Mesele direnişi ve umudu büyütmek

İstanbul seçimleri, 36 günün sonunda YSK darbesiyle iptal edildi. Halkın bu hukuksuz, adaletsiz ve ahlaksız karar karşısında gösterdiği mücadele iradesi ve kararlılığı ‘boykot’ seçeneğini ikinci plana itiyor. Ancak, iktidarın gözünü karartıp böyle bir sürece girilirken türlü hazırlıklar içinde bulunduğunu görmeksizin, her şey normalmiş gibi seçime gitmek pek doğru görünmüyor.

Bitmeyen sayımlardan sonuç alınmayacağının görülmesinin ardından, sandık başkanları ve görevlileri üzerine başlatılan soruşturmalar, seçim kurulları üzerinden kurulan baskılar ve son hafta gösterilen FETÖ sopası… YSK üyelerini içine alan bu baskı, seçimin iptalini sağlamanın ötesinde 23 Haziran seçimlerine yönelik bir hazırlık olarak da görülmeli. Şimdi yarattıkları şayia üzerinden iktidar gücünü sınırsızca kullanarak sandık kurullarını diledikleri gibi belirlemeye, her türlü usulsüzlüğe kapı aralamaya çalışacakları unutulmamalı ve mücadeleye oradan başlamalı.

Önümüzdeki sürece dair tek risk sandık hileleri de değil; iktidar bloku 45 günlük zaman zarfında çeşitli provokasyonlardan da medet umabilir. Çubuk’ta Kılıçdaroğlu’na yönelik organize linç girişimini ve iktidarın bunun karşısındaki tutumunu geride kalmış bir konu olarak görmemek gerekir. Bu yaşanalar, gerektiğinde kaos çıkarmaya hazır, iktidar kontrolündeki derin örgütlemenin varlığını açık biçimde ortaya koyuyor. Seçim süreci bu tür gerilimleri de içinde taşıyacak. İktidar bloku, bir kez daha yenilmenin yaratacağı yıkımı önlemek için, 31 Mart sürecinde başvurduğu düşmanlaştırma ve gerilim yaratma stratejisini daha üst boyutlara taşıyarak sonuç almayı deneyebilir. Hal böyleyken iktidarın ‘kucaklayıcı bir söylemi’ tercih edeceği ve çatışmadan kaçınarak yeni bir seçim stratejisi belirleyeceği sadece boş lafın ötesine gitmez.

Bu risklere dikkat çekmek, ‘zaten kazanacaklar, öyle olmasa tekrar ettirmezlerdi’ türünden bir umutsuzluğa pirim de vermemeli. Böyle bir güce sahip olsalardı, 31 Mart gecesi yapmış olurlardı. Toplumsal muhalefet, bu sürecin taşıdığı riskleri görerek, onları da bertaraf etmeyi önüne koyan bir mücadele anlayışıyla bir kez daha başarabilir. Bunun için tüm seçim boyunca ve sandıklarda 31 Mart’takinin daha ilerisine giden kapsayıcı, birleşik ve örgütlü bir mücadele yürütülmesine ihtiyaç var.

Bü yüzden şimdi mesele sadece belediye değil; 23 Haziran’da, halkın kazandığı moral-motivasyonu çoğaltarak, daha örgütlü ve daha kararlı bir mücadeleyle direnişi ve geleceği kazanma umudunu büyütebiliriz.

***

Abdullah Öcalan’ın mektubu

İktidar bloku açısından ABD ile Suriye ve S-400 üzerinden devam eden kriz önemli bir gündem maddesi olmaya devam ediyor. Bir süredir Türkiye’nin her iki konu üzerinden ABD ile bir müzakere yürütmeye çalıştığı biliniyor. Suriye üzerine görüşmelerin bir ucunun güvenli bölge oluşturulması üzerinden YPG’ye uzandığı iddiaları bu sıralar sıkça dile getiriliyor.

YSK’nin iptal kararı verdiği gün açıklanması nedeniyle seçim bağlamında epeyce tartışılan Öcalan’ın mektubunda, açlık grevlerini bitirme çağrısı ile birlikte, en önemli husus Suriye’deki çözüme ilişkin görüşlerdi. Öcalan, Suriye’nin ‘toprak bütünlüğüne’ işaret ederek çözüm olarak ‘yerel demokrasi’ eksenini öne çıkarıyor. Türkiye’nin hassasiyetlerinin dikkate alınması gerekliliğinin altını çizen Öcalan, Suriye’de çözüm için müzakere ve diyalog yolunu işaret ediyor. Suriye’ye ilişkin bu görüşler, iktidarın ABD üzerinden sürdürdüğü iddia edilen müzakere sürecinin bir işareti olabilir. Bu gelişmeleri basitçe bir seçim sonucuna yönelik bir hamleye indirmek doğru değil. Ancak, iktidar seçimlere giderken ABD ile görüntüsü vermeye ihtiyaç duyuyor olabilir. HDP ve Kürt hareketinin 23 Haziran seçimlerine yönelik tutumunun bu eksende bir değişikliğe uğramayacağı görülüyor. Erdoğan da, Kürt muhafazakâr kesiminde bir gevşeme yaratmak istese de bunu, Bahçeli ittifakını bozacak adımlardan uzak durarak yapmak zorundadır.

***

Beyaz Kutu

İktidarın YSK eliyle yarattığı açık adaletsizlik ve hukuksuzluğa karşı halkın gösterdiği büyük tepki muhalefet kesimlerinde kimi olumlu dönüşümlere de vesile oldu; İktidar blokunu geriletme yerine kendi örgütlülüklerini güçlendirmenin daha önemli olduğunu düşünerek hareket eden bazı sol guruplar adaylıklarını geri çekeceklerini açıkladılar. Bu, sayısal getirisinden çok birleşik mücadele anlayışının güçlenmesi açısından olumlu ve önemli bir gelişme.

***

Kara Kutu

Doğu Perinçek siyaset dünyasının fenomen unsurlarından biri. Sol kökenden gelmekle birlikte ‘sola en aykırı’ çıkışlarla her zaman dikkat çekmeyi başarabiliyor. ‘Yetmez ama evet’çi liberallerden devraldığı iktidar destekçiliğini Bahçeli ile birlikte rekabet halinde sürdürmeye devam ediyor. Onun serüveninden bazı ilginç kesitleri genç kuşaklar için derledik.

D. Perinçek önderliğindeki PDA Hareketi 12 Mart (1971) öncesi sol darbeciliği desteklemeye dayanan bir siyasetti. Daha sonra Maoculuğa dayanan bir anlayışla Sovyetler Birliği’ne karşı ABD emperyalizmini destekleyen bir politikaya yöneldi. Bu anlayışla 12 Eylül faşist darbesiyle birlikte dünyadaki ABD güdümündeki gerici iktidarları destekledi, tabi aynı çizgide olan sözde Maocu hareketler de CIA tarafından…

12 Eylül darbecileri, Sovyetler Birliği’ne karşı olmaları ve Amerikan yanlısı olmaları nedeniyle Doğu Perinçek ve arkadaşları tarafından açıkça desteklendiler. Bu doğrultuda sıkıyönetim mahkemelerine ve cuntacılara mektuplar yazdılar. 12 Eylül öncesinde faşizme karşı direnen ve açık faşist bir darbeye karşı mücadele eden devrimcileri cuntaya ihbar eden mektupların altında da Doğu Perinçek, Oral Çalışlar gibi Aydınlık hareketinin yöneticilerinin imzaları vardı.

Aydınlıkçıların sicillerinde ABD emperyalizmine ve 12 Eylül faşist darbesine açık destek vermiş olmak var. Bugün AKP iktidarını ve tek adam rejimini güya ABD karşıtı oldukları iddiasıyla destekleme noktasına geldiler. Üstelik İktidara ve tek adam rejimine karşı mücadele edenleri Amerikancı ve darbe destekçisi olarak suçlayarak…

Bir de Doğu Perinçek’in rahle-i tedrisinden geçerek “Yetmez ama evet”çiliğe dönen Cengiz Çandar, Oral Çalışlar, Halil Berktay, Şahin Alpay gibilerin çıkması hiç şaşırtıcı olmadı. Ama Doğu Perinçek ve onun aklına uyanlar, bugün ülkede yaşananlar apaçık ortadayken AKP-MHP blokunun arkasında durmaya devam ederek herkesi şaşırtmayı başarıyorlar.