız, geç gelirlerse bacaklarını kırarız. Yan bakan olursa döveriz. Benim olmayacaksa da öldürürüz! Önce nasıl giyinmeliler onu tartışmalıyız. Öyle yakışıklı yakışıklı, kaş göz, sakal bıyık, adale, baklava karınla ortalarda dolaşıp bizi günaha sokmasınlar. Yüzlerini, vücutlarını kapatsınlar. Okumalarına da gerek yok. İffetli erkek öyle ortalarda çok dolaşmaz. Bir an önce evlensinler, yuvalarını kursunlar. Sonra kaç çocuk sahibi olmaları gerektiği gibi konuları saptarız.

Görüldüğü üzere biz kadınlar gitmiyoruz! Erkekler, durun siz de gitmeyin. Daha karpuz keseceğiz. Ayrıca; kadın hareketinden, LBGTİ hareketinden feyz alın, yavaş yavaş haklarınıza kavuşacaksınız! Telaş etmeyin.

Güzel günler geldiğinde; elimizdeki ‘erk’i hepimiz yavaşça yere koyacağız! Ve hep birlikte yaşayacağız! Unutmayın, senaryoda bir silah görünüyorsa ilerleyen sahneler de o silah mutlaka patlayacaktır.

Şeytan doldurur biliyoruz!!!

Herkesin kendi doğasını ve potansiyelini doya doya yaşadığı, taşıyla toprağıyla, tüm canlıları ile sağlıklı dünya, sağlıklı toplum... Tek kurtuluşumuz bu. Yok, başka yolu.

Korkmasalar, yasaklamasalar, öldürmeseler... Biraz müzik ne kadar iyi gelir aslında!

İçimiz yandı, içimiz yandı, içimiz yandı!