Metin Uca: Utanılacak olan sözcükler değil, bize dayatılan alçak değer yargılarıdır

Metin Uca, "Asıl utanç verici olan sözcükler değil, hayatın içindeki en temel insana saygıyı yitirip, insanları eski Arap masalları üzerinden tuhaf bir tek düzeliğe ve kuşatılmışlığa sürüklemek" dedi.

Sözcü Gazetesi'nden Sercan Meriç'e konuşan eski gazeteci ve televizyon programcısı Uca, 29 Kasım 2016 tarihinde Adana'nın Aladağ ilçesinde tarikat yurdunda yanarak can veren çocuklara ilişkin, "Bak kızlar yanarak öldü, aileleri dava açmadılar, o yurdu tamamen ortadan kaldırdılar. Ortada kanıt kalmadı. Utanç duyulacak bir şey varsa budur. Utanılacak olan sözcükler değil, bize dayatılan eskimiş alçak değer yargılarıdır" ifadelerinde bulundu.

Uca'nın Sözcü'ye verdiği söyleşi şöyle:

Ne demek istediniz de, “Bunu mu Demek İstedim?” gösterisi başladı?

Hazreti Google, bizim ne sorduğumuza değil, onun en yakın bulduğunu soruyor. Ben de soruları sınırlandırmamak gerektiğini düşünüyorum. Soru sormanın oyunbozanlık, muhalefet, kötülük olarak algılandığı bir dönemden geçiyoruz. Soru soran insanların cezalandırıldığı, refleks olarak gazetecinin soru sorduğu bir dönemde “Niye soru soruyorsun?” diye karşı soru sorulduğu bir dönemde, biz de “Bunu mu demek istedim?”de sorularımıza cevap arayalım dedik. Benim sorularım biraz tarihten. Dedim ki, “Anlamamakta ısrar ediyorsanız, ben size tarihten anlatayım o zaman.” Biz bunu tarihle anlattık. Bu da cübbesiz Metin Hoca’dan olsun (Gülüyor). Bu oyunda anlattıklarım belki biraz daha kadın-erkek ilişkisi, yeme-içme kültürü olarak duruyor ama aslında küçücük şeylerin tarihinin, tarihte büyük şeyleri nasıl etkilediğini anlatması açısından da ilginç bir örnek…

Bugünle ilgili bazı şeyleri düşündürten birçok hikaye anlatıyorsunuz. İlgi çekici bir üslubunuz var. Bu dengeyi nasıl sağladınız?

Gündelik hayatın içerisindeki siyaseti herkes anlatıyor. Ondan bıkkınlık gelmiş ve korku var. Ben tarihçi değilim ama tarihi kaynaklardaki izleri sürmeyi seviyorum. Oradan çıkarak günü tanımlamaya çalışıyorum. Bu da tuttu. Birazcık da yaşlandık herhalde. Aklı kullanmayı öğrendik. Hayatım boyunca zaten sloganlar atmadım, ama hep şunun peşinde oldum: Soru işaretlerini artırmaya çalışıyorum… Umarım sorular sizi bir yerlere götürür. Biz yanıtları bulmak değil, kuşkuyu yaşamak zorundayız.

Hakikati söylemek noktasında samimi bir diliniz var…

Tüm gösterilerimde bir tek şeyin peşindeyim. Bana inanmayabilirsiniz ama size anlatılan ve kocaman doğru olduğu söylenilen şeylere de inanmayın. Soru işaretlerinizi çoğaltın. Yanıt bulamasanız bile soru işaretlerini çoğaltmak sizi kuşkuya götürecektir. Aslında insanlığın ilerlemesini sağlayan da o kuşkudur. Bütün tarih boyunca kabul ettikleri sürece yanılmışlar. 2010’lu yıllarda “Dünya, düzdür” diye ortaya çıkanlar da oldu. Bu kabulle ilgili bir şey. Kabul ettiğiniz sürece inanırsınız, inandığınız sürece aptallaşırsınız. İnanç, aynı zamanda düşünmemeyi getirir. Onun yarattığı aptallık da pek çok şeyden daha tehlikelidir. Anton Çehov’un söylediği gibi: En tehlikeli insan tipi, çok inanandır. O yüzden ben inanmaktan uzak durmaya çalışıyorum. İnancın rahatlığının peşinde değilim, tam tersine araştırmanın, bilimin, kuşkunun peşindeyim. Bunun en güzel izinin sürüleceği yerlerden birisi de tarih.

BU TUTUCULUK ÇOK İKİ YÜZLÜ

Şu sıralarda Türkiye’de soru işareti yasaklansa çok şaşırmayız ama değil mi?

Bu konuşmadan sonra soru işaretine de yasak gelebilir (Gülüyor). “Soru işareti kullanmak ikinci bir emre kadar yasaklanmıştır” diye KHK çıkarabilirler.

Oyunda yemek, sevişmek, fazlalıkları vücuttan atmak anlatılıyor. Toplum olarak da bu adabı muşaret kurallarında geri mi gittik?

Muhafazakarlaşmanın, o garip tutuculuğun hayatı koruduğu zannedilen bir ortamdayız. Vajina Monologları tiyatro oyunu yasaklarken, “Adını bile söylemek istemiyor” diyorlar. Bence vajinanın söylenmeyecek bir şeyi yok. Ama o mantıkla bakarsanız, “Kaymakam” sözcüğün de sorun var. Bu tutuculuğun çok iki yüzlü olduğunun farkındayım. Hiçbir şeyi korumadığını, eğer korusaydı, çocuk yurtlarında sistematik ve düzenli tecavüz olmazdı, kadına bu kadar yoğun şiddet olmazdı. Bunların yaşandığı bir ülkede sadece sözcükler üzerinden hayatı törpülediğini zannedenler, sadece kendilerini kandırıyorlar. Asıl utanç verici olan sözcükler değil, hayatın içindeki en temel insana saygıyı yitirip, insanları eski Arap masalları üzerinden tuhaf bir tek düzeliğe ve kuşatılmışlığa sürüklemek. Bak kızlar yanarak öldü, aileleri dava açmadılar, o yurdu tamamen ortadan kaldırdılar. Ortada kanıt kalmadı. Utanç duyulacak bir şey varsa budur. Utanılacak olan sözcükler değil, bize dayatılan eskimiş alçak değer yargılarıdır.

Röportajın tamamını okumak için tıklayın