Tam iki yüz yıldır bölge ülkeleriyle çatışma halinde ABD emperyalizmi. ABD Başkanlarından James Monroe’nun adını taşıyan 2 Aralık 1823 tarihli bildiride “Amerika Kıtaları bundan böyle Avrupa devletlerinden herhangi birinin kolonileştirme isteklerine konu olamaz” maddesi yer alır. Bir başka madde daha vardır ki o da öncekini tamamlar:

Mesele sadece Venezuela değil tüm kıta... Anlamıyor musun?

Aylardır ABD destekli “muhalif” gösterilere sahne olan Venezuela’da önceki gün ülkenin kuzeybatısında bulunan Carabobo eyaletinde kendilerini 41. Tugay olarak tanımlayan bir grubun kalkışma girişimine tanık olduk. Bolivarcı Venezuela hükümetine sadık güçlerce hemen bastırılan girişimin Amerikan destekli olduğunu söylemeye gerek yok. Çünkü bu bir sır değil. Venezeula devrimci hükümetini devirmek istediğini CIA Başkanı’nı açıkça söylemişti.

ABD, 2002’de de dönemin Venezuela Devlet Başkanı Hugoo Chavez’e yönelik olarak bir darbe girişimi daha tezgâhlamış, ama halkın büyük direnişiyle darbe geri püskürtülmüştü. Son yıllarda Venezuela halkının başına bela olan ABD, aslında tüm Latin Amerika için bir sorun. Arka bahçesi haline getirdiği bölgede halkçı, solcu ya da önceleri desteklediği ancak sonradan çıkarlarına ters düştüğünde düşman kesildiği yönetimlere tahammül edemiyor. 2004’te Haiti Devlet Başkanı Jean-Bertrand Aristide’yi deviren darbeye de destek vermişti Amerika. Bolivya’nın solcu Devlet Başkanı Evo Morales’e karşı girişilen darbede de ABD’nin parmağı olduğunu dünya alem biliyor.

Tam iki yüz yıldır bölge ülkeleriyle çatışma halinde ABD emperyalizmi. ABD Başkanlarından James Monroe’nun adını taşıyan 2 Aralık 1823 tarihli bildiride “Amerika Kıtaları bundan böyle Avrupa devletlerinden herhangi birinin kolonileştirme isteklerine konu olamaz” maddesi yer alır. Bir başka madde daha vardır ki o da öncekini tamamlar: “Kutsal İttifak Devletleri’nin siyasal sistemi Amerika’nınkinden tamamen farklıdır. Kendi sistemlerini bu yarım kürenin herhangi bir yerinde yaymak için yapacakları herhangi bir girişimi barış ve güvenliğimiz için tehlikeli görürüz.” İkinci maddede belirtildiği gibi ABD, Latin Amerika ülkelerini Avrupa’ya bırakmamak için politikalar geliştirecek, bu politikalar çoğunlukla müdahaleci politikalar olacaktı. Bu müdahaleci politikalar Soğuk Savaş adı verien süreç boyunca bölgenin Sovyetler Birliği etkisinde kalmaması gerekçesiyle hayata geçirilecekti.

Bu özellikle Theodore Roosvelt’in başkanlığı döneminde yaygınlaştırıldı. Monroe Doktrini’nin kapsamını genişleten bu Roosvelt’tir. Bölgede ABD için tehlikeli bir yönetim başgösterirse müdahale edileceğini savundu açık açık Roosvelt. Politikasına verilen ad da Big Stick yani Kalın Sopa politikasıydı. Zora dayalı politika olduğu daha nasıl ifade edilebilir bu tanımlamadan başka?

Bu Kalın Sopa 1912’de Nikaragua’nın, 1914’de Haiti’nin, 1916’da Dominink Cumhuriyeti’nin başına inmiştir. ABD doğrudan müdahale yerine, bölgede “ABD yanlısı iktidarlar” oluşturma aşamasına bu sefer Franklin D. Roosvelt döneminde geçecektir.

Komünizm korkusu neler yaptırdı
ABD’nin Soğuk Savaş döneminde bölge ülkelerinde komünist iktidarların egemen olacağı bahanesiyle işlediği dünya kadar insanlık suçu var. Bugün Bolivarcı Venezuela hükümetine “diktatör” deme küstahlığını gösteren emperyalist savaş makinesi bölgede seçimle gelen halkçı yönertimleri bile devirmekten kaçınmadı. Kendine bağımlı kılmak için bölge ülkelerine 1947 yılında Rio Anlaşması’nı dayattı, 1948’de bölgede egemenliğini sürdürme araçlarından biri haline gelen Amerikan Devletleri Örgütü’nü (OAS) kurdu.

O zaman bile ABD’ye karşı çıkma cesaretini gösteren ülkeler vardı. Bunlardan ikisi Brezilya ile Uruguay’dı. Bu iki ülkenin yönetimleri Amerikan askerlerinin ülkelerine yerleşmelerine izin vermediler. Bunun üzerine 1947 yılında Uruguay üzerinde ABD bombardıman uçakları uçtu günlerce.

60’lı yıllarda, herkesin barış güvercini sandığı Başkan John F. Kennedy, Latin Amerika’yı “dünyanın en tehlikeli bölgesi” ilan etmişti.

Bolivya’da 30 bin ölü
1947-1952 yılları arasında Bolivya’da ABD destekli cunta çoğu madenci ya da tarım işçisi olan 30 bin kişiyi katletti. El Salvador’da 1970’li yıllarda ABD’nın desteğiyle oluşturulan Ölüm Mangaları tam 70 bin kişiyi öldürdü. Guatemala’nın seçimle gelmiş hükümeti 1954’te CIA tarafından devrildi. Tam yarım asır boyunca adı geçen ülkede istikrarın adından bile söz edilmedi. Bu süre boyunca bu ülkede de oluşturulan ABD destekli Ölüm Mangaları’nın öldürdüğü insanların sayısının 100 bini bulduğunu söylerler. Kolombiya’da ise rakam daha da fazladır. 1948 yılında devlet başkanı Jorge Eliecer Gaitan bir CIA operasyonuyla öldürülür. Gaitan daha 1920’lerde sosyal adalet ile demokrasi taleplerini dile getiren dolayısıyla ABD’nin tepkisini çeken bir liderdi. Gaitan’ın öldürülmesinden yakıon zamana kadar geçen süreçte Kolombiya’da öldürülen insanların sayısı 300 bini geçmiştir.

Nigaragua’da, Peru’da, Şili’de, Uruguay’da ABD’nin işlediği cinayetlerin haddi hesabı yoktur. Bölgede ABD’nin en azgınlaştığı dönem Ronald Reagan dönemidir. Reagan bölgede ne kadar sağcı yönetim varsa hepsine destgek verdi, reformcu ne kadar hareket varsa hepsini boğmaya çalıştı. Nigaragua’da, El Salvador’da uzun süreli iç savaşlar Reagan döneminde oldu.

Ha Reagan, ha Obama
Bölgeye yaklaşım açısından ABD başkanlarının birbirinden farkları yok. Bir Jimmy Carter dönemi bölgeye yaklaşım açısından “pasif” kabul edilir ama onun dışında hemen hemen tüm başkanlar bölgede uğursuz, yıkıcı bir politika izlediler. 2009’da Kolombiya Ordusu Genel Kurmay Başkanı General Freddy Padilla, ABD ile Kolombiya arasında imzalanan anlaşmayı duyurdu dünya kamuoyuna. Anlaşmaya göre Obama yönetimindeki ABD, Kolombiya’da tam yedi askeri üs kurmuştu. Bu Latin ülkelerine Kolombiya üzerinden müdahale edeceği anlamına geliyordu ABD’nin.

Reagan’dan onca yıl sonra bugün de ABD Venezuela, Bolivya gibi solun iktidar olduğu ülkelere, sol iktidar potansiyeli taşıyan Arjantin’e, Meksika’ya, Peru’ya karşı düşmanca politikalar uyguluyor. Ama son yıllarda en açık düşmanlığı Venezuela’ya gösteriyor ABD. 14 yıl önce de şimdi de bu konudaki tutumunda bir değişiklik olmadı.

2002’de Venezuela lideri Hugo Chavez’e yapılan Amerikancı darbenin arkasındaki isim Elliot Abrams adlı bir “teorisyen”di. Amerika kıtasında marksizmle mücadele teorisi olarak bilinen “yarımkürecilik teorisinin” lideri olarak biliniyordu. CIA memuruydu elbette. Bugün de, ülkesinde bir çok önemli millileştirmeler yapan, ülkenin en önemli gelir kaynağı olan petrolden gelen kazançla yoksulların yaşam standartını yükselten Nicholas Maduro hükümetine karşı yine acımasız saldırılarına devam ediyor ABD. Venezeuela’nın, ABD’den bağımsız olarak politika geliştirmesine tahammül edemeyen bir ABD var. Venezuela, İran’ı, Suriye’yi destekledikçe, İsrail’in Ortadoğu’daki politikalarına karşı çıktıkça ABD’nin düşmanlığını daha da fazla kazanıyor.
ABD, büyük bir iki yüzlülükle Venezuela’da halkın seçtiği Bolivarcı hükümeti demokrasiyi yok etmekle suçlarken kendisinin darbe yanlısı olduğunun unutulacağını ya da anımsanmayacağını sanıyor. 2009'da Honduras'ta gerçekleşen askeri darbede ABD’nin darbeye destek verdiğini biliyoruz. Her şeyden önce darbeye “darbe” demedi ABD. Darbeden sonra bu ülkede bulunan askerlerini de geri çekmedi. O askerler Honduras Ordusu’na ders vermeye, Honduras askerlerini eğitmeye devam etti hep. Hatta ABD darbeden o kadar memnun kaldı ki, bir ABD’li üst düzey yetkili Honduras’ın devrilen Devlet Başkanı Manuel Zelaya’nın Chavez’den etkilenmesinin önünün kesildiğini söyleyebildi.

ABD, Brezilya’da da diğer Latin ülkelerde yaptıklarının aynısını yaptı. Venezuela’da “demokrasi” yok diyen ABD Brezilya demokrasisisn işbaşına getirdiği solcu Silve de Lula’ya engeller çıkaröış, Lula’dan sonra seçilen Dilma Rousseff’i de bir parlamento darbesiyle görevden almıştı. Çünkü Lula da Rousseff de solcuydular. ABD çıkarlarına karşı bir politika izliyordu her ikisi de. Rusya’ya, Çin’e yakındılar. Bu iki ülkeyle birlikte ABD merkezli kuruluşlara karşı BRICS gibi alternatif kuruluşlar kurdular.

Yani bugün Venezuela’ya alınan düşmanca tutum sadece bu ülkeye özgü değil. Bu Monreo Doktrini uyarınca 1823’lerden bu yana uygulanan bir egemen olma politikası. ABD, her fırsatta “arka bahçesi” olarak gördüğü bölgede kendi çıkarlarına ters düşen her türlü oluşuma, cepheye, iktidara karşı.

Bu karşıtlığını da “özgürlük, demokrasi” yanlısıyımış gibi görünerek saklamayı da iyi beceriyor. “Kalın sopa” Venezuelalının kafasına inerken “özgürlük, demokrasi” martavalını dinlemeye devam etsin liberaller ile solumsular.