Yazarlar ve kahramanlar arasında güçlü bir bağ kurulur. Yazarlar yazdıkları için yaşar o kahramanlar. Daha yüzyıllar boyu ölmeyecekler. Sonsuzluğa doğru haykıranlar, o haykırışları duyan ve kaleme alan bir yazar ile karşılaştım

Metinlerarası bir roman

HANDAN GÖKÇEK

Aysel Sağır’ın “Karşılaşmalar” adlı romanı şimdiye kadar okuduğumuz bildiğimiz roman kurgularından çok farklı. Metinlerarası bir çalışma da diyebileceğimiz bir çalışma. Edebiyatın klasiklerinden Dostoyevski’nin İnsancıklar adlı romanının kahramanı Varvara Eleksiyevna bizi yazarın kurgusal dünyasına buyur ediyor. Varvara dönemin Rusya’sına bir ayna tutuyor. Yazar Varvara’nın yaratıcısı Dostoyevski ile yaptığı röportajda dönemi ve günümüzü karşılaştırıyor. Bu karşılaşmalarla roman boyu yüz yüze geliyoruz. Ara ara alt metinlerde “Aslında hiçbir şey değişmedi” diyor yazar.

Gençliğimin kahramanlarından olan Raskolinkov ile İstiklal Caddesinde karşılaşıyor romanın kahramanı. Aradan geçen onca yıla rağmen hala kaçmaktadır polisten ve hala yoksul bir gençtir. İşlediği cinayetin nedenini hala düşünmektedir, bunu diğer insanlara iyilik etmek için mi yapmıştır yoksa yoksul olduğu için mi? Karşılaşmalar’ın kahramanımıza şu sözlerle savunur kendini “Beni sıradan bir katil yerine koyduğunuzun farkındayım. Öldürdüğüm insan yaşlı, tefeci bir kadın. Çok parası var ve hiçbir işe yaramadığı gibi insanların kanını emiyor.”

Bu hikâyede günümüz ve dönemin suç-ceza kavramlarını karşılaştırıyoruz. Bazı şeyler değişmiş aslında Polis kıyafetleri, binalar, isimler, sokaklar…. Kavramları düşünüyoruz olduğu yerde duruyor, adalet konusunda bir arpa boyu yol almış mıyız okuyucu karar verecek buna… Yazar ise şu cümleyle açıklıyor kendi düşüncesini “Size nasıl yardımcı olabilirim? İsterseniz kendi çağınıza dönün diyeceğim ama değişen bir şey olmayacak.”

Roman akıcı bir dil ve sinematografik bir anlatıyla devam ediyor. Bazen romanda bildiğimiz karakterlerin dışında tek bir kurgusal karakter olduğunu bazen de her kahramana başka bir kahraman yaratarak dertleştiğini düşünüyoruz. Yazarın kahramanı-kahramanları daha çok diğerleri için var. Zaman zaman zihni olan bir kamera gözü gibiler. Zaman zaman da kendi acılarını diğer kahramanların acılarıyla özdeşleştiren, nefes alan, yaşayan, acı çeken, aşık olan kişilere dönüşüyorlar.

Aşkı, kadın olmanın toplum içindeki kısıtlamalarını, evlilik kurumunu Madam Bovary ile tartışıyoruz. O çağdan bu çağa nelerin değiştiğine bir göz atıyoruz. Romantizm ve Realizm arasındaki çelişkinin hiç bitmeyeceğini görüyoruz…

Gregor Samsa ile de karşılaşıyoruz. O hala bir böcek, zaman aktıkça hızlanan ama hızlandıkça da sanki duruyormuş gibi görünen, belki de gerçekten bir bakıma duran dünyanın içinde var olmaya çalışıyor halen.

19. yüzyıl Rusya’sının ışığı altında gittikçe yükselen bir akli düzensizlikle karşı karşıya kalırız Poprişçin’i ilk gördüğümüzde. Romanımızın kahramanı, İstanbul’da bir iskelenin önünde karşılaşıyor onunla. Sefil görünümlü bir kalabalığa haykırmaktadır, taaki kendi kendine konuşmaya başlayıp kalabalık onu terk edinceye kadar. Kendi zamanına dönmek istemez oda neden acaba?….

Sayfalar ilerledikçe çağlar arası bir yolculuk yapmaktayızdır. Kurgusal gerçeklik ve yaşamsal gerçeklik arasında kalırız. Hangisi gerçek hangisi kurgu iç içe geçer. Gerçeklerin kurguyu beslediğini görürüz kurguyu da gerçeklerin şekillendirdiğini. Roman bu anlamda da okura çok şey katmaktadır. Özellikle yazmaya gönül vermiş genç yazarların mutlaka okuması gereken bir kitaptır “Karşılaşmalar”

Pablo Ibbieta ile bir duvarın önünde duruyoruz biz de. Ölüm oruçları, duvarlar arasında yaşanan işkenceler, acılar onun ve roman kahramanının sesiyle haykırıyor dünyaya.

Milan Kundera’nın Tamina’sı ile 12 Eylül 1980 lerin dünyasına konuk oluyoruz. Ve Kundera’nın şu sözü çınlıyor kulaklarımızda “İnsanın iktidara karşı savaşı, belleğin unutuşa karşı savaşıdır”

Turgenyev’in Rudin’i ve Aysel Sağır’ın Ahmet’i ile uyumsuzluğu yüzünden toplum dışına itilmişleri düşünüyoruz bu bölümde. Bazen içimizdeki bizle bazen dışımızdaki bizle karşılaştırıyor bizi kahramanlar.

Goethe’nin Faust ve Mephistopheles ile rıhtımda karşılaşacaksınız, eski bir dünyanın içinden, eski bir kahraman yeni bir dünyanın içine düşecek ve kulaklarınızda Faust’un kırılgan sesini duyacaksınız…

Sonra kimler mi çalacak kapınızı onlar da kitabı okumak isteyenlere sürpriz olsun. Belki Alice’in harikalar dünyası ile bile karşılaşırsınız.

Karşılaşmalar zaman zaman bana bir roman okuyormuşum hissi vermese de, okumaktan büyük keyif aldığım bir kitap oldu. Umarım Aysel Sağır kitabın ikincisini de yazmayı düşünüyordur.

Kitabın sonundaki “Yazarlar ve Yapıtlar” bölümü özellikle çok iyi bir kaynak. Yazarlar ve kahramanlar arasında çok güçlü bir bağ kurulur. Yazarlar yazdıkları için yaşar o kahramanlar. Daha yüzyıllar boyu ölmeyecekler. Sonsuzluğa doğru haykıranlar, o haykırışları duyan ve kaleme alan bir yazar ile karşılaştım ben de bu kitapla…