Metastaz kitabının yazarları  Terkoğlu ve Pehlivan: Yargıda tarikatlardan icazet alanlar var

CAN UĞUR

Tarikatlar Türkiye açısından her dönem sorun oldu. Siyasi ilişkilerden ekonomik ağlara kadar her alanda tarikat ve cemaat yapılanmaları kendini hissettiriyor. Özellikle 15 Temmuz Darbe Girişimi sonrası FETÖ’nun özelinde tarikat ve cemaatlerin ne kadar tehlikeli yapılar olduğunu gördük. Peki 15 Temmuz sonrasında oluşan tabloya baktığımızda devlet tarikatlar konusunda ders aldı diyebiliyor muyuz? Gazeteciler Barış Pehlivan ve Barış Terkoğlu son çalışmaları Metastaz’da bu sorunun yanıtını arıyor. Bugün raflarda yerini alacak kitapta öyle anekdotlar ve bilgiler var ki 15 Temmuz sonrasında yeni FETÖ’lerin nasıl palazlandırıldığını net biçimde görebiliyoruz. Bakanlık yapan tarikat müritlerinden şeyhlerden icazet alan hakim savcılara kadar birçok alanda bu kadar da olmaz dedirten örnekler belgeleriyle sunuluyor kitapta. Yıllarını FETÖ ile mücadeleye adayan iki gazeteci bugünlerde başka tarikatların da hedefinde. Gerçekler devrimcidir diyen iki isim bu haftaki Pazartesi Söyleşileri’nin konuğu oldu.

► Kitaba isim olarak neden Metastaz’ı tercih ettiniz?

Barış Terkoğlu: FETÖ demiş olduğumuz yapılanma kansere benzetiliyordu. Bu bir tesadüf değil. Dünyada tüzüğe, programa sahip açık örgütlenmesi olan bütün oluşumlar kamuoyunun karşısına çıkar ve bir iddia ile siyaset yapar. Ancak FETÖ dediğimiz yapılanma başka organlara tutunarak yaşadı. Emniyete tutunup kendi örgütlenmesini yaratıyor ya da ordunun içine sızıp ordu gibi davranıyor. Dolayısıyla bir kanser hücresini andırıyor. Ancak FETÖ’yü bitirmeye dönük yapılan bazı hamleler FETÖ’nün bitmesi bir yana, az evvel dile getirdiğim kanserli hücrenin devletin tüm kademelerine sirayet etmesine neden olmuştur. Kanser başka organlara sıçrayıp, metastaz yapmıştır. Bu da kitabın adına ilişkin fikir verdi bize.

► FETÖ’yle mücadelede yapılan hatalar yeni FETÖ’lere mi neden oluyor?

Barış Pehlivan: Aslında evet. Biz Fethullah Gülen’in kaşını gözünü sevmediğimiz için onunla mücadele etmiyoruz. Biz Gülen’in Türkiye ve dünyada kurduğu örgütle mücadele ediyoruz. O örgütün nihai hedeflerine karşı mücadelemizi yürütüyoruz. Yine o örgütün Türkiye Cumhuriyeti’nin tüm birikimlerine dönük saldırılarına karşı mücadele ediyoruz. Mücadelemizin nedeni bu. O yüzden bu dediğimiz ilkesel hesaplaşmalar olmazsa, bugün bir Fethullah Gülen gider yeni bir Fethullah Gülen gelir. Bunun olmasını istemiyorsak eğer, devletin içine topluma sirayet eden bu yapılarla kalıcı ve köklü bir mücadelenin verilmesi gerektiğini dile getirmeliyiz. O zaman yeni FETÖ’leri engelleyebiliriz.

► Bugün ne durumdayız?

Pehlivan: Öncelikle şunun altını çizelim; devletin tüm kademelerinde FETÖ üyesi o yapıyla bağlantılı unsurlar vardı. Bunların önemli bir kısmı tasfiye edildi. Peki ne oldu? Yani FETÖ’cü emniyet müdürleri, savcılar, hakimler gitti de yerlerine kimler geldi? Bizim yanıt aradığımız sorular bunlardı. Ve bunun yanıtını aradığımızda da şunu gördük: Devlet çıplak kalmış. Yapı taşını oluşturan tüm hücreler açığa çıkmış. FETÖ’den boşalan yerlere, AKP kendisi açısından daha güvenilir olduğunu düşündüğü farklı tarikatları panzehir olarak yerleştirmiş. Karşılaştığımız tablo buydu.

► Liyakatin yerini tarikatların pazarlığı mı aldı?

Pehlivan: Maalesef evet.

► Kitapta çarpıcı bir anekdot var. FETÖ’den tutuklu yargılanan üst düzey isimlerden bir tanesi, yargılandığı sırada bir başka tarikatın temsilcisi geliyor, söz konusu şahsın FETÖ’cü olmadığını ve kendi tarikatlarından olduğunu savcıya söylüyor; akabinde serbest kalıyor…

Pehlivan: Bunun adına “hüsn-ü şehadet” diyorlar. Dediğiniz gibi çok sayıda örnek var. Hukuki işleyişin yerini kimi yerlerde tarikatların ilişkileri ve ağları almış durumda. Kimi dosyalarda, adil bir yargılama ya da modern hukuk ilkelerinin yerine dini grupların çıkarları öne çıkıyor. Okurlarımız görecek; Metastaz’da buna benzer onlarca örnek var. “Bu kadar da olmaz” diyeceğiniz, ülkenin geldiği noktayı gözler önüne seren çarpıcı bulgular bunlar.

Terkoğlu: “Hüsn-ü şehadet” kavramı tartışılıyordu ama, biz bununla doğrudan tanışan insanlarla konuştuk. Yanlış şurada: Bir kişi FETÖ’cü olmadığının kanıtı olarak başka bir tarikata üye olduğunu ispatlamaya çalışıyor. Farklı tarikat ilişkileri devreye sokuluyor. İşleyişin bu şekilde olması, FETÖ denilen yapının hiç anlaşılmadığını gösteriyor. Zira hem FETÖ diğer tarikatlara sirayet etmiştir hem de devlet içinde örgütlenen her tarikat bir FETÖ adayıdır. Bunun altını çizelim. Yani FETÖ’ye verilen tavizlerden ötürü bu hale gelen devlet yapılanması, söz konusu adımlar yüzünden daha da içinden çıkılmaz bir sarmalın içerisine girdi.

► Hiçbir ders alınmamış yani…

Terkoğlu: Devletin kendi hazırladığı “mahrem imamlar raporu” var. Kitapta da bu rapora yer verdik. Bu raporda FETÖ’nün çalışma tarzına ilişkin çarpıcı tespitler bulunuyor. Deniyor ki; FETÖ’cüler gizlenmek ya da yargılanmamak adına farklı tarikatlara ya da çevrelere üye gibi gösteriyorlar kendilerini. Devletin raporunda deniyor bu. Ve dönüp baktığınızda ise, bir tarikatın hocasının bir savcıya gidip FETÖ’den yargılanan birisine kefil olabildiğini görüyorsunuz. Ders alınmadığının anlamak için bu bile yeter.

► Tarikatlara anahtar teslim bir devlet yapılanmasını görüyoruz kitapta anlatılanlara baktığımızda. Ne düşünüyorsunuz siz?

Pehlivan: Kitabın adı o yüzden Metastaz. Biz bu kitabı yazarken çok acı çektik. İçimiz kan ağlaya ağlaya yazdık. Bütün belgeleri topladığımızda; nasıl bunlara izin verdiler, nasıl bu kadar liyakatsizliğe ses çıkarmadılar diye düşündük. Anladık ki; 15 Temmuz anlaşılmamış, ders çıkarılmamış.

Burada 15 Temmuz sonrası “yürü ya kulum” denen Menzilcilerden bahsetmek istiyorum. Sağlık Bakanlığı’nda örgütlüler. Ve 15 Temmuz sonrası ciddi biçimde önleri açılmış.

Pehlivan: Şimdi Sağlık Bakanlığı örneği oldukça kritik. Bir cemaat düşünün ki; Sağlık Bakanlığı’nın her kademesinde örgütlenmiş. Bakanlar belirlemiş. İlaç dağıtım ağlarından, piyasa ilişkilerine kadar her alanda ekonomik gücü elinde bulundurmuş. Bunların önemli bir kısmı da 15 Temmuz sonrası olmuş. Bunun izah edilir yanı yok. Ne acıdır ki; bir Sağlık Bakanı kritik konularda tarikat liderinden görüş alıyor. Bu utanç verici bir şey.

► Recep Akdağ’dan bahsediyorsunuz. Kitapta da bir istihareye yatma meselesi var.

Pehlivan: Evet Recep Akdağ. Bakanlığı döneminde çocuk ölümlerinin arttığı bir süreçte Menzil şeyhini arayarak, istihare uykusuna yatmasını ve ne yapmaları gerektiğini kendilerine bildirmesini istiyor. Bu bir örnek sadece. Ambulanslara GVS plakası dahi verilebiliyor. Geleceğimiz adına hem düşündürücü, hem de acı bir konu…

Terkoğlu: En basitinden, siz sosyal devleti hayata geçirirseniz tarikat ağları bu kadar güçlü olmaz. Siz insanlara iş imkanı sunarsanız devlet olarak, tarikatlar da bu kadar rahat büyüyemez. Durum öyle vahim ki, devlet tarikat vakıflarına yardım ediyor, bu yardımlar tarikata tutunanlara sadaka olarak dağılıyor. Yurttaşlar ise tarikata teşekkür ediyor. Yani devletin rolünü burada iyi tanımlamak gerekiyor. Devlet, maalesef tarikatları büyütecek bir politika izliyor.

► FETÖ borsası kavramını kullanıyorsunuz nedir bu?

Terkoğlu: FETÖ’yle mücadele ettiğini söyleyen insanlardan bazıları bu mücadeleyi kendi sermayelerini artırmak için fırsata çevirmek istiyor. Bu haliyle baktığımızda kavram açıklık kazanıyor. Bir FETÖ’cünün servetinin belli bir kısmından feragat edip, o serveti başka gruplara aktarması karşılığında işlediği suçlardan sıyrılmasına “FETÖ borsası” diyoruz. Kitapta çok sayıda örneğini verdiğimiz şekliyle, Türkiye’deki adalet sisteminde ciddi biçimde kullanılan bir yöntem haline gelmiş durumda. Bunun da arka planında yine tarikat ağları, mafya örgütlenmeleri, çeteler var. Yarattıkları yargıda, Zaman yazarı müebbetle yargılanıyor ama Zaman’ın ortağına dava bile açılmıyor.

► Siz FETÖ’cülerin hedefindeydiniz, şimdi onların yerini alanlar tehdide başladı.

Pehlivan: Odatv’deki yayınlarımızı bahane ederek önce Hizbullahçılar tehdit etti, sonra devletin müftüsü çıkıp bizi Charlie Hebdo katliamı üzerinden tehdit etmeye kalktı.

► Hâlâ görevde değil mi?

Pehlivan: Elbette, tek bir adım atılmadı bu hususta. Bu tehditlere ve adımlara rağmen, bizim başvurularımıza rağmen, bir yaptırımda bulunulmadı. Biz gerçeklerin devrimci olduğuna inanıyoruz, cumhuriyetin değerlerine inanıyoruz. Bu nedenle de gerçekleri ve değerlerimizi savunmaya devam edeceğiz. Aydınlık bir Türkiye mücadelemiz tehditlerden çok daha güçlüdür, diye düşünüyoruz.

► Hâkim Hasan Akdemir olayı nedir? Akıl almaz bir sistem kurmuş…

Pehlivan: Hasan Akdemir öyle bir hakim ki… Devlet bu hakimi suçüstü yakalayabilmek için FETÖ’cülükten yargıladığı bir isimle işbirliği yapıp, onun pantolonunun içine ses kayıt cihazı koyarak Akdemir’in yanına yolluyor, onunla pazarlık yaptırıyor ve o sayede yakalayabiliyor. Tablo bu kadar acı. Rüşvetçi hakimi böyle yakalayabiliyor. Hasan Akdemir çok kritik bir isim. Bugün FETÖ’nün finans ayağına dair sorgulanan, FETÖ’cü sıfatıyla yargılanıp serbest bırakılan isimlerin çoğunda Hasan Akdemir’in imzası var. Bizim “FETÖ borsası” dediğimiz hikayenin en saf hali. Şimdi Hasan Akdemir tutukluyken, Akdemir’in rüşvet alarak tahliye ettirdiği isimler dışarıda. İşin en garip tarafı da bu.

***

Tarikatların mücadelesi

► Kitapta yine devlet içindeki tarikat mücadelelerine de yer veriyorsunuz.

Terkoğlu: Tarikatlar savaşı yeni bir şey değil aslında. Osmanlı’dan günümüze kadar tarikatlar arasında güç mücadelesi olagelmiştir. Ruhani görünürler ama, çoğu ilişkileri maddidir. Dünyevi oldukları oranda, çıkarları çatıştıkça birbirleriyle kavga eder. Bu bilimsel bir olgu. Şimdi tarikatlara baktığımızda, salt dini olanla ilgilenen bir yapı görmüyoruz. Her tarikat grubunun bir sermaye örgütü var, medya çalışması var, sosyal yardım derneği var, bürokrasi içinde yapılanması var. Dolayısıyla karşımızda dünyevi olana iştah kabartan yapılar var. Tarikatların bu yanlarını gördüğümüzde devlet içerisindeki mücadeleleri de anlam kazanıyor. Bu yapılar gayet çıkar odaklı birbirlerine karşı mücadele edebiliyor. Türkiye’de de FETÖ sonrası birçok tarikatın sahaya çıkıp devlet içinde çeşitli kademeleri ele geçirme çabası, bunun açık bir yansıması. Zaten kavgaya baktığımızda gördüğümüz şey çoğunlukla dinin içeriğine yönelik değil. Çoğunlukla rant üzerine kurulu bir çatışma. Örneğin, İsmailağa kökenli gruplar Mekke’de birbirlerine sopayla saldırdı; Fatih’te birbirlerine bıçakla girdi, Çavuşbaşı’nda bürokrasiyi devreye soktu. Ama özünde aynı inanca sahipler. Yaptıkları savaş ise ‘Cemaat içinde kim güçlü olacak’ sorusuna dayanıyor.

Pehlivan: Biz daha önceki kitaplarımızda da aynı tezi savunmuştuk. Türkiye’deki tarikat ilişkilerine baktığımızda gördüğümüz; bir rant ilişkisinin hayata geçirildiği. FETÖ de, diğer tarikatlar da bu ağlardan kendini var ediyor.