Bana bir haller oldu, son haftalarda yazarken epey zorlanıyorum. Aslında bu hafta da yazmayacaktım, İlker Yaşar’a telefon açıp durumu bildirecektim ki, yahu yaşlı yazarların...

Bana bir haller oldu, son haftalarda yazarken epey zorlanıyorum. Aslında bu hafta da yazmayacaktım, İlker Yaşar’a telefon açıp durumu bildirecektim ki, yahu yaşlı yazarların yaptığı gibi, bari eski yazılarımdan birini koyayım, köşe boş kalmasın dedim. Peki eski yazılarımdan hangisini seçseydim? Mesela? Evet 15 Mayıs 2006 tarihinde “Mesela” diye bir yazı yazmıştım, onu yeniden pişirip servis yapabilirdim:

Mesela...

Sabah, yeşil mi yeşil kuş konuşmalarına, saksıdaki pıtırcık çiçeğin ıslak bakışına, çook uzağımdaki ilkokul bahçesinden odamın içine düşen çocuk şakalarına, bir dokunabilsem. Yazımı, telefonun beni çağıran zırıltısı kesse ve kızmasam. Telefonun susmasını beklerken çayımdan bir yudum daha alsam. Elimden gelse, güzel ve sade bir şeyler yazabilsem. Ve yazdıklarımdan, öncelikle kendim keyif alsam. Bu niyetle başlasam, başlayıp da sonunu bilemeden, acep nasıl bitecek diye merak etsem. Gözlüğümün camlarını hohlasam. Düşündüklerimi görebilsem. Gördüklerimi düşünsem, ya da boş ver, düşünmesem. Bıyıklarımı da çekiştirmesem. Kendimle küfürsüz sohbeti becerebilsem. Sandalyede otururken kıçımın altına koyduğum topuğum uyuşmasa. Şu sinek tepemde vızıldayıp durmasa. Cebimdeki para bir hafta daha bitmese. Dünya güneşin etrafında dönmese ve kıyamet kopmasa. Hatırladıklarımı unutsam ve unuttuklarımı hatırlasam. Kapıcı yine taze ekmek getirse. Hiç bi şey yapmasam, hiç bi yazı yazmasam, sadece resim çizsem. Yazı yerine resim okusam ve okutsam. Okutabilsem. Taa şuradaki, aha işte o, o ağacın yapraklarındaki ışıkları ve gölgeleri ve gölgeler içinde hayalimdeki şekli, şeyi, ama şu anda ne olduğunu bilemediğim ve ancak kağıdı, boyayı, fırçayı elime alınca bileceğimden emin olduğum şeyi, resmini bitirdikten sonra keşfedebilsem. Fırçayla ve boyayla kendi bilmecelerimi çözsem. Kendim için çözülmüş olan bilmeceyi herkese sorsam, hiç cevap almasam, kimse bilemese. Huysuzluk çıkarsam, huzursuzluk yaratsam. Sonra... Herkesten özür dilesem. Beni bağışlamasalar. Hep mahkûm kalsam. Tutuksuzluğa mahkûm edilsem. Hayata mahkûm, avare dolanırken, kelimelerimi kaybetsem, ama sadece bir tanesini arasam. Aşağıdaki paragrafa geçip, nerede olduğunu en iyisi sizlere sorsam.

Şuralarda bir yerde, şu köşede ya da “bu köşede”, bir kelime kaybetmiştim, göreniniz var mı? Sanırım dört harfi olacaktı; iki tane u bir t bir de m. Hayır, n değil, m; n ile olanını biliyorum: UNUT! Çünkü bu kelime hep elimin altında, kendime her daim verdiğim bir emir. Zalimler unutmaz. Mazlumlar unutur. Peki, insanlar demeyelim de, herhangi bir insan, psikopat değilse eğer, nasıl zalim olur? (Yirmi altı yıl önceydi, işkencecim bana, ulan senin yüzünden bir haftadır hasta kızıma ilaç almak için eczaneye bile gidemedim deyip reçeteyi göstermişti. Çok utanmıştım.) Herhangi bir insanın zalim olabilmesinin sebebi şu mudur? İnsan modüler bir canlı türüdür. Her zalimde, zulmünü fark etmeyen ya da meşrulaştıran bir başka yan daha yok mudur? İnsanın hem zalim hem mazlum yanı olamaz mı? Modüler, farklı yanlardan, parçalardan oluşan demekse, modüler sistem parçalı sistem demekse; organik ve psişik bir “sistem” sayılan insan, modüler olduğundan, öyleyse, ne parçadır ne bütündür. Korku da bir tür zulümdür. İnsan, yalnızlıktan korkar, kalabalıktan (diğer insanlardan) korkar; ama iki hali de arzular. Çünkü modüler olduğundan, tamamlayandır ve tamamlanandır; eklektiktir. Bazen gerek şarttır, bazen yeter şarttır; tek başına hiçbir şeydir; demek ki mütemmim cüzdür, sadece tamamlayan (tamamlanan) parçadır. Belki bu yüzden, en büyük zulmü ve icadı mutsuzluk iksiridir. Bu iksir ile sarhoş ettikçe ve edildikçe, mutluluk hasreti artar. Off... Özür dilerim, bu paragraftan da sıkıldım, tekrar üsttekine geçebilir miyim?

Bütün bu yazdıklarıma bakıp bu herif kafayı yemiş deseler; böyle bir halt yedim diye, kişisel hezeyanlarımı ortaya dökmüş sayılsam, fuzuli yer işgal ettiğimden bana kızsalar, canıma okusalar, bir daha yazdırmasalar. Ne olur? Hiçbir şey olmaz. Zaten şimdi de hiçbir şey olmuyor.