Yakın tarihi anlamak için anı kitapları okumanın sayısız yararı var. Zekeriya Sertel ve Sabiha Sertel’in anılarını bir çırpıda okudum. Geç kalmışım. Nazım’ın yaşam öyküsü diyeceğim “Yaşamak Güzel Şey Be Kardeşim” romanının tadı başkadır. Rıfat Ilgaz’ın “Sarı Yazma”sını ve Aziz Nesin’in üçlemesini de eklersek, bir dönem kabaca aydınlanır. Ne göreceğiz diye merak eden olursa: tek parti hükümetinin zulmünü, Hitler seviciliğinin boyutlarını, faşizmin devlet eliyle nasıl beslendiğini, tek partinin içinde büyüyen dinci, ırkçı kanadın nasıl tüm memlekete yön vereceğini tüm ayrıntılarıyla anlarsınız. O günler acılıdır elbet. Lakin inanın bugün kadar değil…

Menderes, Celal Bayar ikilisinin nasıl yanardöner olduğunu, sözde özgürlük adı altında kimi aydınların sırtına binip, alabildiğine baskı düzeni kurduklarını da görmüş olursunuz. İlericilerin, cumhuriyetin gerçek savunucularının çıkardığı Tan Gazetesi saldırganlarından biri Süleyman Demirel’dir, bir diğeri de Hüseyin Üzmez! Diyeceğim bu genetik yapı, o günden bugüne zehir saçmaya devam etmekte. Hiç kuşku yok ki Mustafa Kemal çok büyük bir yıldız. Elbet devrim koşullarının getirdiği tüm eksikleri, hataları, kıyımları bilerek yazıyorum bunu. Kim ne derse desin, bugün liberal zevzekler nereden bakarsa baksın, cumhuriyet ileri bir adım. Şunu söylemek yeterli, eğer, o gün halkın iradesine dayanacak bir düzen için ilk adım atılmasaydı; yani “laiklik” ilkesi benimsenmeseydi, çok zaman önce Ortadoğu bataklığında boğulurduk hepimiz.

Yazık ki İsmet Paşa korkularının tutsağı olmuş, Rus hükümetlerine mesafe koymuş, yalandan özgürlükçü ABD desteğine ihtiyaç duymuştur. İkinci dünya savaşına ülkeyi sokmaması ne büyük siyasi beceriyse, basına, muhalefete ettiği zulüm de onca utandırıcıdır. Esas acı gerçekse, memleketin büyük ahalisinin cumhuriyeti, devrimleri kavrayamamış olması; hatta kurtuluş savaşına sırt çevirmiş olmasıdır. Özellikle din adamları, cemaat önderleri Mustafa Kemal düşmanıdır. “Atatürk diktatör müydü?” sorusuna Falih Rıfkı’nın Çankaya kitabıyla yanıt verebiliriz. “Evet tek adamdı, diktatördü. Ama çoğulcu düzeni, demokrasiyi, uygar dünyayı hedeflerdi.” Taner Timur’un “”Türk Devrimi ve Sonrası” kitabı mutlaka okunmalı.

Son bir eklemeyle şunu not düşelim. Eğer Köy Enstitüleri kapanmasaydı, doğru tahmin ettikleri üzere, sosyalist, yaşanabilir bir Türkiye kurulacaktı. Ne mezhep kavgasının olduğu, ne etnik fay hatlarının her gün yarıldığı bir ortam söz konusu olmayacaktı. Sanattan, bilimden anlayan, kendi toprağını eken biçen, sömürge devletlere boyun eğmeyen, ilerici bir nesil yetişmiş olacaktı. Truman Doktrini ile yani Sovyet korkusuyla memleket gericiliğin kucağına itildi. Çoğumuz bu kısacık özetin ayrıntılarını biliyorsunuz, anımsamakta yarar var. İşte cumhuriyet bu okulların kapanmasıyla çöktü ve kindar nesil o zaman yetişmeye başladı. Fransız Devrimi, Rus Devrimi kanlı, sancılı oldu. Türk Devrimi bunlara göre çok daha yumuşak bir geçiştir. Amaaa…
Bugün intikam duygusuyla her değere saldıran bir iktidar var ve esasen devrim koşullarının en kötü özellikleriyle, Arap coğrafyasının en gerici ilkelerini alarak oluşmuş bir yapıdır bu. Hiçbir vefa, etik değere yüz vermeyen, her tür piyasa koşullarına uygun, kılıktan kılığa giren bir iktidar. Mesela bugünün başbakan yardımcısı Has Parti lideriyken “Bu sahtekâr AKP iktidarı milletimizi sömürdü dayanın Has Parti geliyor” demiş. Basın olmadığı için soran yok. Ömer Çelik Bey “Kuşkusuz İsrail devleti Türkiye’nin dostudur” dedi, daha yeni. Oysa RTE “Siz öldürmeyi iyi bilirsiniz” demiş “One Minute” gösterisi yaparak iktidarını güçlendirmişti yıllarca. Tuğrul Türkeş’in MİT tırlarıyla ilgili açıklaması yazmaya değmez…

Gelelim cumaları için namaz iznine. Bu konuyla ilgili kirli havuz medyası ve aktroller saldırmaktalar bana günlerdir. Neymiş ben milletin namazına, niyazına karışmışım. Herkes biliyor ki, kamu kuruluşlarında Cuma saati herkes rahatça namaz kılıyor. Başka inançtan olan kimselere böyle bir olanak sağlanmasıysa mümkün değil. Düzenlemenin amacı başka! Hem bu yolla ibadet gösterileri artacak, hem de ibadete katılmayanlar iyice fişlenecek. Hoş hangi memura sorsanız, zaten ne tür bir baskı altında olduğunu anlatır size. Ramazan ayında oruç tutmayanların nasıl fişlendiğini, dövüldüğünü biliyoruz. Amaç, cumhuriyet devrimlerinin çatırdaması ve en önemli simge de bu hafta sonu tatili meselesi. Yılbaşı günü yaptıklarını anımsayın.
Bana saldıranlar, bir yerden yönlendiriliyor, fikir tartışmasından yoksun, güç sarhoşluğuna kapılmış, iktidar kudretinden pay devşirmeye çalışan zavallılar. Tarihin çöplüğünde çok var bu ucuz insanlardan. Lakin ben bir soru sorayım; “Yıllardır bakanınız olmuş Egemen Bağış’ı hatırlıyorsunuz değil mi? Hani Cuma günlerini ‘Cima’ diye anarak alay eden bakanınızı! O ve onun gibi kimler kimler din tacirliğiyle iktidarda kendinize itiraf edebilecek yürekte misiniz?
Diyanetin fetva vermediği, dileyenin dilediği gibi düşündüğü, giyindiği ibadet ettiği bir cumhuriyet özlemiyle…