Şimdi halkın değil, iktidarın öğretmenini yaratmak için yeni bir aşamaya geçildi. 10. Kalkınma Planı içinde kamu istihdam rejimi olarak belirlenen iki hedeften biri olan performans değerlendirmesi, ‘Öğretmen Performans Değerlendirme ve Aday Öğretmenlik İş ve İşlemleri Yönetmeliği’ başlığıyla kamuoyu ile paylaşıldı

Mesleğime dokunma! Öğrencime dokunma!

Feray Aytekin Aydoğan - Eğitim Sen Genel Başkanı

Türkiye'de öğretmen mücadele tarihi; Eğitim Sen'in kurucu ilkeleri, mirası olan TÖS’ün (Türkiye Öğretmenler Sendikası) “Hakça bir düzen olmadan, hakça bir paylaşım olamayacaktır. Onun için öğretmenin görevi, halkı uyandırmaktır. İnsanı hayata karşı devrimci tavırlı kılmaktır. Bunu da devrimci eğitimle devrimci öğretmen başarabilir” dediği bir tarihe dayanmaktadır. Yine TÖS’ün Genel Başkan Yardımcısı Dursun Akçam’ın imzasıyla yayımlanan bir merkez bildirisinde yer alan cümleler öğretmen mücadelesinin, eğitim ve bilim emekçileri mücadelesinin özeti niteliğindedir; “Bizim sorunlarımız halkımızın sorunlarından ayrı değildir. Mutsuz insanların mutlu öğretmenleri olmayı da istemiyoruz. Kendi özlük haklarımızın yanında sömürülen, yoksul bırakılan halkımızın da haklarını savunmak zorundayız.”

Kendi sorunlarını halkın, öğrencilerin, velilerin sorunlarından ayrı görmeyen eğitim ve bilim emekçisi kimliğini yok etmek için, OHAL koşullarını da sonuna kadar kullanarak AKP tarafından yeni rejim inşasına uygun hale getirme politikaları 15 Temmuz'dan sonra adım adım hayata geçirilmektedir. FETÖ gerekçesiyle başlatılan KHK'ler eliyle ihraç süreçleri geçmiş tüm darbe süreçlerinde olduğu gibi kamusal, bilimsel eğitimi savunan eğitim ve bilim emekçilerini 'tasfiye' sürecine dönüştürülmüştür. İktidarın öğretmeni, iktidarın eğitim ve bilim emekçisi olmayı reddedenlerin hedef alındığı bu kıyım süreci AKP’nin varoluş zemini haline gelmiştir. KHK'ler ile farklı sendikalara üye veya sendika üyesi olmayan on binlerce kişi de ihraç edilerek, “Biz istersek bir gecede işinizi elinizden alırız. Geleceğiniz bizim iki dudağımız arasında” tehdidi güncel bir tehdit haline getirilerek, KHK'ler eliyle fiilen iş güvencesi hakkı hukuksuzca eğitim ve bilim emekçilerinin elinden alınmıştır.

15 Temmuz sonrası yapılan tüm atamalar, sözleşmeli, güvencesiz yapılmış; mülakat, güvenlik soruşturmaları adı altında atama bekleyen yarım milyon öğretmenin gelecek umutları yok edilmiştir. Ataması yapılan sözleşmeli öğretmenlere de atama iptal kararnamesi adı altında yazılar gönderilmiş, hiçbir hukuk süreci işletilmeden meslekleri sonlandırılmıştır.
15 Temmuz sonrası çıkarılan bir KHK ile proje okullarında çalışacak öğretmenlerin belirlenmesi bakanlığa, mülakat koşuluna bağlanmış; öğretmenler rotasyon adı altında sürgün edilmiştir.

Mülakat, güvenlik soruşturması uygulamaları ile kadrolaşma politikaları hızlandırılmış, iktidarın değil, halkın öğretmeni, eğitim ve bilim emekçisi olmak isteyen kişilerin atanma koşulları tamamen ortadan kaldırılmıştır. Son atama yönetmeliği ile atanmaya esas taban puan 50'ye kadar düşürülerek kopya skandallarından kaynaklanan güvensizliğe, öğretmen, eğitim ve bilim emekçisi statüsünü yazılı sınavla sınırlamaya itirazlarımıza rağmen atama bekleyenlerin gözünde mülakata göre bir 'kriter' teşkil eden KPSS de hükümsüz hale getirilmiştir.

Okul idarecilerinin AKP hükümeti döneminde mülakatla belirlenmesi ile birlikte okul idarecileri (idarecilerin %80'i) ‘makbul’ kişilerden seçilmiş; bu ‘makbul’ kişiler öğretmenler üzerinde baskı unsuru haline getirilmiştir. Eskişehir Osmangazi Üniversitesi'nde de yaşanılan cinayette KHK/OHAL düzeninin üniversiteler ayağındaki bir özetidir. Baskının, mobbingin her geçen gün daha da arttığı, ihbarcılığın hukukun yerini aldığı bir eğitim sistemiyle karşı karşıyayız.

Yeni bir saldırı süreci
KHK, mülakat, güvenlik soruşturması, baskı, mobbing... Ve şimdi halkın değil, iktidarın öğretmenini yaratmak için yeni bir aşamaya geçildi. 10. Kalkınma Planı (2014-2018) içinde kamu istihdam rejimi olarak belirlenen iki hedeften biri olan (esnek çalışma ve işlevsel performans değerlendirmesi) performans değerlendirmesi, 'Öğretmen Performans Değerlendirme ve Aday Öğretmenlik İş ve İşlemleri Yönetmeliği' başlığıyla kamuoyu ile paylaşıldı. Eğitim Sen olarak bu taslağın ayak izlerini 9 Haziran 2017'de yürürlüğe giren 'Ulusal Öğretmen Strateji Belgesi'nde (2017-2023) net olarak görmüş, afiş ve broşürlerimiz ile iş yerlerinde mesleğimize, iş güvencemize, haklarımıza yönelik bu saldırının 2018 sonuna kadar yaşama geçirilme hazırlığına başladıklarını duyurmuş, 12 pilot ilde başlatılan performans notu verme uygulamasına karşı “Meslektaşlarımıza not vermeyi reddediyoruz!” diyerek eylem kararı almıştık. Bu belgenin de özeti de şuydu; MEB'in asıl amacı öğretmenlerin mesleki yeterliliklerini arttırmak için piyasacı yöntemleri hayata geçirmek, öğretmenleri objektifliği tartışılır sınavlar, değerlendirmeler ve testlere tabi tutmak, ağır performans baskısı altında angarya çalışmaya yönlendirmekti.

MEB'in hayata geçirmeye çalıştığı performans değerlendirme sisteminde, öğretmenler her yıl öğrencilerin, velilerin, meslektaşlarının ve eğitim yöneticilerinin değerlendirmesi ile karşı karşıya kalacak. Bakanlık 4 yılda bir düzenleyeceği sınavla öğretmenlerin 'mesleki yeterliklerini' ölçecek.

Öğretmenlere verilecek performans puanının, yüzde 25'ini müdür notu, yüzde 15'ini veli notu, yüzde 15'ini öğrenci notu, yüzde 20'sini zümre öğretmenlerinin notu, yüzde 15'ini diğer öğretmenler ve yüzde 10'unu da öz değerlendirme puanı oluşturacak. Öğretmenlerin sınava girdikleri yıl performans puanlarının yüzde 30'unu sınav notu oluşturacak.
Güvencesiz olarak istihdam edilen sözleşmeli öğretmenlerin sözleşmelerinin yenilenmesinde; eğitim yöneticilerinin görevlendirmelerinde ek hizmet puanı verilmesinde, yurt dışı görevlerde, başarı belgesi alımında ve öğretmenlikte kariyer basamaklarında yükselmede performans değerlendirme sistemi kullanılacak. Performans değerlendirmesinden düşük not alan öğretmenlerin hizmet içi eğitimlere ve her hizmet içi eğitim sonunda bitirme sınavlarına katılımı zorunlu olacak ve her yıl yapılacak sınava girecekler.

Performans değerlendirme taslağı ile;
»Öğretmen yetiştirme ve atama sistemini 'performans, rekabet, verimlilik, kariyer, kalite' vb. piyasacı kavramlar üzerinden oluşturmak isteyen MEB, piyasada faaliyet yürüten ticari bir işletme gibi hareket ederek, eğitimde özelleştirmenin de köşe taşlarını oluşturmaya devam etmek istiyor. Hayatlarında bir kere dahi öğretmenlik yapmamış, öğrencisi ile göz göze gelmemiş yetkililer şunu bilmiyor ki bu taslak yönetmelik asla yaşama geçirilemez. Çünkü, okullar ticarethane, öğrenciler meta, öğretmenler de tüccar değildir.

»Öğretmen 'yeterlikleri' olarak belirlenen sözde kriterler bakanlığın bir 'şirket yönetimi' gibi davrandığı, öğretmenlik mesleğini tamamen piyasacı ve rekabetçi bir mantık üzerine inşa etmeye çalıştığının kanıtıdır.

‘Yeterliklerin’ milli ve manevi değerler üzerinden tanımlanması ise iktidarın milli ve manevi söylemleri ile birleştirildiğinde AKP'nin değerlerinin, ideolojisinin, iktidarların öğretmeni anlayışının eğitim ve bilim emekçilerine dayatılmasıdır.
'Yeterlikler' de yer alan maddeler; soyut, kişilerin bireysel yaşam tercihleri, siyasal ve kültürel alt yapıları ve kişilik özelliklerine göre farklılık gösterecektir. Öğretmenin konuşurken seçtiği sözcüklerden, kılık-kıyafetine, yaşam biçiminden tercihlerine kadar pek çok alan bu değerlendirmeler sonucunda ciddi sorunlar oluşturma potansiyeline sahiptir.
Öğretmen ile veliyi, öğrenciyi, meslektaşlarını karşı karşıya getirecek, iş barışına zarar verecek, toplumda yaratılan kutuplaştırmayı okullara, eğitim kurumlarına taşıyacak bu yönetmelik kabul edilemez. Biz öğretmenler, eğitim ve bilim emekçileri için aslolan iktidarların değil, halkın öğretmeni olmaktır.

»Merkezi sınav uygulaması ile sınav ve buna bağlı oluşacak performans notunun çeşitli alanlarda kullanarak, siyasal iktidar tarafından istenen roller ve davranışlara sahip 'makbul öğretmen' kimliği oluşturmak amaçlanmaktadır.

»Performans yönetmelik taslağının hiçbir hukuki dayanağı yoktur. Öne sürülen tek dayanak 'Ulusal Öğretmen Strateji Belgesi'dir. Strateji belgesinin de hukuki bir karşılığı bulunmamaktadır. Bu taslak hukuku, yasaları; 657 Devlet Memurları Kanunu'nu,1739 sayılı Milli Eğitim Temel Kanunu'nu yok sayan bir düzenlemedir. KHK'lerle Anayasayı, Meclis’i, hatta OHAL yasalarını bile tanımayan anlayış bu taslak yönetmelik ile de aynı hukuksuzluğu devam ettirmektedir.

»AB ülkelerinde bu taslak yönetmeliğin örnekleri olduğunu söyleyen Milli Eğitim Bakanı kamuoyunu yanıltan açıklamalar yapmaktadır. Dünyanın hiçbir ülkesinde öğrencilerin ve velilerin öğretmenlerin değerlendirilmesi sürecinde yer aldığı tek bir örnek yoktur.Eğitimde laik,kamusal,bilimsel eğitimin tamamen terk edilmesi sonucu eğitim sistemi alarm vermektedir.İktidarın dahi 'Siyasi olarak iktidar olduk ama eğitimde,kültürde ve sanatta iktidar olamadık.' itirafı ortada iken MEB hangi gerekçeye dayanarak dünyada örneği olmayan bir modeli öğretmenlere dayatmaktadır?

»Taslak yönetmeliğin 30. maddesinin 3. bendi ile AKP'nin her seçim,referandum sürecinde açıkladığı iş güvencesi hakkı fiilen ortadan kaldırılmaktadır.

Mesleğimize sahip çıkıyoruz
Performans taslak yönetmeliği hem eğitim ve bilim emekçilerinin başta iş güvencesi olmak üzere en temel haklarına hem de öğrencilerimizin kamusal, bilimsel eğitim hakkına yönelik bir saldırıdır. Eğitim Sen olarak; 1 Mart'ta 'Mesleğime Dokunma' kampanyasını duyurarak iş yerlerimizde imza kampanyaları başlattık. 17-20 Nisan tarihleri arasında da ülkenin her yerinde il ve ilçe milli eğitim müdürlükleri önünde basın açıklamaları ile imzaları teslim edeceğiz. 5-6 Nisan tarihlerinde de bildirimizi iş yerlerimizde okuyarak Milli Eğitim Bakanı'nın “Talime çıkmam, sefere gitmem, görevi yapmam, beni müdüre, veliye, arkadaşıma, öğrenciye sorma, beni bana sor yaklaşımı kabul edilemez çağ dışı bir yaklaşımdır” sözlerine karşı asıl çağdışı olanın öğretmenlere yönelik çıkarılan bir yönetmeliğin öğretmenlere sorulmamasıdır, diyerek; 'Bize Sor, Performansa Hayır', 'Meslek Onurum İçin, Performansa Hayır' kokart eylemini gerçekleştirdik.

'Mesleğime Dokunma!' kampanyamızla birlikte tüm eğitim ve bilim emekçilerini mesleğimize, meslek onurumuza birlikte sahip çıkmaya; 'Öğrencime Dokunma!' kampanyamız ile de tüm velileri okullarımıza, çocuklarımıza,geleceğimize birlikte sahip çıkmaya çağırıyoruz.

Biz istersek bu karanlık değişir!

Biz istersek çocuklarımız, geleceğimiz için kamusal, laik, bilimsel eğitimi kazanabiliriz!

Biz istersek öğretmenine değer veren, güven veren bir eğitim sistemini kendi ellerimizle inşa edebiliriz!

Birlikte başarabiliriz...