‘Başka kültürlerin korku öğelerinin Türkiye sinemasında olumlu sonuçlar doğurmayacağı’nı, Anadolu’nun fantastik anlatı kültüründen çok iyi film malzemeleri çıkabileceğini tartışıyorduk -İstanbul sokaklarında geçen bir Halloween (Cadılar Bayramı) hikâyesini kim, neden izlesindi ki?! Anadolu Korku Öyküleri (2006), Deli Gücük serisi -Osmanlı Taşrasından Korku ve Dehşet Hikayeleri (2009), Alacakaranlık Zamanlar (2010), Zifirname (2013)- gibi etkileyici derlemeler yayımlanmıştı. Bu anlatı türünde bariz bir canlanma olduğu belliydi.

6-7 yıl önce bu canlanmayı olumlu bulmamın temel nedeni yeni bir ‘sosyal psikanaliz’ alanının doğuyor olması ihtimaliydi; toplumsal korkuların tıpkı bireysel korkular gibi metaforlar ve semboller aracılığıyla görünür hale gelmesi, toplumsal nevrozların konuşulabilmesi için iyi bir çıkış noktası olabilirdi belki de...

Gündelik yaşamda fazlasıyla görünür hale gelen doğadışı inanç ve korkuların toplumsal bilinçdışı ile nasıl bir ilgisi olabileceğine dair somut bir örnek, Fortean Times dergisinin Şubat 2015 sayısındaki bir yazıda belirginleşiyor: “Irak’ta sosyal dokunun parçalandığı son on yıllık zaman diliminde cinlerle ilgili inanışlarda çarpıcı bir yükseliş yaşandı. Artık birçok hastalık cinlerin musallat olmasıyla açıklanıyor. Politik partiler bile seçimleri manipüle etmek amacıyla büyücü tutarken TV kanallarında büyü yoluyla hastalanan insanları iyileştireceğini iddia eden kişilerin sunduğu programlar yayımlanıyor. Mayıs 2014’te Al-Diyar adlı TV kanalı mezarların arasına tılsım gömen büyücülerin nasıl zararlar verdiğinden bahseden ‘Mezarlıklarda Büyü’ isimli uzun bir belgesel yayımladı. 7 Kasım’da Al-Fırat televizyonu Kut yakınlarında halkın cinlerin saldırıp evleri yaktığını iddia ettiği bir köyle ilgili bir haber yayımladı. Haberde dumanlar yükselen evlerden kaçarken bağırarak bunu cinlerin yaptığını söyleyen insanlar görülüyordu. Aralık 2013’te gazeteci Abdülcabbar El-İtabi Irak’taki futbol sahalarında büyü uygulamaları yaptığı söylenen sporcu ve antrenörlerle ilgili bir haber yaptı. Habere göre bazen maçtan önce bir futbolcu topa işiyor veya rakip takımın gollerine karşı görünmez bir kalkan oluşturmak için büyülü dualar okunuyordu.”

Batı sinemasında exorcism (şeytan çıkarma), deccalin gelişi, kıyamet savaşı gibi İncil temelinde ya da Cadılar Bayramı gibi kültürel motifler üzerinden ilerleyen metaforik anlatılar Türkiye ve Ortadoğu’da ‘cin’sel fantezilere dönüşüyor. Tabii bu topraklarda yeşeren ilginç akıl yapısı nedeniyle - Allah’tan çok cinlerden korkuyorlar!- çok doğal bir gelişme bu...

Ama bu filmler sinematografik beklentileri hiç de karşılamadı; Baskın (Can Evrenol, 2015) gibi nadir görülen iyi örnekler bir yana bırakılırsa, perdeye hepsi birbirinin kopyası gibi görünen oldukça başarısız cin filmleri musallat olmuş durumda; hikayeler aynı, oyunculuklar aynı, efektler, müzikler, başlangıç ve finaller aynı... Son zamanlarda ciddi ciddi Türkiyeli korku yönetmenlerinin piyasaya çıkan diğer korku filmlerini hiç izlemediğini, akıllarına gelen ilk hikayeye tav olup çok özgün bir malzeme bulmuş gibi hemen atladıklarını düşünüyorum; her yıl birbirinin aynısı 5-6 film başka türlü yapılamaz!

Lakin toplumsal bilinç/bilinçdışının analizi açısından epey verimli bir durum söz konusu: Tıpkı işgal edilen Irak’ta olduğu gibi, AKP’nin kabineleri ve müteahhitleriyle Türkiye’yi işgali ilerledikçe sinema salonlarını cinler basıyor!

Bu cin filmlerinin anlatı örgüsü çoğunlukla iki yönde gelişir ve her iki yönelim de doğrudan Türkiye’nin bugünkü sosyopolitik haliyle doğrudan bağıntılıdır: 1) Gençler eğlenmek için cin çağırma ayini yapar, sonrasındaysa gelen cini bir türlü gönderemezler. Gelmesine yol açtıkları güç hepsini tek tek ortadan kaldırır. 2) Belli bir ekonomik gelişmişlik düzeyine sahip genç girişimciler bazı arzularını gerçekleştirmek ya da rakiplerini ortadan kaldırmak için cin büyüleri yapan hacı-hoca takımıyla bağlantı kurar. Amaçlarına ulaştıklarını sanırlar ama aslında kötü güçlerin oyuncağına dönüşmüşlerdir.

Görüyorsunuz ya, bu anlatı örgüleri fazlasıyla güncel... Ama hem sinematografik açıdan yeterince zenginlik sunmadıkları hem de içinden çıktıkları ve sürekli geri besledikleri çukurun rezilliğinden dolayı, umuyorum önümüzdeki yıllarda toplumsal nedenlerini de yanlarına alıp gidecek, azalarak bitecekler; umuyorum bu toplum bilinçdışından ve bilincinden cinleri kovacak.