Bir Cesedin Otobiyografisi’nde Leibniz’in monadlarıyla, Puşkin’le, etimolojiyle, Rus Devrimi’yle ve Latince deyişlerle karşılaşmanız mümkün

Metaforları peşinden sürükleyen  varoluş öyküleri

ÖZGE UYSAL

Bir yazarın Türkçede ilk kez yayımlanan kitabını okumak, çok heyecanlandığım, aynı zamanda da çok keyif aldığım bir deneyim oluyor. İlk olarak okurluk hayatımdaki bu yeni misafirin üslubuna alışmaya çalışıyorum, sonrasında seçtiği sözcüklere… Beni hem heyecanlandıran hem de keyif aldığım durum ise, yazarın sözcükler ve çağrışımları arasında kurduğu anlam patikalarını keşfetmek; bu patikalarda kaybolmaktan, yan anlamların ihtimalleri üzerine düşünmekten ve öyküyü bitirdikten sonra bile onun zihnimdeki izlerini takip etmekten aldığım keyif beni bu yazıya vardırdı.

Sigizmund Krzhizhanovsky, yakın zamana kadar birçoğumuzun ismini işitmediği bir yazar. 1887 yılında, Kiev’de doğan Polonya asıllı Rus öykü yazarı Krzhizhanovsky, 1950 yılında aramızdan ayrıldı. Moskova’da öldüğü söylenen yazarın mezarının yeriyse hâlâ gizemini koruyor. Öykü yazarlığının yanında tiyatro oyunları da yazan Krzhizhanovsky’nin öyküleri ölümünden sonra yayımlandı ve bir yazar olarak Krzhizhanovsky, diğer birçok yazar gibi, ancak ölümünden sonra geniş bir okuyucuyu kitlesine ulaşma fırsatını yakaladı. Yazarın romanlarının varoluşçuluğa yakın temalar içerdiği ve Kafkaesk ögeler barındırdığı biliniyor, aynı zamanda şiirsel detaylar barındıran kısa öykülerinin bazıları da Borges ve onun üslubuyla olan ortaklığı üzerinden ele alınıyor. Türkiye’de bir yazar olarak kendisiyle yeni yeni tanışıyor olsak da Krzhizhanovsky hakkında okuduğum, kitabın arka kapağında da yer alan yorum, beni Krzhizhanovsky’nin kitaplarını okumak konusunda bir sabırsızlığa davet ediyor: “Krjijanovski’nin marazi biçimde kinayeli hayal gücü Edger Allan Poe’nun fütürist rüyavari öyküleriyle, Stanislaw Lem’in savaş sonrası bilimsel kâbusları arasındaki kayıp bağı kuruyor… Fantastik öykülerin haşarı ustası.”

Sigizmund Krzhizhanovsky’nin öykülerine baktığımızda Poe, Stevenson, Gogol gibi yazarlarla ortak bir anlam evrenini paylaştıklarını söyleyebiliriz. Ancak bu benzeşim, Krzhizhanovsky’nin bu yazarların “etkisi” altında kaldığı ve özgünlük kazanamadığı anlamını taşımıyor. Tam tersine, onun öykülerinde asıl etkileyici olan bu çok katmanlı etkilenme serüveninin içerisinde, yazarın özgün üslubu ve imgeleri hayranlık uyandıracak seviyede kendini gösteriyor. Sigizmund Krzhizhanovsky’nin öykülerini okurken, ister istemez Kafka öyküleri okuduğum dönemleri anımsadım. Evet, bana kalırsa Bir Cesedin Otobiyografisi’ndeki öyküler, Kafka öyküleri gibi zengin alt metinler barındırıyor; yazarın imgeleri insanı hayran bırakan çoksesliliğine eşlik etmeye zorluyor ve okuyucuyu çağrışımlar kuyusundaki karanlığı keşfe çağırıyor. Kitapta felsefe, psikoloji, Latince deyimlergibi çok çeşitli alana göndermeler yer alıyor, bu da okuyucu olarak bizleri farklı disiplinlerle ilişki içerisinde bir yolculuğa davet ediyor.

Bir Cesedin Otobiyografisi, Krzhizhanovsky’nin Türkçede yayımlanan ilk kitabı. Kitapta 11 öykü bulunuyor; 11’inde de okur bambaşka yolculuklara tanıklık ediyor. Krzhizhanovsky’nin öyküleri, kolay kolay yakanızı bırakacak cinsten değil. Okurun öyküye eşlik ederken dikkatli ilerlemesi gerekiyor çünkü Krzhizhanovsky’nin imgeleri öylesine farklı, öylesine derin anlamlar barındırıyor ki karakterlere ve olaylara karşı bizim gözlemci objektifliğinde kalmamız mümkün değil. Okur olarak farkında olmadan öykülere eklemleniyor, karakterlerin duygu durumlarına eşlik ediyoruz.

Öykülerin her biri farklı temalar çerçevesinde, kendi masalını anlatıyor olsa da, tüm öykülerde ortak olan, okurun, “ben” kavramının farklı tezahürleriyle karşılaşıyor olması. Tamamlanamamış “ben”lerin hikâyelerini okuyoruz: “Şimdi anlıyorum: ‘Biz’ ile beslenmemiş, minik canlısını sarmalayan anaç organizmaya göbekten bağlanmamış bir ‘ben,’ kendi olmaya başlayamaz.”( Sf., 23) Ben, içerisinde özne-oluşu da barındıran felsefi bir kavram. Ben de kavramı netleştirmek adına sözlük anlamı üzerinden ilerlemek istiyorum: “Özne[ ing. Subject, Fr. Sujet, Alm. Subjekt] Bilinci, sezgisi, algısı, düş gücü olanı; nesnenin karşısında ondan ayrı durarak var olanı; karşısında bulunanı algılamak, kavramak ya da bilmek için yöneleni; düşüneni, tasarımlayanı, duyanı, isteyeni; olanaklı bütün yaşantıların taşıyıcısı olarak temellendirilmiş bir ‘ben’i anlatan felsefe terimi.”[1]

Öykülerde dikkat çeken diğer nokta, metaforların derinliği oluyor. Krzhizhanovsky ile yeni tanışmış bir okur olarak şunu açıklıkla söyleyebilirim ki yazarın ilgili alanlarında çeşitlilik, öykülerin her köşesine sinmiş durumda. Biraz fazla iddialı bir açıklama gibi gelmiş olabilir lakin öyle değil. “Gözbebeğinde” Öyküsü’nde( benim için kitabın en etkileyici ve hayran olunası öyküsü bu) metaforların kullanımı, öykünün akışı, seçilen sözcükler; kelimenin tam anlamıyla her şey “olması gereken yerde keşfedilmeyi bekliyor.” “Aklıma geldikçe gülüyorum, ama bir zamanlar benim de, tıpkı hepiniz gibi, hayatta yalnızca tek bir amacım vardı. Kadınımızın gözbebeğine girebilmek- ne yapıp edip her ne şekilde olursa olsun. İşte buradayız. Başka denilecek ne var ki?” Aşka düşmenin o coşkun hali ve aşkın yitirilişi ile birlikte gelen “gözden düşmek” ancak bu kadar muğlak, aynı zamanda da bu kadar coşkuyla anlatılabilir. Bu kitaptaki öykülerin yazılış süreci, kelimelerin tesadüfen bir araya gelişi ve üstünkörü bir kurgu ile açıklanamayacak kadar etkileyici.
Krzhizhanovsky’nin karakterlerine baktığımızda kimlikleriyle çeşitli sorunları olan, varoluşla ilgili insanı umutsuzluğa sürükleyen soruların çevresinde yaşayan, toplum tarafından damgalanmış karakterlerle karşı karşıya olduğumuzu fark ediyoruz; bu fark ediş, yazarın dilindeki cinsiyetsizliğin tecrübe edilmesiyle birleşerek okuru daha da etkiliyor.

Kitabı okurken hayranlık duyduğum bir diğer kişi, kitabın çevirmeni Göktuğ Börtlü. Böylesine imgesel ve birbirine geçmiş dilsel oyunlarla örülü, metaforik metinleri bu denli berrak bir şekilde çevirmek, hem de tüm o imgeselliği taşıyarak bunu başarmak çok önemli bir iş. Sözcüklerin anlamlarını doğru seçmek ve yan yana gelen sözcüklerin, metnin anlamını doğru verebilmesi; işte ben buna iyi çeviri diyorum.

Bir Cesedin Otobiyografisi’nde Leibniz’in monadlarıyla, Puşkin’le, etimolojiyle, Rus Devrimi’yle ve Latince deyişlerle; metinlerarası okuma alanı yaratan her şeyle karşılaşmanız mümkün. Bir öykünün başka bir öykünün kapısını aralaması gibi, Krzhizhanovsky de okuru bu öykülerde bambaşka alanların kapılarını aralamaya davet ediyor.

[1]Felsefe Sözlüğü(Abdülbaki Güçlü; Erkan Uzun; Serkan Uzun; Ü. Hüsrev Yolsal) Bilim ve Sanat Yayınları, 3. Baskı, 2008 Ankara, XVI + 1728 sayfa.

BİR CESEDİN OTOBİYOGRAFİSİ
Sigizmund Krjijanovski
Çeviri: Göktuğ Börtlü
Aylak Adam, 2015