Mesele bir Gülşen değil, hala anlamadınız mı?
Fotoğraf: Depophotos

Serhat HALİS

90’lı yıllarda pop ikonları ve popüler kültürün önemli isimleri, deyim yerindeyse apolitikliği temsil ederlerdi. Hatta “popçu” lafı çoğu zaman hafif bir küçümsemeyle, dünya meselelerini umursamaz kişi olarak kullanımdaydı.

Aynı popüler kültür figürleri bugün yeni rejimle kavganın politik parçalarından birine dönüştü. Kuşkusuz burada şiddetli bir politik temsilden bahsetmiyoruz; ancak ortada şiddetli bir kavga olduğu kesin.

Peki ne oldu da böylesine keskin bir dönüşüm yaşandı?

Bugün popçuları politik figürler haline getiren şey; siyasal İslam’ın, kendisi gibi olmayan diğer tüm yaşam alanlarına müdahale etmesi, onlar üzerinde politik baskı kurması olarak karşımıza çıkıyor.

Burada artık; sınıfsal, ideolojik, etnik, inançsal boyutlarının dışında, sıradan insanın gündelik yaşam biçimine ve ilişkilerine bile müdahale etmeye dönmüş bir devlet baskısı söz konusu.

Devletin ağır baskı kıskaçları, öyle bir boyuta ulaşmıştır ki; yıllardır bu baskıdan ‘nasibini almayan’ kesimler bile iktidarla karşı karşıya kalmakta. Tarkan’dan Cem Yılmaz’a, Şahan Gökbakar’dan Gülşen’e uzanan bir itiraz listesi, bunun basit bir sonucudur.

KENDİLERİ GİBİ OLMAYANA DÜŞMANLAR

Siyasal İslam’a ait politik görüngülerin en başında, kendisi gibi olmayana yaşam hakkı tanımamak gelir. Bu onun değişmez bir karakteridir.

Bu karakterini Türkiye gibi yarı seküler ülkelerde ilk aşamada gizler. İktidarını pekiştirdikten sonra ise; farklı yaşam biçimlerine müdahale etmeye ve mümkünse onları yok etmeye başlar.

Türkiye’de yaşananlar, farklı yaşam biçimlerine henüz “müdahale” aşamasında olduklarını gösteriyor. “Yok etme” aşaması ise bunun bir adım sonrası; bir miktar daha güçlenmiş oldukları ahval.

İslami olmayanın yaşam hakkı yok bu rejimde. İslami olmayan herhangi bir etkinliğe, konsere, festivale, sanatçıya izin vermemelerinin nedeni de bu.

Siyasal islam, kendisi gibi görünmeyene, kendisi gibi giyinmeyene, kendisi gibi düşünmeyene ve kendisi gibi inanmayana yaşam hakkı tanımaz, tanımıyor, tanımayacak.

Bunu anlamak için ne üç rakamlı ıq’lara ne de yoğun bir entelektüel birikime ihtiyaç var. Ortalama bir zekaya sahip sıradan her insan basit bir gözlemle bu gerçeği kavrar.

Gülşen’in tutuklanması, bir gerçeği bir kez daha gözler önüne serdi. Hiçbirimizin yaşamına saygıları yok. Gezi’ye atıfla söyleyecek olursak: “Mesele Bir Gülşen Değil, Hala Anlamadınız mı?”

Kendileri için değerli olan herhangi bir şeye dair espri ya da eleştiriye tahammül edemeyenlerin; bizim için değerli olan hemen her şeye istedikleri gibi hakaret edebildiklerini gördük.

ÇÜNKÜ SİYASAL İSLAM REJİMİNİN KARAKTERİ BU

Bu rejimde “namaz kılmayanlar dövülür hatta öldürülebilir” diyen akademisyenlerin ceza almaması olağan.

Bu rejimde “falanca şakaya gülenler dinden çıkmıştır” diyen devlet görevlilerinin varlığı olağan.

Bu rejimde milyonlarca kadına sürtük demek olağan.

Bu rejimde İmam Hatip liselerinde yaşanan taciz ve tecavüzleri gizlemek, suçluları kollamak olağan.

Bu rejimde İmam Hatipler’in bu durumundan hareketle basit bir espiri yapan kişinin tutuklanması da olağan.

İşte bunlar, bize yaşam hakkı tanımayan bir rejimde olağan haller…