Ülke olarak zor bir süreçten geçiyoruz. Bir önceki yazımda “memleketin derdi geçim” diye yazmıştım. “Savaş gündemi içerisinde bu gündem de neymiş?” diyenler olabilir. Taşeron işçilerinin kadro meselesi, asgari ücretin geçinememe ücreti olması, metal işçilerinin eylemleri, “geçinemiyoruz” diyerek kendini yakan insanlar, toplumdaki rahatsızlığın dışavurumuydu.

Örgütlü mücadelenin etkisizleştiği, insanların seslerini duyurma imkânlarının büyük oranda azaldığı bir süreçte, metal sektöründeki haraketlilik dikkat çekti. OHAL koşullarında “grev yasağını tanımıyoruz” diyerek fabrikaları eylem alanına çeviren metal işçilerinin mücadelesi karşılık buldu. Türkiye Metal Sanayicileri Sendikası (MESS) işçinin hareketliliği karşısında geri adım attı.

Metal işçisini esaret altına alan 12 Eylül askeri darbesi ürünü MESS düzeni 3 ayak üzerinde yükseliyordu: İşverenlerarası birlik, sarı sendika Türk Metal ile işçi üzerinde kurulan tahakküm, işçinin mücadelesinin önünü kesmek için grev yasağı. Birleşik Metal-İş Sendikası’nın kararlılığı bu düzeni çökertti!

2015’te Birleşik Metal’in, MESS-Türk Metal anlaşmasına rağmen, 3 yıllık sözleşme ve düşük ücret artışı dayatmasına karşı aldığı grev kararı, metal işverenleri içindeki çatlakları derinleştirdi. MESS’ten kopmalara neden oldu. Türkiye’nin en güçlü işveren örgütü kendi içinde birlikte davranma kabiliyetini kaybetti. Grev yasağına rağmen süren eylemler ve üretimdeki düşüş, bu mücadele sonucunda elde edilen kazanımlar grev yasağını işlevsizleştirdi. Türk Metal tabanında sarı sendika baskısı altındaki işçiler, bu düzene karşı ayaklandı. On binlerce işçi sarı sendikadan istifa etti. Sendikaya rağmen yapılan fiili grevlerle sermaye, kullanışlı bir silah olan Türk Metal kartının etkisizleştiğine tanık oldu.

Mücadeleden kazanıma

Türk Metal-MESS kıskacındaki sözleşme dayatmasından kurtulan işçiler, hem tekil işyerlerinde hem de EMİS çatısı altında toplanan işverenlere karşı önemli kazanımlar elde etti. MESS kapsamındaki işyerlerinde ise ek protokollerle bu kazanımlarını güçlendirdiler.

2017 yılı başında OHAL koşullarında EMİS sözleşmesini grev yasağına rağmen büyük bir kazanımla sonuçlandıran Birleşik Metal-İş, bugünkü MESS sözleşmesinin çerçevesini de belirlemişti.

Son sözleşmeye MESS, kendisi açısından son derece elverişli bir konjoktürde, ancak örgütsel olarak yara almış bir örgüt, işlevsiz bir sarı sendika kartı, etkisiz bir grev yasağı ile gitti. Birleşik Metal-İş, imaj yenilemeye çalışan dev sarı sendikanın sıkışmışlığını da görerek tüm metal işçilerine hitap etti. Süreci yönlendirdi.

Sonuç olarak sözleşmenin sınırlarını çizen işçinin iradesi üzerine şekillenen metal işçisinin mücadeleci örgütü Birleşik Metal-İş oldu. MESS sözleşmeyi Birleşik Metal-İş’in sonraki hamlelerini öngörerek yaptı (OHAL ve yasaklara rağmen, grev açıklaması ve tüm metal işçilerine ortak mücadele çağrısı). Sendikanın taban iradesi üzerinden somutlaşan kırmızı çizgilerini (özellikle 2 yıllık sözleşme) zorlamaya kalkmadı. Memlekette muhalefet adına yaprak kımıldamazken metal işçisinin zaferi bu kararlılığın üzerinden şekillendi.

Tarihi bir sözleşmeye imza atıldı.

Asgari ücrete yıllık olarak, 2017 yılındaki yüzde 3,6’lık reel kayıp yok sayılarak yüzde 14.2’lik zam yapılırken, metal işçileri mücadeleleri ile 6 aylık yüzde 24’lük bir ücret artışı kazandı. MESS’in TİS gündemi olmadan bir yıl fazladan geçirme rüyası (3 yıllık TİS) ise kısa sürdü (sadece bir dönem).

Sonuç olarak metal işçisi örgütlülüğün önemini bir kez daha gösterdi. Sağlıktan eğitime, ticarileşme almış başını giderken, savaş gündemi içerisinde canımız her gün yanarken, “herkese eşit, parasız, nitelikli sağlık hizmeti” diyen hekim örgütü, “barış” dedi diye hedef haline gelirken, metal işçisinin örgütlü mücadelesi ile ettiği bu kazanımlar umut oldu.